COP30 BM İklim Zirvesi bir kez daha başarısızlıkla sonuçlandı

2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 2 derecenin altında tutmayı hedeflemiş olsa da dünya şu anda 2,7 derecelik ısınma yolunda ilerliyor. Üstelik umulandan çok daha hızlı bir şekilde.

Gezegenin son on yılı gezegenin en sıcak 10 yılı oldu ve 2024 yılı ise ilk kez 1,5 derecelik ısınma eşiğini aşarak en sıcak yıl ilan edildi. Atmosferdeki karbondioksit seviyeleri 2024 yılında rekor bir artış göstererek yeni bir zirveye ulaştı. Karbondioksitin küresel ortalama konsantrasyonu 2024 yılında milyonda 3,5 parça artışla 424 ppm’ye yükseldi. Tarihte kaydedildiği kadarıyla bir yıl içerisindeki en hızlı artış anlamına geliyordu bu artış.

Bilim insanları yıllardan beri değil karbon salmak karbon seviyelerini hızla 350 ppm’e geri çekmek gerektiğini söylüyor. Geçen hafta bilim insanlarının yaptığı bir çağrıda da 2026’dan başlayarak her yıl dünya genelinde karbon salımını yüzde 5 azaltmak gerektiği belirtildi.

Kapitalizmin yarattığı en büyük sorun olan iklim krizi büyük bir hızla felakete doğru götürürken geçtiğimiz Ocak ayında yeniden ABD Başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump ilk iş olarak ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çekmişti.  

1992 yılında kabul ettiği İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi uyarınca her yıl düzenlenen BM küresel iklim zirvesi bu yıl Brezilya’da yapıldı. Bu zirvelere COP (Conference of the Parties), yani Taraflar Konferansı deniyor. Her yıl tüm devletler, STK’lar, topluluklar, şirketler biraraya gelerek iklim değişimi konusunda atılması gereken adımları tartışıyor ve o zirvenin sonunda tüm devletlerin onay vermesi gereken bir anlaşma metni hazırlanıyor.

COP zirvelerinin 26. En önemli olan zirveydi. Glasgow yani İskoçya’da 2021 yılında düzenlenen CO26, covid sınırlamalarına rağmen binlerce aktivistin katıldığı büyük protestolar ve hatta grevlerle geçmişti. 2018 yılında ortaya çıkan iki küresel iklim kampanyası Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) ve Fridays for Future (İklim İçin Cumalar) covid kapanmaları nedeniyle eski gücünü yitirmiş olsa da yine de yüzbinleri mobilize edebiliyordu. 

COP26’nın önemi, somut olarak karbon emisyonlarını azaltma konusunda bağlayıcı bir karar ve fosil yakıt kelimelerinin metinde geçmesine yönelik beklentiydi ancak ikisi de olmadı ve iklim aktivistleri açısından zirve çökmüştü.

İklim için okul grevlerini başlatarak Fridays for Future’ın kurulmasını sağlayan Greta Thunberg, zirve henüz sürerken yaptığı konuşmada COP zirvelerinin beyaz, kuzeyli ve zenginlerin buluşması olarak niteleyerek “COP26 şimdiye kadarki en dışlayıcı COP olarak adlandırıldı. Bu artık bir iklim konferansı değil. Bu bir Küresel Kuzey yeşil badana festivalidir. İşlerin her zamanki gibi sürdüğü iki haftalık bir bla bla bla.” Diyecekti. Zirvenin anlaşma metni açıklandıktan sonra da “COP26 sona erdi. Özeti ise şu: bla bla bla. Ama asıl iş bu salonların dışında devam ediyor. Ve asla vazgeçmeyeceğiz, asla.” Dedi. 

Sonraki COP zirveleri akıl almaz bir şekilde Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Azerbaycan’da gerçekleştirildi. Yani üç diktatörlük ülkesinde. Üstelik bunların ikisi petro-devletler denen iklim zirvelerini her zaman baltalamakla ünlü olan devletlerdi. Bu zirvelerle birlikte aktivistlerin COP zirvelerine katılımı imkansız oldu ve iklim adaleti hareketi zirvelere olan ilgisini yitirdi.

Bu yıl 30’uncusu düzenlenen BM İklim Zirvesi COP30, Brezilya’da yani demokratik bir ülkede hem de solcu ve çevreci diye bilinen bir hükümet tarafından organize edildi. Her ne kadar Lula da Silva yönetimi Amazon ormanlarında yeni petrol kuyuları açılmasına izin veren bir iktidar olsa da yerli halkların katılımının büyük olacağı biliniyordu.

COP30’da yaşananlar

Zirvenin Amazon havzasının hemen yanı başındaki küçük bir kent olan Belém’de yapılması iklim adaleti hareketi tarafından protesto edildi çünkü üç yıldır diktatörlükler altındaki COP’larda kitle gösterileri yapılamıyordu ve bu sefer aktivistlerin ve yerlilerin yoğun katılması bekleniyordu. Ancak kalacak yer sıkıntısı ve yüksek konaklama ücretleri umulan büyük katılımın gerçekleşmesini engelledi. 

Yerli halklar Amazon ormanlarındaki nehirlerden 100 kadar tekneyle bir filo oluşturarak Belem’e gitti. Teknelerde konakladı. Ve de zirvenin daha ilk günlerinde toplantılara alınmamalarını protesto ederek bazı toplantıları güvenlik şeritlerini aşıp, kapıları kırarak bastı. 

10 gün süren zirvenin ortasında gerçekleşen Halkların Büyük Yürüyüşü’ne 70 bin kişi katıldı. Ardından da yerli halklar ve aktivistler COP’a alternatif olarak Halkların Zirvesi’ni örgütledi.

ABD tarihinde ilk kez zirveye delegasyon göndermedi. Yani ABD temsiliyeti olmadı. Bu durum, zirvenin sonuç anlaşması açısından fosil yakıt üreticisi devletlere daha da güç verdi.

Kick Polluters Out (Kirleticileri Kovun) örgütü bu yılki zirveye rekor fosil yakıt lobicisi katılımı olduğunu açıkladı. COP30’da 1.600’den fazla fosil yakıt lobicisi giriş izni almıştı ve bu sayı ev sahibi Brezilya hariç diğer bütün ülkelerin delegasyon sayısından fazlaydı. Zirveye katılan her 25 delegeden biri fosil yakıt şirketlerinin temsilcisiydi. 

Ayrıca 531 kadar Karbon Yakalama Sistemleri’ni savunan lobici zirveye katılmıştı ki iklim aktivistleri ve bilim insanları karbon yakala sistemlerinin yanlış çözüm olduğunu yıllardan beri söylüyordu. 300’ün üzerinde de tarım ve hayvancılık endüstrisi lobicisi zirvede yer alıyordu. Bu endüstriler de fosil yakıtların ardından ikinci büyük kirletici olarak karbon emisyonlarının yaklaşık dörtte birinden sorumluydu. 

Zirvenin yapıldığı yerde bulunan ülkelere ait stantların bulunduğu alanın yanarak alevler içinde kalması zirvenin en ironik anı oldu. Yaz mevsiminde olan Brezilya’da aşırı sıcaklar ve klima eksikliği plastik stantların yanmasına neden olmuştu. Herkesin aklına Greta’nın yıllar önce yaptığı “evimiz yanıyor” benzetmesi geldi.

CO30 sonuç metni

COP30 zirvesi de öncekiler gibi zayıf bir sonuç metni ile tamamlandı. “Fosil yakıtlar” kelimeleri metinde yine yer almadı. Ayrıca zirveye dair Brezilya’nın ana gündemi olan ülkelerin fosil yakıtlardan çıkışına dair ‘yol haritası’ belirlemesi meselesi de metinde yer almadı.  

Bir tek, önceki zirvelere kıyasla daha güçlü bir iklim adaleti vurgusu yapıldı. Bir “Adil Geçiş Mekanizması” kabul edildi. Bu mekanizma, yeşil ekonomiye geçişin işçiler, kadınlar ve yerli halklar gibi tüm kesimler için adil olmasını sağlamayı hedefliyordu. Böylece yerli halkların toprak hakları ve geleneksel bilgileri de iklim çözümleri olarak tanınmış oldu. 

2026 yılının Nisan ayında Kolombiya ve Hollanda’nın liderliğinde Fosil Yakıtlardan Uzaklaşılmasına Dair İlk Uluslararası Konferansın yapılması kararlaştırıldı. Ayrıca, 18 ülke fosil yakıtlardan uzaklaşılmasına ilişkin bir anlaşmayı desteklemek için imza attı.

Zirvede, gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğine uyum için ayırdıkları fonları yıllık üç katına yani 120 milyar dolara çıkarmayı taahhüt etse de, iklim krizinden en fazla etkilenen yoksul ülkeler bu miktarı yetersiz buldu. Üstelik bu fonların, yoksul ülkelerin istediği gibi 2030’a kadar değil, 2035 yılına kadar sağlanacağına dair söz verildi.

COP31’in ev sahibi Türkiye

Zirvede, bir sonraki iklim zirvesinin Türkiye’de yapılması kesinleşti. Türkiye diğer aday Avustralya ile vardığı anlaşma sonucu Kasım 2026’daki COP zirvesine ev sahipliği yapacak ancak zirvenin başkanlığını Avustralya İklim Bakanı yapacaktı. Ayrıca zirvenin hazırlık toplantısının da bir Pasifik adasında yapılmasında anlaşıldı.

Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı zirveden iyi bir sonuç çıkması beklenmiyor. Türkiye muhtemelen zirveyi elektrikli otomobil fuarına çevirecek. Yine muhtemelen yakın müttefikleri olan Katar, BAE ve Azerbaycan gibi ülkelerle birlikte bugüne kadar “geçiş yakıtı” denilen yani karbon emisyonu daha az olması nedeniyle (ki bu tartışmalı bir konu) petrol ve kömür yerine ikame edilen gazı öne çıkaracak.

Her şeye rağmen COP31 ile iklim değişimi ve karbon emisyonları Türkiye’nin 2026 yılındaki ana gündemi olacak. Bu da biz iklim adaleti savunucuları için kömür madenlerini, termik santralleri, fosil yakıtlardan çıkış anlaşmasını, güneş enerjisinin önemini, ekolojik dengeyi ve maden ocaklarının yıkıcılığını gündeme getirmek için fırsat yaratacak.

Şimdi yeniden büyük iklim adaleti hareketi oluşturmak için kolları sıvama zamanı. Bu yıl büyük bir mücadele yılı olacak gibi görünüyor.

son yazıları

Hanzala: Filistin direnişinin sembolü, direnişin sessiz ve mahzun tanığı
Başka bir dünyanın ihtimali: Alman devrimi
Ne Tanrı ne efendi? Peki ya liderler?

ilginizi çekebilir

1354917-130413592
Hanzala: Filistin direnişinin sembolü, direnişin sessiz ve mahzun tanığı
Kiel-1918_Reiß_Kiel-Museum
Başka bir dünyanın ihtimali: Alman devrimi
APTOPIX Wall Street Protest
Ne Tanrı ne efendi? Peki ya liderler?