AKP tarafından hazırlanan 2026 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi teklifi, kamu kaynaklarının toplumsal ihtiyaçlardan ziyade, kapitalist sınıfın ihya edilmesi, vergi gelirlerinin önemli bölümünün dış borç faiz ödemelerine silahlanmaya aktarılmasının somut belgesidir.
Savunma ve güvenlik harcamaları ile yerel silah şirketlerinin kârlılıkları arasındaki doğrudan ilişkiyi gözler önüne sermektedir.
İktidarın öncelikleri
2026 bütçesinde, en büyük payı yaklaşık olarak yüzde 34 ila 36 arasında bir ağırlıkla sosyal transferler (emekli ödemeleri, SGK, sosyal yardımlar) alıyor. Bunu yüzde 29’luk bir payla personel giderleri takip ediyor. Bu harcama kalemlerinin oransal büyüklüğüne bakmak yanıltıcıdır. 14 milyon kişi yaşamak için sosyal yardıma muhtaç. Milyonlarca emekçi 16 bin küsur lira aylıkla yaşam savaşı veriyor. Yüz binlerce memur ve işçi yoksulluk sınırı altında maaşlarla geçinmeye çalışıyor. Ve üstelik bütçeyi oluşturan vergi gelirlerinin yüzde 70’i yine işçilerden ve emekçilerden kesiliyor.
2026 bütçe teklifi vergide adaletsizlik ve düşük ücret dayatması üzerine kuruludur.
Kaynakların dağılımı daha yakından incelendiğinde, sermayenin kendisi için öncelikli olan kalemlerin ağırlığı dikkat çekiyor. Faiz giderleri, 2,742 trilyon TL’lik resmî rakamla, bütçenin yaklaşık yüzde 14,5’ini oluşturmakta. Bu, finansal sermayeye kamu kaynaklarından devasa bir boyutta transfer edildiği anlamına geliyor.
Eğitim harcamaları bütçede yaklaşık yüzde 10 ila 11 arasında bir paya sahipken, sağlık harcamalarının yaklaşık payı ise yüzde 8,5 ile yüzde 9,5 bandında seyrediyor. Eğitime ve sağlığa ayrılan bu nispeten düşük paylar, faiz giderlerinden yüzde 14,5 az.
2026 bütçe teklifi çok açık ki sermayenin lehine, emekçilerin ve yoksulların temel ihtiyaçlarının aleyhinedir.
Askeri harcamalar finanse ediliyor
Savunma ve iç güvenlik harcamaları bütçenin güvenlik bürokrasisine yani devletin şiddet tekeline ayrılan payını temsil ediyor. Savunma için 1,202 trilyon TL (yüzde 6,3 pay) ve iç güvenlik için 953 milyar TL (yüzde 5,0 pay) ayrılmış. Bu iki kalem, bütçenin yaklaşık yüzde 11,3’ünü oluşturmaktadır ki bu oran tek başına eğitim harcamalarının toplam payına oldukça yakın ve sağlık harcamalarının toplam payını geçiyor.
En çarpıcı veri ise 2025 yılından 2026 yılına geçerken, savunma ve güvenlik sektörüne ayrılan toplam ödenekte yüzde 33,9 oranında kayda değer bir artışın gerçekleşmiş olması. Bu agresif bütçe artışı, iktidarın dış politikada militarist bir çizgiyi benimserken, aynı zamanda bu politikayı finanse eden yerli sermaye gruplarının çıkarlarını garanti altına aldığını kanıtlıyor.
Bütçe-silah şirketleri ilişkisi
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporu, silahlanmada bütçe artışının yerel sermaye için nasıl bir kârlılık kapısı açtığını gösteriyor.
2024’te dünyada en çok silah ve askeri hizmet satışı yapan ilk 100 savunma sanayii şirketi listesinde 5 Türk şirketi yer alıyor.
Bu firmaların (ASELSAN, TUSAŞ, Baykar, Roketsan ve MKE AŞ) toplam gelirleri, 2024’e göre yüzde 11 artarak 10,1 milyar dolara ulaşmıştır. Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ (MKE) gibi bir firmanın ilk kez bu listenin en büyük 100’ü arasına girmesi, bu sektördeki sermaye birikiminin genişlediğini ve devlet destekli büyümenin yeni oyuncular yarattığını kanıtlıyor.
ASELSAN (3,47 milyar dolar gelirle 47. sıra) ve diğer firmaların elde ettiği bu yüksek gelirler, büyük ölçüde devlet bütçesinden (yani halkın vergilerinden) sağlanan, yüzde 33,9’luk artışla desteklenmiş savunma harcamaları ile finanse ediliyor. Kamu kaynakları, toplumsal fayda yerine, yüksek teknolojiye dayalı silah üretiminde uzmanlaşmış bu şirketlerin özel kârını artırmak için kullanılıyor.
2026 bütçe taslağı, bir savaş bütçesini olarak şekillenmiştir.
Kimin bütçesi, kimin kârı?
2026 Türkiye Bütçesi, bir yandan toplumsal harcamaları (eğitim, sağlık) sermaye birikimine engel olmayacak seviyede tutarken, diğer yandan faiz giderleri aracılığıyla finansal sermayeyi ödüllendirmekte ve yüzde 33,9 oranındaki artışla savunma ve güvenlik harcamalarını yükselterek, askeri-endüstriyel alana hayati bir destek sağlamaktadır. Türk savunma şirketlerinin gelirlerindeki yüzde 11’lik artış, devletin militarist öncelikleri ile özel sermayenin kâr güdüsü arasındaki organik bağı açıkça ortaya sermektedir.
Bütçe, özünde, kaynakları halktan alıp, faiz ödemeleri ve silah şirketleri gibi sermaye çevrelerine aktaran bir makine gibidir. Bu yüzden emekliler ve emekçiler tarafın her yıl olduğu gibi bu sene de protesto ediliyor.
Ekmek ve barış mücadelesi birbirinden ayrılamaz
Son yıllarda dünyada kapitalist devletler yeniden silahlanma yarışına girdi.
Avrupa’da süren Ukrayna savaşı ve ardından İsrail’in Gazze’ye saldırısı bu eğilimi daha da artırdı.
Türkiye Suriye ve Libya iç savaşlarına, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ savaşına doğrudan dahil oldu. Son olarak Sudan’daki iç savaşta tarafları silahlandırdığı söyleniyor.
Türk silah şirketlerinin yükselişi, bütçelerde savunma ve güvenlik harcamalarının bir de özel nedenleri var: PKK ile on yıllardır süren savaş, bu çatışmalar sırasında başta ABD olmak üzere belli başlı silah üreticisi devletlerin uyguladığı ambargo.
Tüm bunlar yerli silah üretimine özellikle odaklanılmasına neden oldu. Kapitalizmde silah satışı yüksek kar getirir. Güvenlik bürokrasisinin merkezi rol oynadığı bir rejimde silah şirketlerinin yükselişi kaçınılmazdır. Aynı şekilde vergilerimizden oluşan bütçelerde en önemi payın savunma ve güvenliğe aktarılması, yerli silah şirketlerinin finans edilmesi de kaçınılmazdır.
Tam bu yüzden 2026 bütçesi protestolarında barış talebinin öne çıkarılması, “savaşa değil eğitime, sağlığa bütçe”, “savaşa değil emekçiye bütçe” sloganlarının haykırılması gerekir.