11. Yargı Paketi taslağı, çocuk hakları ve ifade özgürlüğü bakımından da önemli sorunlar içermekle birlikte LGBTİ+ haklarına karşı yürütülen politikaların en kapsamlı ve tehlikeli adımı olarak karşımıza çıktı. Taslakta yer alan “doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranışlarda bulunan” ifadesiyle doğrudan LGBTİ+’ların varoluşunu ve görünürlüğünü kriminalize ediyor. Aynı zamanda “bu tutum ve davranışları teşvik eden, öven veya özendiren” ifadeleriyle insan haklarını savunuculuğunu ve her türlü dayanışma örneğini potansiyel olarak suç kapsamına alıyor. Ayrıca translara yönelik daha geniş bir savaş yürütüldüğünü bir kez daha ilan ediyor bu taslak. Zaten uluslararası insan hakları standartlarının gerisinde olan cinsiyet uyum sürecinde asgari yaş sınırını 18’den 25’e çıkarıyor, bürokratik engelleri artırarak süreci fiilen imkânsız hale getiriyor. Bunların insan haklarına, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere ve Anayasa’ya aykırı olduğunu söylemeye gerek bile yok. Bu taslağı hazırlayanlar da bunu gayet iyi biliyor zaten.
Esas meselemiz şu: Bu düzenleme yalnızca LGBTİ+’ları tehdit etmiyor. Yargının ve kamu politikalarının tarafsız olmadığı bir ortamda bu yolun açılması halinde hiç kimse kimliği, bedeni, yaşam tarzı veya düşüncesi üzerinden güvende olmayacak. Devletin insan onuruna ve yaşamına böylesine müdahale etmesini kabul edersek, ortada bunun sonuçlarından etkilenmeyen bir toplumsal grup kalmayacaktır.
LGBTİ+ hareketinin on yıllardır bu coğrafyada yürüttüğü mücadelenin, “teşvik, özendirme” gibi söylemlerle yaftalanamayacak olan insan onuruna uygun adil bir yaşam için olduğunu unutmamak gerekiyor. Şanslıyız ki Türkiye’de yanı başında durabileceğimiz ve omuz verebileceğimiz bir LGBTİ+ hareketi var. İnsan hakları, emek ve demokrasi güçleriyle ortak mücadele pratiklerimiz ve çokça dayanışma örneğimiz var. Şimdi bu pratikleri yasanın meclis gündemine gelmemesi için daha güçlü göstermeye ihtiyacımız var.
Av. Mahmut Şeren (Ünikuir)