Başka bir dünyanın ihtimali: Alman devrimi

Almanya’nın dört bir yanına yayılan işçi ve asker konseyleri 4 Kasım’da Kiel şehrinin denetimini ele geçirdi.

Almanya’da 1918 Kasım’ında Rus Devrimi’ni izleyen devrimci dalganın en ciddi atılımı gerçekleşmişti. 1917’de Rusya’da iktidarı ele geçiren işçi sınıfı ve Bolşevikler gözlerini ve kulaklarını Almanya’da gerçekleşebilecek olan devrime dikmiş durumdalardı. Onlara göre Alman Devrimi, dünya devriminin en önemli uğrağı olacaktı. Kapitalizm bileşik geliştiği için Rusya’da işçi sınıfının devrimin öncülüğünü yapabileceği kanıtlanmıştı ve Rusya’daki devrim daha büyük bir dünya devrimi dalgasının ilk adımıydı ancak kapitalizmin çok daha gelişkin olduğu Almanya’da gerçekleşecek bir devrim Rusya’daki devrimin tek bir ülkeye sıkışmasını engelleyecek ve dünya proletaryasına çok daha büyük bir devrimci enerji verecekti.

Almanya’daki işçi sınıfı örgütleri dünyadaki en gelişkin sınıf örgütleriydi. II. Enternasyonal’in en büyük partisi Marx ve Engels’in kuruluşuna birebir katkı sağladığı Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) idi ve bu partinin lideri Karl Kautsky yıllar boyunca dünyadaki bütün sosyalist hareketin en önemli lideri olarak sayılıyordu.

1914 yılına I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte bu değişti. SPD ve II. Enternasyonal’de bulunan çok sayıdaki sosyal demokrat parti savaşta kendi egemen sınıflarının yanında yer aldılar. Savaşı iç savaşa ve dünya devrimine çevirmek isteyen enternasyonalist sosyalistler işçi hareketi içinde küçük bir azınlık olarak kalmıştı. Ancak kitleler açısından durum farklıydı, savaşta işçi sınıfı küresel düzeyde yoksullaşıyor ve askere gitmeye zorlanıyordu.

Asıl düşman içeride”

SPD vekilleri arasında savaşa karşı net tutum alan tek bir isim vardı: Karl Liebknecht. Liebknecht, emperyalist savaşın başlaması üzerine 1915 yılında kaleme aldığı bildiride “Her halkın asıl düşmanı kendi ülkesindedir” diyerek egemen burjuvaziyi hedef gösteriyordu. Bu tavır sonrasında SPD ile kopuş kaçınılmaz hâle gelmişti. 43 yaşında ve milletvekili olan Liebknecht önce zorla askere alındı, sağlığının bozulması üzerine Almanya’ya döndüğünde SPD’nin önemli liderlerinden biri olan Polonyalı sosyalist Rosa Luxemburg ile birlikte Spartakistler Birliği’ni kurdular. 1 Mayıs 1916’da yaptıkları savaş karşıtı çağrıya 10 bin işçi katıldı ve “Kahrolsun savaş” sloganları attılar. Liebknecht ve Luxemburg tutuklandı.

1918’in Ekim ayında bir deniz üssünde başlayan asker isyanı tüm şehirlere yayıldı ve kısa bir süre sonra bir devrime dönüştü. Luxemburg’un kaldığı hapishane basıldı ve Luxemburg serbest bırakıldı. Kısa bir sürede işçi konseyleri oluşmuştur ve Liebknecht ile Luxemburg sınıfın kendiliğinden eylemi sayesinde serbest kalmıştır.

Kasım Devrimi

Almanya’nın dört bir yanına yayılan işçi ve asker konseyleri 4 Kasım’da Kiel şehrinin denetimini ele geçirdi. 8 Kasım’da İşçi, Asker ve Köylü Konseyleri Bayvera Sosyalist Cumhuriyeti’ni ilan etti. 9 Kasım’da isyan Berlin’i sardı. İmparator II. Wilhelm tahttan çekildi. Artık imparatorluk tarihe karışmıştı.

Dehşete düşen egemen sınıf SPD’ye iktidarı teklif etti. Aynı gün birkaç saat arayla Spartakistler adına Karl Liebknecht işçi ve köylü konseylerine dayanan sosyalist cumhuriyeti ilan ederken, SPD lideri Friedrich Ebert Geçici Hükümet’in başına geçiyordu. İmparatorluk bitmiş ancak Almanya’da ikili iktidar durumu oluşmuştu. Bir yanda toplumsal hayata egemen olan konseyler, diğer yanda ise tarihin bir cilvesi gibi görünse de burjuvazi iktidarını temsil eden sosyal demokrat iktidar.

Aralık ayında Komünist Parti (KP) adını alan Spartakistler, 1917 Ekim’inde Rusya’da Bolşeviklerin olduğu gibi işçi konseyleri içinde çoğunluk sağlayamamışlardı. Konseylerin iktidarını savunan asıl devrimci odak KP olmasına rağmen SPD hâlâ işçiler arasında çoğunluktaydı. SPD liderliğinin işçi konseylerine tavrı ise çok netti ve bu ikili iktidar durumuna burjuvazi lehine son vermek için hemen harekete geçtiler.

Ocak ayına gelindiğinde KP, tabandaki işçilerin de bastırmasıyla iktidarı ele geçirmek için ayaklandı. Ancak KP asıl olarak metal işçileri arasındaki en militan işçiler arasında örgütlüydü ve konseylerin bütününü iktidara yöneltmekten çok uzaktı. Bir analoji kurmak gerekirse, KP henüz Rusya’daki Ekim Devrimi’nden birkaç ay önce asıl olarak St. Petersburg’daki militan işçiler arasında örgütlü olan ancak sovyetler içinde çoğunluğu kazanmamış olan Bolşevik Partisi’ne benziyordu. Temmuz günlerinde Bolşevikler erken ayaklanmayı engellemeyi başarmış ve bu sayede Ekim Devrimi’ne kadar çoğunluğu sağlamayı başarmıştı ancak Spartakistler bunu yapamadı.

Gerek Liebknecht gerek Luxemburg bunun erken bir ayaklanma olduğunu biliyordu ancak kendilerini ayaklanmanın önderleri olarak buldular. Henüz işçilere liderlik edecek durumda değillerdi ve işçi iktidarına karşı olmalarına rağmen SPD liderleri işçi sınıfı içindeki çoğunluğu manipüle edebilme yeteneğine sahipti. SPD, yükselen işçi dalgasından korkarak ileride Nazilerin nüvelerini oluşturacak paramiliter bir grup olan Freikorps’u kullanarak işçi ayaklanmasını ezdi.

Teslim olmayı reddeden Liebknecht ve Luxemburg, 15 Ocak tarihinde bu paramiliter gruplar tarafından katledildi. Ölüm emirleri SPD’li İçişleri Bakanı Gustav Noske tarafından bizzat verilmişti.

Dünya devriminin yitirilen şafağı

Liebknecht ve Luxemburg’un katledilmesi Alman Devrimi’nin tabutuna çakılan son çivi değildi. Devrimci dalgalar 1923 yılına kadar devam etti. Ancak Almanya’daki devrimin yenilgisinin çok ciddi sonuçları oldu.

Rusya’da sıkışan devrim yalnız kaldı ve iç savaşta devrimi yapan işçi sınıfı önemli ölçüde katledildi. İşçi devrimi, iktidar tabanından büyük oranda yoksun kalmıştı. Bu boşluğu savaş koşullarından yararlanan bürokrasi doldurmaya başladı. Sosyalist devrime karşı “komünizm” adını kullanan karşıdevrimin başlangıcı bu yenilgi oldu.

Avrupa’da Almanya ve İtalya gibi ülkelerdeki devrimlerin yenilgiye uğraması birkaç yıl içinde işçi hareketini tamamen ezmek üzere örgütlenmiş yeni bir gücün yükselişine de zemin hazırladı: Faşizm.

Almanya dünya devriminin en önemli uğrağı olabilirdi ancak devrimci liderliğin henüz istenilen düzeyde olmaması sebebiyle devrimin yenilgiye uğraması büyük felaketlere yol açtı. Ancak Liebknecht ve Luxemburg’un devrimci cüretleri bize yol göstermeye devam ediyor. Kitleler içinde kök salan bir devrimci partiyi inşa etme görevi ise önümüzde duruyor.

Can Irmak Özinanır

son yazıları

Ne Tanrı ne efendi? Peki ya liderler?
15 LGBTİ+ örgütünden 11 Yargı Paketi'ne karşı ortak mektup
DSİP: Trans haklarını savunacağız!

ilginizi çekebilir

APTOPIX Wall Street Protest
Ne Tanrı ne efendi? Peki ya liderler?
1763708057044-kaos
15 LGBTİ+ örgütünden 11 Yargı Paketi'ne karşı ortak mektup
20k3
DSİP: Trans haklarını savunacağız!