Aynı acılarda birleşmek 

Aile yıllarıyla “toplumsal ahlak” diye dayattığınız politikalarla bizi mağdur ettiğiniz gibi; kadınları, öğrencileri ve çocukları da mağdur ederek hepimizi aynı acılarda buluşturdunuz.

Son günlerde kulaklarımız iktidarın “LGBTİ+ sapkınlığına izin vermeyeceğiz” sözleriyle yeniden çınladı. Hâlbuki yıllar öncesinde daha AKP’nin ilk kurulduğu zamanlarda ekranlarda ‘Eşcinsel hakları güvence altına alınmalı’ diyordu. Ne değiştiğini sormak gerek: O zamanlar oy potansiyelimiz mi çok duruyordu yoksa kendisini şimdiki kadar güçlü mü hissetmiyordu? Eğer cevap ikincisiyse iktidarın nasıl bir sanrı içerisinde olduğunu sormak gerekir. Rakiplerine siyasi davalar açtığı bir durumdayken toplumun diğer kesimlerine savaş açacak kadar güçlüler mi? Durum onu gösteriyor ki lubunyalara o eski günlerdeki gibi iki elle sarılmalılar. Ama bu sefer bunu samimiyetle, varoluşumuzu gerçekten anlamaya çalışarak yapmalılar.

Haklarımızı güvence altına almak isteyen o günkü iktidar adayından, bizi “ahlaksızlığa” boğup yok etmeye çalışan bugünkü iktidara. Bugün bize olan saldırının temel nedeninin kendi batırdıkları politikaları ve kendi yarattıkları krizleri örtbas etmek için, bir düşman göstererek işin içinden sıyrılmak için olduğunu biliyoruz. Ama bunun bir yandan da gerçekten oy politikaları ve güç ilişkileriyle de ilişkisi var. Mesela bir hatırlatma yapalım, iktidarın lubunyaların haklarını güvence altına almak istediği(!) zamanlardan bir süre önce, seks işçilerinin haklarını da güvence altına almak istemişti. Hatta 1989/1994 seçim çalışmalarında Karaköy’de (Zürafa Sokak) seks işçilerini ziyaret etmiş, konuşmalar yapmıştı. Fakat iktidar olduktan sonra neler olduğunu da hatırlıyoruz. Karaköy’de işçiler “kayıt dışı ve güvencesiz çalışmaya zorlanmak istemiyoruz” diye haklarını haykırırken nasıl dışlandıklarını, Zürafa Sokak’ın nasıl kapatıldığını ve seks işçilerinin sokaklarda güvencesiz koşullarda çalışmaya nasıl mahkûm edildiğini hatırlıyoruz. Yine aynı dönemde Tarlabaşı’nda trans ve göçmen seks işçilerinin nasıl mağdur edildiğini unutmadık. Neoliberal rant çıkarcılığını “kentsel dönüşüm” adı altında güzelleştirerek 2000’lerden itibaren mahalleliyi yıkımlarla, yerden etmelerle ve oturma hakkı kayıplarıyla 12 yıl boyunca nasıl mağdur ettiğini hatırlıyoruz. 2005’te “düzenleme ve temizlik” diyerek keyfi polis baskınlarıyla işkence ve tutsak edilen 150 seks işçisini unutmadık. O günden bugüne kadar mağdur edilen diğer tüm topluluklar ve insanlar gibi bugün de LGBTİ+ ların hakları gasp edilmek isteniyor. Ama merak etmesinler, kendi haklarımızı yedirtmeyeceğimiz gibi seks işçilerinin ve tüm mağdurların haklarını da geri alacağız. Çünkü bu yazının geri kalanında vurgulayacağım gibi: “hepimizi aynı şekilde mağdur ettiler ve bizi aynı acılarda birleştirdiler”.

Diyanet’in resmi stratejik planında LGBTİ+’ları hedef alan bütçeyi “sapkınlıkla mücadele” için özel olarak ayrılan bir bütçe olarak açıkladı. Devlet bütçesiyle “sapkınlıkla mücadele” eğitimleri planlamış; seminerler, konferanslar, çalıştaylar… Maşallah, yok yok. Biz; kendimizle sizin bizle uğraştığınız kadar uğraşsak, herhalde gerçekten “NATO Projesi” olurduk! Gerçek bir proje çıkarırdık ortaya. Ya da gerçekten “küresel kültürün baronları” falan olurduk! Ama gelin görün ki, bu kadar bütçeye ve uğraşa rağmen ayaktayız. Trump seçildiğinde yaptığı ilk konuşmada “Bugünden itibaren, Birleşik Amerika Hükümeti’nin resmi politikası şudur: yalnızca iki cinsiyet vardır, erkek ve kadın” dedikten sonra da ayaktaydık.

“Biz sizin gibilerin neleriyle uğraştık da yıkılmadık” diyerek bir örneği daha size hatırlatayım: 22 Ocak 1966 tarihinde “Forest Town raid” adıyla bilinen; LGBTİ+’lara yönelik “makyaj yapıp kadın gibi giyinen” kişilerin ve eşcinselliğin suç sayıldığı, kriminalize edildiğimiz ve şiddet gördüğümüz baskınlar yaşadık. Yine sizin gibi resmi güçtüler, yine sizin gibi devlettiler. Biz o baskınlara rağmen yine ayakta kaldık ve ayaktayız.

O yüzden biz lubunyalarla uğraşanlara sormak gerek: “sizlere, atalarınızın defalarca deneyip başaramadığı şeyi başaracağınız sanısına neden olan kibrin kaynağı nedir?  

Aile yıllarıyla “toplumsal ahlak” diye dayattığınız politikalarla bizi mağdur ettiğiniz gibi; kadınları, öğrencileri ve çocukları da mağdur ederek hepimizi aynı acılarda buluşturdunuz.

11. Yargı Paketi’yle biz LGBTİ+’ları, “ahlaka aykırı davranış” bahanesiyle hedef alan, cinsiyet kimliği ve yönelim özgürlüğünü cezalandıran, yaşamlarımızı suç ilan eden maddelerle mağdur ettiğiniz gibi; 

Çocukları ve ebeveynleri de, cezai sorumluluğu ağırlaştıran, korunması gerekeni suçluya dönüştüren, “çocukluk” kavramını budayan düzenlemelerle mağdur ederek hepimizi ortak acılarda birleştirdiniz.

Torba yasalarla bizi mağdur ettiğiniz gibi köylüleri, ağaçları, toprağı ve doğanın kendisini de mağdur ederek hepimizi aynı acılarda birleştirdiniz.

Kamu emekçilerinin haklarını budayarak, açlık sınırının altındaki ücretlerle yaşamı sürdürülemez kılarak, grev hakkını bastırarak, iş cinayetlerini olağanlaştırarak mağdur ettiğiniz işçilerle bizi ortak acılarda birleştirdiniz. Barınaklarda yaptığınız işkencelerle, katliam ve besleme yasaklarıyla hayvanları ve onları sevenleri; işsizliği artırıp üstüne bir de GSS haracı keserek işsizleri; simit bile alınamayacak maaşlarla emeklileri; ekonomik kriz ve sansürle hepimizi tekrar ve tekrar mağdur ettiniz.

Fakat aynı zamanda bizi tekrar ve tekrar aynı acılarda birleştirmiş oldunuz.

Hayvanları, doğayı, kadınları, çocukları, öğrencileri, işçileri ve işsizleri… Hepimizi mağdur ederek bir sepetin içine sıkıştırdınız. İmkânınız olsa evreni de mağdur edip onu da yanımıza göndereceksiniz. 

Şimdi de gelmişsiniz; aynı mağduriyet sepetinin içinde olduğumuz insanlara bizi, kendi yaptıklarınızın suçlusu gibi göstermeye çalışıyorsunuz. Ekonomik kriz gibi tüm yarattığınız krizlere bir suçlu bulacaksınız demek, böylece kendinizi aklayacaksınız öyle mi? O suçlular da biz “ahlak bozucu lubunyalar” olacağız demek!

Sizin istediğiniz gibi doğurmayan ve sizin istediğiniz gibi “dizini kırıp evinde oturmayan” kadınları suçlayacaksınız öyle mi?

Hukuksuzluğa karşı çıktıkları için gözaltlarında işkence yapılan öğrencileri günah keçisi yapacaksınız öyle mi? 

“Terörist” dediğiniz sokak hayvanları ve onları besleyen “it tapar” dediğiniz vicdanlı insanlar suçlu olacak değil mi? 

Bizim bu baskılara karnımız tok, çünkü biz, hepimiz, sizin yarattığınız mağduriyetlerde kesiştik ve sizin yarattığınız acılarda birleştik. Yan yanayız, sıkış tepişiz. Sadece daha çok temas etmeye ihtiyacımız var. Ama merak etmeyin, onu da öğreniyoruz. Bekleyin ve görün!

Tuğan Mecal

son yazıları

Banksy sansürlendi
Filistin özgür olana dek mücadeleye devam
Film: Savaş Üstüne Savaş

ilginizi çekebilir

banksy
Banksy sansürlendi
2025-10-13T004100Z_702225721_RC24AHAA3NAO_RTRMADP_3_ISRAEL-PALESTINIANS-AUSTRALIA-PROTEST-1760859725
Filistin özgür olana dek mücadeleye devam
savas-ustune-savas_fayn
Film: Savaş Üstüne Savaş