Sosyalist İşçi gazetesi, bildiride imzası olan akademisyenlere, metin etrafında gelişen tartışmalarla ilgili görüşlerini sordu.
Yanıtlar şöyleydi:
Bülent Somay, Bilgi Üniversitesi:
“Barış istiyoruz. Bildirideki katliam kelimesinin kullanımı problemli değildir çünkü zaten orada şu an olmakta olan katliamdır. PKK’nin adından bahsetmiyoruz çünkü ne o benim muhatabım ne ben onun muhatabıyım. Benim muhatabım oy verdiğim seçimle iş başına gelen hükümettir. Onlara durun derim ve barış çağrısı yaparım.”
Canan Şahin, ODTÜ:
“AKP hükümeti yürüttüğü savaş politikalarını, devlet geleneğini devam ettirerek ‘teröre karşı haklı bir mücadele’ olarak göstermeye çalışıyor. Kürtlerin siyasi taleplerininin müzakere edilmesi için devleti göreve davet eden batıdaki barış yanlıları tarihin en haince işini yapmış gibi düşmanlaştırılıp hedef gösteriliyorlar. AKP bir taşla iki kuş vurayım derken dünyanın zorba iktidarları listesindeki yerini aldı. Nerdeyse imza kampanyası yapmayan meslek grubu kalmadı. Bugün bu iktidara Ortadoğu, zorbalığın cezalandırılmadığı bir yer gibi görünüyor olabilir. Ama akademisyenlerin girişimi hatırlatmalı ki bazen çok sağlam gördüğünüz iktidarlar iki sayfalık bir listeyle çılgına dönüp panikleyip durdukları zemini kaybedebilirler. Barışı kazanırken sizin de sarıldığınız eski devletin eski metodlarıyla birlikte düştüğünüze şahitlik edeceğiz. Gelecek gerçekleri söyleyenlerin olacak.”
Can Irmak Özinanır, Ankara Üniversitesi:
“Önce Ayşe öğretmenin ‘çocuklar ölmesin’ çıkışı sonra akademisyenler bildirisi batıda barış isteyenlerdeki umutsuzluk havasını kırdı. Bize dönük tehditler, müthiş bir dayanışma dalgasını da beraberinde getirdi. İmza metnini 2 bini geçerken, 40 bine yakın insan biz de bu fikirlerin arkasındayız diye çeşitli imza kampanyaları ve açıklamalarla bize destek oldular. Bunun anlamı çok büyük. Hem Kürtlerin batının bu savaşa sessiz kalmadığını görmesi açısından anlamlı hem de özellikle taşra üniversitelerinde bu imza sebebiyle problem yaşayanlar için anlamlı. İmzalarımızın arkasındayız. Barış istemeye devam edeceğiz.”
Ferda Keskin, Bilgi Üniversitesi:
“Şu anda barış isteyen akademisyenlere karşı hukuki ve hukuk dışı yollarla yürütülen kampanya aslında bir geleneğin aldığı son biçimdir. 60 ve 80 darbelerinden sonra da hedef akademisyenler olmuştu. Ama bu geleneğe rağmen akademisyenler hâlâ doğruyu söyleme cesaretini gösteriyor ve geri adım atmıyor. Bu, özgürlükçü ve barışçı geleneğin baskıcı gelenekten daha güçlü olduğu anlamına gelir.”
Bir vakıf üniversitesinden, hakkında soruşturma açılan öğretim görevlisi:
“Kalemim, barış ve vicdan temeline oturttuğum akademisyenliğimin başında, evrensel değerler ve özgürlüğün merkezi olarak inandığım üniversitenin yönetimi tarafından teröre destek vermekle itham edilerek hakkımda soruşturma açılması, aklımla ve vicdanımla anlayabileceğim bir durum değil. Barışı savunmak, yaşamdan yana taraf olmak ve ifade özgürlüğünü kullanmak, bu kadar kolayca bir linç girişimine dönüştürüldü. Ne yazıktır ki çalıştığım kurumun yönetimi de ifade özgürlüğümü savunmak yerine beni bu linç kampanyasının içinde bırakma yolunu tercih etti. Bu tercihlerin tarihte yerini alacağını ve ama’sız fakat’sız barışı savunan vicdan sahiplerinin karanlığı yararak her şeye rağmen barış tohumları ekmeye devam edeceğini biliyorum. Yaşasın BARIŞ!”