(Röportaj) Erdal Doğan: “Zirve katliamı davası sürekli itibarsızlaştırılmaya çalışıldı”

Hükümetin devletin sorumlu olduğu her suçu ‘paralel’ yapıya yükleme girişimine bir yenisi daha eklendi. Malatya Zirve Yayınevi katliamı davası, ’25 Aralık kumpas’ soruşturmasıyla birleştiriliyor. Sosyalist İşçi gazetesi, gelişmeleri Zirve Yayınevi davası avukatı Erdal Doğan’a sordu.

Röportaj şöyleydi:

2007’de gerçekleşen katliamla ilgili şimdiye kadar yüzden fazla duruşma görüldü. Aradan geçen yıllarda davanın seyri nasıldı?

Dava suç üstü yakalanan ve onlara yardım eden sanıklarla başladı. Davaya gelen ihbar mektupları, sanıkların beyan ettiği ifadelerdeki ayrıntılar, olayın hazırlık süreci ve azmettirici konusuyla ilgili biz müdahillerin de talepleri doğrultusunda dava derinleştirildi. Sonrasında tetikçi diye adlandıracağımız sanıkları azmettiren kişilerin de dahil olmasıyla sürdü. Genişleyen soruşturma içerisinde; azmettiren konumundaki kişiler, yakalanan belgeler, ortaya çıkan yeni tanıklar olayın basit bir nefret suçu cinayeti olmadığını gösterdi. Çok öncesinden hazırlanmış organize bir eylem olduğu ve bu organize eylemcilerin bağlı olduğu yapılanmanın, Ergenekon’la bağlantılı olduğu ortaya çıktı. Davanın 2011’de son halkası, Ergenekon davasının bir parçası olarak görülmesi oldu. Sanıklar arasında cinayet zamanında Malatya’da görevli olan subayların bir kısmı da yer aldı. Aynı zamanda Ergenekon’dan yargılanan Hurşit Tolon da sanıklar arasındaydı. Dava içerisinde elde edilen dökümanlar, ses kayıtları cinayet öncesi hazırlıkların nasıl yapıldığını somut olarak deşifre etmekteydi. 2014 Şubat’ta son iddianame doğrultusunda tüm sanıkların cezalandırılması talep edildi.

Fakat 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasından sonra hem mahkeme heyeti değiştirildi hem mahkeme son olarak da savcı değiştirildi. Sanıkların son savunması 2 yıldır alınmaya çalışılıyor. Diğer Ergenekon, Balyoz davalarında olduğu gibi deliller yeniden değerlendirilmek istendi ve bazı bilirkişi raporları alınmaya çalışıldı. Yeni birkaç tanık sokuldu. Davanın bir kumpas olduğu savunmaları arttı. Kumpas iddiası özellikle 17-25 Aralık soruşturmasından sonra Yalçın Akdoğan’ın ‘orduya kumpas kuruldu’ söyleminden sonra tüm Ergenekon sanıklarının sarıldığı can kurtaran oldu. Davalar sonlandırılmaya çalışıldı. Malatya davasında da benzer gelişmeler yaşanıyor. Bunun tüm nedeni mevcut hükümetin 17-25 Aralık’tan sonra eski müttefiki Gülen grubuyla hasım olması, eski düşmanı konumundaki Ergenekoncularla müttefikliğe girişmesi. Malatya Zirve Yayınevi davasında Savcı değiştirildi ve savcıya yeni mütalaa hazırlaması için süre verildi. 5 Ocak’ta da muhtemelen bu mütalaa az önce anlattığım siyasi gelişmelerden dolayı sanıklar lehine bir gelişme sergileyecek.

Bu davayla ilgili önemli bir husus belirtmek isterim. Sürekli itibarsızlaştırma çabası yapıldı. Bu yargılananlar arasındaki bir sanığın, çok ayrıntılı örgüt ve sanıklarla ilgili bilgiler vermesiyle başladı. Aynı zamanda sanık ve tanık olan kişi, İlker Çınar itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Halbuki davada onun beyanları tek delil değil. Mevcut sanıklardan elde edilen dökümanlar ve soruşturma boyunca ortaya çıkan tanıklar önemli delillerdi.

Bir başka önemli husus Türkiye’deki derin devlet cinayetleriyle ilgili önemli bilgilerin olduğunu düşündüğümüz ‘Kozmik Oda’ soruşturması davası da müttefiklik değişikliği sonrası kapatıldı. Burada çıkan deliller, Zirve veya Hrant Dink davasını çok önemli noktada etkileyebilirdi. Cinayet organizasyonunu tartışmasız bir şekilde teşhir edecek belge ve bilgilere sahip olan bir soruşturmaydı. 2009’da başlatılan soruşturma dosyası bu yıl başında kapatıldı. Burada Zirve davasını ilgilendirecek delillerin olabileceği düşüncesiyle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan sanıklarla ilgili deliller, bilgiler ve yargılandıkları örgüt olan yapılanmayla ilgili belge ve bilgilerin mahkemeye gönderilmesini talep ettik. Mahkeme talebimizi uygun görerek bu bilgileri başsavcılıktan istedi. O zamandan beri savcı iki kere değişti, biz aynı şeyi 5 kez talep ettik. Son talebe kadar soruşturmanın sürdüğü gerekçesiyle bilgilerin gönderilmeyeceği yanıtını aldık. Son aldığımız cevap, ‘bilgiler devlet sırrı kapsamına girmektedir gönderemiyoruz’ oldu. Mahkemeye, devlet sırrı kapsamına girse bile mahkemeden gizlenemeyeceğini söyledik, yeniden talep ettik ama mahkeme reddetti. Tüm bu cevaplarda, sanıklar ve sanıkların bağlı olduğu örgütlenme yapısı Tusad’ın, tersten ikrarı ve doğrulanması söz konusu.

Bunun teyidi de Kozmik Oda soruşturmasına verilen takipsizlik kararının içeriğinde mevcut. Zirve davasında sanıkların yargılandığı konular, Hıristiyanları, Ermenileri hedef yapan ortamı hazırlayan çalışmalar, Kozmik Oda soruşturmasında sanıkların bürolarında ortaya çıkan belge bilgilerdeydi. Kozmik Oda savcısı bu çalışmaları rutin bir iş, görevleri kapsamında olan bir husus olarak değerlendirdi. Halbuki Zirve veya Ergenekon’da yargılananlar bunların sahte delil olduğu konusunda ısrarcıydılar. Kozmik Oda savcısıysa bunları çalışma faaliyeti olarak gördü. Bu gelişme bile çok önemliydi.

Ergenekon davaları da çok itibarsızlaştırıldı. Bugün bu durumun başını çeken hükümetin kendisi. Bir yanda Ergenekon fasa fiso diyenler haklı çıktıklarını söylüyor diğer yanda Veli Küçükler dışarıda. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ergenekon soruşturmasında yargılama hataları oldu, olmadı değil. Soruşturmayı yapan savcıların ve mahkemelerin, Kürt siyasi hareketi ve sosyalist davalarda yaptığı düşman ceza hukukunu burada da uyguladıkları doğrudur. Eylem üzerinden değil fikriyattan gittiği, sanık olamayacak bazı kişilerin sanık olduğu doğrudur. Ancak Silivri 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararın 16 bin sayfalık gerekçesinde ayrıntılara bakılırsa, bu yapılanmanın bazı sanıkları arasında çok ciddi bir irtibat ve delil bağı olduğu görülecektir. Fakat bu gibi şeyler araştırılmadığı için, 5-10 kişinin manipülasyon haberleriyle ve iktidarın kumpas iddiasıyla bu davalar tümden buharlaştırıldı. Bu gibi söylemlere kamuoyu inanmak durumunda kaldı. Ama tek söyleyeceğimiz husus 16 bin sayfalık gerekçeli karar birkaç saatimizi ayırıp okuduğumuzda delil ve irtibatın nasıl oluşturulduğu görülecek ve olayın ciddiyeti anlaşılacaktır.

Hrant Dink davasında sorumlu kamu görevlilerinin yargılanması ihtimali var. Sizce bu nasıl bir gelişme?

İlk zamanlarda ben de Dink davasında görev yapıyordum. En baştan beri sorumlu tuttuğumuz kamu görevlileri arasında bugün paralelle ilişkilendirilmeye çalışılan kamu görevlileri de vardı. Basit bir ihmalin ötesinde ciddi bir kastın olduğu Emniyet görevlileri mevcuttu. Aynı zamanda örgütsel yapıyla da birlikte yargılamayı gerektiriyor. 8 yıl sonrasında böyle bir gelişme olması elbette önemli. Ama işin organizatörü olarak lanse edilmesinin ciddi bir algı operasyonu olduğunu düşünüyorum. Soruşturma savcısı bile bunları iddia etmediği halde iddianame yanlış aksettiriliyor. Bir süre sonra siyasi iktidar yine bu kesimlerle ittifaka girdiğinde, davanın sanıklarının da isnat eden suçlamalardan kurtulması pekala mümkündür. İşin ciddiyeti buradan başlıyor.

ilginizi çekebilir

2 (1)
İki şehirde eylem çağrısı: “İran’da savaşa, Gazze’de soykırıma dur de!”
GuDmrt7W4AAPoqk
LGBTİ+’lar Ankara’da Onur Yürüyüşü gerçekleştirdi
141107-A-YG824-002
Stalin ve bürokrasinin iktidarı