Makale şöyleydi:
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin Dolmabahçe mutabakatından beri adım adım çözüm sürecini yok etmeye yönelik hamleleri, 20 Temmuz’da Suruç’ta gerçekleşen katliamın ardından doğrudan savaşa evrildi. 2015 yazının ikinci yarısı, devletin Ortadoğu politikasında Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını engellemeye yönelik değişimle birlikte, Kuzey Kürdistan’da da çatışmalar ve ölümlerle geçti.
Eylül ayının başında Dağlıca ve Iğdır’da asker ve polislerin öldürülmesinden sonra ise, devlet baskısına, faşistlerin sokakta ırkçı linç girişimleri örgütledikleri günler eklendi.
Katliam talep ettiler
7-9 Eylül günleri, HDP bürolarına ve Kürtlere yönelik saldırılarla geçti. 400’e yakın HDP bürosu saldırıya uğradı, onlarcası yakılmak istendi.
Faşistler bazı yerlerde yol keserek kimlik kontrolü yapıp Kürt avına çıktılar. Kürt illerine giden otobüslerin camları kırıldı. Kırşehir’de sahibi HDP’li diye bir kitabevi yakıldı. Birçok yerde Kürt esnafların işyerlerine saldırıldı. İstanbul’da Kürtçe konuşan bir genç ülkücüler tarafından katledildi. Sosyal medyada peşmerge kıyafetiyle paylaşım yapan bir Kürt yurttaş, komşuları tarafından dövüldükten sonra zorla Atatürk büstü öpmek zorunda bırakıldı.
Saldırılar ilk başta irili ufaklı milliyetçi grupların çağrılarıyla gerçekleşirken, 8 Eylül akşamı, Ülkü Ocakları’nın her ilde “eylem” çağrısı yapmasıyla, faşist bir kalkışmaya dönüştü. İstanbul’da ırkçıların Mecidiyeköy’den Beşiktaş’a yürüyüşünde “Operasyon değil katliam istiyoruz” sloganları atıldı.
Devlet destekli
Türkiye’de faşist hareketin devletin desteği veya onayı olmadan sokağa çıktığı pek görülmemiştir. Son yaşananlarda da birçok yerde polislerin ırkçılara yardım etmesi, bir yandan saldırıları desteklerken bir yandan da gerginliğin yükselişine “kontrollü” olarak izin vermesi, bu dalganın devletin ve hükümetin HDP’yi zayıflatma planının bir parçası olarak geliştiğini gösteriyor. Zaten faşistler Batı’da saldırıyorken Kürdistan’da da devlet Cizre’yi abluka altına alıp bebekleri öldürüyordu.
Tayyip Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ve Bahçeli ise olayları ancak saldırılar durulduktan sonra “tasvip etmediklerini” dile getirdiler.
MHP aradığı zemini buldu
MHP, 2013 yılında çözüm süreci başladığında bunu “bölünme süreci” olarak tanımlayıp 8 ayrı şehirde ırkçı mitingler düzenlemeye kalkışmıştı. Bunlar oldukça sönük geçmişti. Bugün ise savaşın yeniden başlaması, MHP’nin bunun bir “ihanet” süreci olduğunu anlatmasına olanak veriyor.
Tayyip Erdoğan, PKK’nin çözüm sürecini silah depolamakla geçirdiğini söylediğinde faşistlerin argümanları güç kazanıyor. Dağlıca ve Iğdır gibi ölümlerin arttığı, anaakım medyanın hükümetin savaş politikalarının arkasına dizildiği ve herkesin HDP’ye saldırdığı bu ortamda, faşistler de sokakları terörize etmelerini sağlayacak uygun fırsatı yakalamış oldular.
MHP Nazi partisidir!
Bütün bunlarda, özellikle Gezi sürecinden beri ama öncesinde de, MHP’yi “AKP karşıtı” muhalefetin bir parçası olarak göstermeye çalışan, Mansur Yavaş ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekleyen “basgeç”çilerin, ulusalcı solun da payı var. MHP’nin meşrulaşma çalışmalarına katkıda bulundular. Aynı zamanda, savaşı AKP’nin değil PKK’nin başlattığını yalanlarla savunan ve Kürtlere yönelik yüz yıllık devlet argümanlarını tekrar eden AKP’lilerin de olup bitenlerde payı büyük.
Sosyalist İşçi‘nin yıllardır anlattığı MHP analizinin doğruluğu, son dönemdeki faşist saldırılarla apaçık ortaya çıktı. MHP, diğer burjuva partilerinden farklı, bir yandan “saygın” siyasetin bir parçası gözükmeye çalışırken diğer yandan Kürtleri, Ermenileri, Alevileri, LGBTİ bireyleri, kadınların özgürlüğü için mücadele edenleri, örgütlü işçi sınıfını ve tüm ezilenleri ezmek içinsokak çeteleri oluşturan paramiliter bir yapıdır.
Faşizme karşı mücadeleye!
Türkiye’de birleşik bir antifaşist cephenin oluşturulamaması, bu ideolojik kafa karışıklığından, tüm burjuva partilerine ve devlete de “faşist” demekten, MHP’yi doğru analiz edemeyip ona karşı mücadeleyi ayırt edememekten kaynaklanıyor.
Son dönemdeki saldırılar yalnızca Kürtlere değil, demokrasi, özgürlük ve eşitlik isteyen herkese yöneliktir. Buna karşı, emek örgütlerinin etrafında, faşizme karşı mücadele etmek isteyen herkesi kapsayacak geniş bir miting örgütlenmelidir. Böylesine bir kitlesel gösteri, bizim tarafımızın gücünü gösterecek ve sokaktaki milliyetçi havayı temizleyecektir.
Yeniden barış yeniden HDP!
Son dönemdeki terör dalgasını durdurmaya fayda sağlayacak bir diğer etken ise 1 Kasım seçimlerine giderken HDP’ye oy isteyen yaygın bir kampanya inşa etmek.
Tüm saldırılara rağmen HDP’nin oylarını koruması ve artırması, savaş tamtamlarını çalanlara atılacak en büyük tokat olacaktır.
HDP’ye 7 Haziran’da oy veren 6 milyon kişiyi umutsuzluk ve korku ortamından kurtaracak, Kürtlere Atatürk büstü öptüren mağara adamlarının etkisini kıracak, Kürt sorununun kökenleriyle birlikte savaşın niçin devam ettiğini ve neden bitirilmesi gerektiğini anlatacak inatçı bir kampanya, MHP’nin beslendiği zemini kurutacaktır.
AKP’nin savaşı MHP’ye yarıyor
Çözüm sürecinin durdurulması, savaş ve katliam politikalarının hayata geçirilmesi, MHP’ye arayıp da bulamadığı fırsatı sunuyor.
Ergenekon’la uzlaşan, Harbiye’de subaylara “aldatıldık” diyen ve Doğu Perinçek’le el sıkışan Tayyip Erdoğan, Kürtlere karşı kurduğu bu kirli ittifaklarla, askeri vesayetle mücadele döneminde siyasetin dışına itilen TSK’ya güç veriyor. Bununla birlikte Devlet Bahçeli de sıkıyönetim çağrısı yaparak fiili darbe koşullarının oluşacağı bir durum için cesaret topluyor.
MHP’nin beslendiği bataklığı kurutmanın yolu çözümü ve Kürt halkının özgürlüğünü savunmak. Türkiye devletinin bölgesel çıkarları ve Kürt düşmanlığı üzerine kurulu savaşı durdurmak ve AKP’yi geriletmek.
“Kim yaptı” tartışması
Ülkü Ocakları, HDP bürolarına saldırıları gerçekleştirenlerin AKP’ye yakın Osmanlı Ocakları olduğunu söyledi. Ulusalcı AKP karşıtları sevinçle bu açıklamanın üstüne atladı. Osmanlı Ocakları “Biz yapmadık paralel yaptı” dedi. AKP medyası ise bir yandan baştan aşağı vandallık olan ırkçı gösterileri “teröre tepki” diye sevinçle duyurdu, bir yandansa saldırılar nedeniyle “aşırılıkçıları” suçladı.
Ülkede estirilen milliyetçi havayla, faşistlerin düzenlediği gösterilere başka partileri destekleyenler, Osmanlı Ocakları, şehit yakınları dernekleri, ADD vs. gibi irili ufaklıyapılar da katılmış olabilir. Bazı yerlerde eylemleri CHP’nin ve Ergenekon uzantısı TGB’nin düzenlediği biliniyor.
Ancak her yerde eylemlerin ve saldırıların başında bozkurt işareti yapan ülkücü faşistler vardı. Gösterilerde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla “Alpaslan Türkeş’in askerleriyiz” sloganları birbirine karıştı. Ulusalcıların AKP karşıtlığının milliyetçi bir zemine yaslanması, MHP’yi aklayan argümanların dolaşıma sokulmasına katkı sağlıyor.
“Ülkücüler değişti” yalanı
Yıllardır ısrarla, Devlet Bahçeli’nin ülkücüleri “sokaktan çektiği” ve bu anlamda MHP’nin geçmişinden koptuğu anlatılır. Faşistlerin gerçek rolünü gizleyen bu argümanlar, her seçim öncesi Kürtlere yönelik saldırılara, üniversitelerde belli dönemlerde tırmanışa geçen faşist teröre rağmen yeniden ve yeniden piyasaya sürülür.
7-9 Eylül’de yaşananlar, faşist partide bir değişim olmadığını, Ülkü Ocakları’nın vahşi bir çete olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Biz daha kalabalığız!
MHP, savaş ve çözümsüzlük ortamında fırsat kollayarak sokaklara on binlerce kişiyi döktü. Faşist kadrolar milliyetçi havadan yararlanarak Kürtlere karşı terör estirdiler.
Ancak unutmamak gerekir ki, daha üç ay önce, 6 milyon kişi, yıllardır “teröristbaşı” olarak lanse edilen Abdullah Öcalan’ın isteğiyle kurulan, Kürt halkının barış ve eşitlik taleplerini savunan HDP’ye oy verdi. Kürt hareketi, 2011 genel seçimlerinde aldığı oyu ikiye katladı.
Öte yandan, Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” dediği, AKP’nin HDP’ye savaş açtığı dönemlerde dahi, Türkiye toplumunun üçte ikisi çözüm sürecini destekliyordu.
Türkiye toplumunu son 10 yıldır şekillendiren dinamikler barıştan ve demokrasiden yana. Kürt sorununda savaştan bıkan ve devletin argümanlarına ikna olmayanların sayısı çok daha fazla.
Bu geniş kesimi sokağa dökmeli ve barış isteyenlerin daha fazla olduğunu devlete de faşistlere de hatırlatmalıyız.
Irkçılığa karşı mücadele aynı zamanda barış mücadelesidir.