Erkek hukukun sessizliğine karşı dijital şiddeti aşan feminist mücadele

Kadınların sıkça yaşadığı şiddet türlerinden biri de dijital şiddettir.

Bu şiddet biçimi görece yeni olduğundan ve internet kullanımının yaygınlaşmasıyla görünür hale geldiğinden toplumsal olarak pek de ciddiye alınmamaktadır. Oysa küresel tablo, UN Women ve ilgili çalışmaların ortaya koyduğu üzere, “violencia-online”ı (technology-facilitated VAWG) fiziksel ve cinsel şiddet kadar yıkıcı görmekte ve aynı düzeyde ciddiyetle ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Çeşitli araştırmalar kadınların çevrimiçi şiddete maruz kalma oranlarının yüzde 73’e kadar çıktığını göstermektedir; bu oran tanım ve ölçüm yöntemine göre değişebilse de tehdidin büyüklüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Pew Research Center’ın 2017 ve 2021 karşılaştırmalı anketleri, çevrimiçi cinsel taciz, ısrarlı takip ve tehdit içerikli vakaların süreklilik kazandığını, şiddetin biçim ve yoğunluk açısından derinleştiğini ortaya koymaktadır. UN Women’ın pandemi dönemine ilişkin raporları ise fiziksel izolasyonun çevrimiçi alanda özellikle cinsel içerikli taciz biçimlerinde bazı gruplar için yüzde 27’lik bir artış yarattığını göstermektedir.

Türkiye’de bu tablonun daha ağır bir görünüm ortaya koyduğu açıktır. Kadınlar çoğunlukla cinsiyetleri ve fiziksel görünümleri nedeniyle dijital şiddete maruz kaldıklarını ifade etmektedir. UNFPA Türkiye’nin “Turkey Digital Violence Research” (2021) çalışması, kadınların yüzde 51’inin dijital ortamlarda yazılı, sesli veya görüntülü taciz mesajları aldığını; yüzde 46’sının ise ısrarlı takibe uğradığını ortaya koymaktadır. Ancak bu verilerin ötesinde, Türkiye’de dijital şiddetin ceza kanununda dağınık ve eksik biçimde düzenlendiğini, tümcül bir “dijital şiddet” tanımının yasada bulunmadığını vurgulamak gerekir. Bu parçalı düzenleme hem soruşturma süreçlerini zorlaştırmakta hem de mağdurların hukuki destek mekanizmalarına erişimini sınırlamaktadır. Dahası, dijital şiddet davalarında delil toplama sorumluluğunun büyük ölçüde mağdurun üzerine bırakılması, ispat yükünün kadınların sırtına bindirilmesi ve dijital kanıtların hızla silinebilmesi nedeniyle adalet süreçleri çoğu zaman mağdurların aleyhine işlemektedir.

Susma bitsin

Türkiye, 2024–2025 arasında ise #MeToo benzeri bir sürece tanıklık etti. Özellikle fotoğraf sanatçısı olarak anılan bazı meslek gruplarında, kadınların çıplaklıklarının rızasız biçimde dolaşıma sokulmasına dayalı dijital cinsel şiddetin sistematikleşmiş olduğuna şahit olduk. Set ortamlarında beden bütünlüğünün fiziksel ihlaline varan diğer şiddet biçimleri de ifşalar yoluyla görünür hale geldi. Feminist özneler bu şiddet biçimlerine karşı “Susma Bitsin” gibi platformlar aracılığıyla güçlü bir dayanışma ağı kurarken, feminist örgütlerin dijital şiddet yasası taleplerini daha yüksek sesle dile getirdiği bir dönem yaşadık. Bu talepler, hem dijital şiddetin bütüncül bir tanımla yasal zemine kavuşmasını hem de mağdurların delil toplama ve başvuru süreçlerinde desteklenmesini hedefledi. Hukuk sisteminin geç işlemesi ya da “erkek hukuk” nedeniyle hiç işlememesi de bu taleplerin aciliyetini göstermektedir.

Tüm bu tablo bize şunu gösteriyor: Kadınlar ve feminist özneler, eşitliğin bayrağını taşıyan devrimci hareketin yılmadan mücadele eden direnişçileridir. Kadınların özgürlüğü, dijital teknolojilerin denetimine, güç ilişkilerinin kırılmasına ve patriarkanın çevrimiçi alandaki tahakkümünün dağıtılmasına bağlıdır. Eğer sosyalist devrim, emekçi sınıfın kurtuluşu demekse, bu devrimin yolunu kapatan patriarka ve tüm baskı aygıtları, dijital şiddeti aşan kolektif müdahale ve örgütlenme hattıyla bertaraf edilecektir.

Tuğan Mecal

son yazıları

Kadın işçilerin mücadelesinden güncel bir deneyim
Sağlıkta kadına yönelik şiddet
(Dosya) Kadınların özgürlük mücadelesi ve 25 Kasım

ilginizi çekebilir

unnamed
Kadın işçilerin mücadelesinden güncel bir deneyim
kahramanmaras-ta-kadina-ve-saglikta-siddete-t-18661775_amp
Sağlıkta kadına yönelik şiddet
taksim-eylem11
(Dosya) Kadınların özgürlük mücadelesi ve 25 Kasım