Şovenistler delirdi, demek ki barış süreci doğru yolda-I

Bir grup PKK üyesinin silahları yakma töreni ve törenin ardından Erdoğan’ın Kızılcahamam AKP buluşmasında yaptığı konuşma, siyaset alanını yeniden her ağızdan aynı anda çıkan seslerin yarattığı gürültü kirliliğine boğmuş durumda. Üç konu tüm bu gürültü içinde üzerinde önemle durulmayı hak ediyor. Birisi, PKK’nin kendini feshetmesi ve silah bırakması dahil tüm gelişmeleri önemsizleştiren, küçümseyen ve sadece iktidarın oyun planından ibaret gören bir yaklaşım. Bu alanda sağcısından sol görünümlüsüne kadar şovenistlerin hepsi cirit atıyor.

Ulusalcılar çığrından çıktı

Tam bir ulusalcı çılgınlığı hakim. O kadar çok ses çıkarıyorlar ki Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından, ezilenler lehine bir çok kapıyı aynı anda ya da sırasıyla açma potansiyeline sahip gelişmelerinden birinden, bu gelişmelerin başat öznelerinin keyif almalarını, mutlu olmalarını ama en önemlisi de umutlu olmalarını engellemeye çalışıyorlar. Sezen Aksu, bir keresinde “İnsan umudu için özür diler mi?” demişti. Ergenekoncusundan aşırı ulusalcısına, “AKP gitsin de nasıl giderse gitsin” diyeninden Erdoğan’a aşırı gıcıklığına olanına kadar, politik her gelişmeyi AKP prizmasından süzerek değerlendiren, bu açıdan da politik olarak ciddiye alınabilecek figür olmaktan çıkıp, politika alanının meczuplarına dönüşmüş çevreler histeri krizi geçirmekteler. Duygularını aşırı bir şekilde ifade ediyorlar ve ilgi odağı olmak istiyorlar. Bunu Kürtlerin özgürlüğüne yönelik açılan kapıları lanetleyerek, kapatarak, bu kapıların Türklük için varoluşsal bir tehdit anlamına geldiğini iddia ederek, bildiğimiz Türkiye’nin sonunun geldiğini söyleyerek, korku yaratarak, paranoyayı tetikleyerek, devletin kadim güçlerini harekete geçmeye çağırarak yapmaya çalışıyorlar.

İnkar etmek işe yaramadı

Uzun bir süre bizim yeni çözüm süreci adını verdiğimiz bu son gelişmeler inkar edildi. Bu gelişmelerden hiçbir sonucun çıkmayacağı söylendi. Devasa adımlar silikleştirilmeye, manasızlaştırılmaya çalışıldı. Oysa en başından beri belliydi ki iki asli sorumlusu ve sürdürücüsü olan bu süreç, Cumhuriyet tarihinde yepyeni bir sayfanın açılması anlamına geliyordu. Bu sayfayı önemsizleştirmek için meşhur sosyal şovenistin aklına gelen ilk şey sürecin dinamik bir unsuru olan Kürt halkını ve Kürtlerin her düzeydeki örgütlenmelerini etkisizleştirmek ve tarihi gelişmelerin hiçbir anlamı olmayan edilgen bir parçası olarak kodlamaktı. Kürtlerin bir anlamı yoktu, bu sadece ve sadece dört başı mamur bir devlet politikasıydı. Hem de öyle bir devlet politikasıydı ki yeni çözüm süreci, sadece AKP’nin iç siyasal ihtiyaçlarını karşılamak hatta daha da önemlisi Erdoğan’ın sonsuza kadar sürecek başkanlık hayallerini kolaylaştırmak için gündeme gelmişti. Bu ulusalcı eğilim tüm sorunları sadece AKP’nin merkezinde olduğu bir yaklaşımla ele almakla yetinmiyor, aynı zamanda politik gelişmeleri, bölgesel gelişmeleri ve dünya ölçeğinde yaşanan küresel kapitalizmin hegemonya çelişkilerini de kavramaktan fersah fersah uzak.

Ortadoğu sarsılırken

Bu uzaklığın temel nedeni, kendilerini solcu olarak görmelerine rağmen, solculuğu Kemalizm’in 12 Eylül darbesi versiyonuyla özdeşleştirmiş olmaları. Bu yüzden de, yeni çözüm süreci dediğimiz dinamik gelişmelerin arka planında Türkiye’nin iç siyasal ihtiyaçlarının değil, 2023 yılının Ekim ayından itibaren Orta Doğu’yu, başta Gazze olmak üzere yangın yerine çeviren İsrail ve ABD’nin yarattığı istikrarsızlığın etkilerini savuşturma güdüsünün yattığını kavramaları mümkün olmadı. Şimdi silahların yakılmasıyla yeni bir aşamaya geçen bu süreç, Türkiye’de yaşayan Kürtleri de içine alacak olan, ABD ile İsrail’in koruması altında tüm bölgede bağımsız bir Kürt siyasal yapılanmasının oluşması ihtimaline karşı üretilmiş bir devlet politikası.

Devlet açısından yeni çözüm sürecinin niteleyici güdüsü budur. Bu politika ne Erdoğan’a ne Devlet Bahçeli’ye ne de tek tek siyasal figürlere bağlı olan bir yaklaşım, aksine devletin hemen tüm kesimleri ile uzlaştığı yeni bir eğilim. Trump’ın ABD başkanı olduğu, Gazze’de soykırımın yaşandığı, Suriye’de Esad rejiminin devrildiği bir dünyada, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin çok güçlü bir siyasal zemin elde ettiği bir bölgede, bu karmaşık gelişmeler devletin siyasal kümelenmelerinin tamamını bir beka kaygısı etrafında birleştirdi. O yüzden bir sene önce Diyarbakır’da yeni bir açılım sürecini başlatması beklenen Erdoğan, Devlet Bahçeli tarafından engellenirken bu kez Erdoğan iç cepheyi güçlendirmeliyiz dedikten sonra ne Bahçeli ne de CHP önde gelenleri bu açıklamanın ardından çatlak bir ses çıkarttılar. Özellikle Devlet Bahçeli’nin sözcülüğünü yaptığı yeni çözüm süreci ışık hızıyla gelişmeye başladı. Devlet, küresel ve bölgesel gelişmelerin iç siyasetteki faylarını tetiklemesi yerine iç siyasetteki -özellikle Kürt sorunu bağlamındaki- yumuşamanın bölgesel sarsıcı gelişmeleri yumuşatmaya ve savuşturmaya faydası olacağını düşündüğü için bu adım atıldı. Dolayısıyla ulusalcı zevatın sandığı gibi olay Erdoğan’dan ibaret değil, memleket gelişmeleri ve sınıf mücadeleleri tek bir kişinin hırsları ve isteklerinden daha büyük ve çok daha farklı dinamiklere sahip.

Kürtler sürecin tam merkezinde

Bu iki ucu olan, iki sürdürücü öznesi olan bir süreç. Devletin yaklaşımı hakkında görüşler sürecin bir yanının neden bu gelişmeleri inşa ettiğini ya da sahiplendiğini gösterir. Ama Kürt düşmanlarının, son on yıldır Kürtlerin her süreçte özgürlük mücadelesini sattığını iddia eden yalancıların görmezden geldiği asli nokta Kürtlerin de bu sürecin bir ucunda olduklarıdır. Kürtler de sürdürücü. Kürtler de merkezde. Bütün politikalar belirlenirken Kürt varlığı diye bir olgu bütün ağırlığı, bütün gücüyle sahnede olduğu için şimdi içinde olduğumuz türden bir gelişme yaşanıyor. PKK’nin bugünkü silah bırakma kararı, Kürt hareketi mücadele düzeyi açısından tarihinin en kötü aşamasında olduğu için yaşanmadı. Tersine örgütün ne Kandil’deki varlığı sona ermiş, ne Suriye’de kontrolü altında tuttuğu geniş alanda bir gerileme yaşanmıştı. Üstelik Kürtler Türkiye’de HDP ve ardından Dem Parti’de somutlaşan kitlesel güçlerinden milim geri adım atmamıştı. Tersine bu partiler, hem her seçimde aldıkları oylarla, hem de seçimlerde izledikleri politikalarla siyaset sahnesini belirleme gücüne sahip olduklarını göstermişlerdi. Dolayısıyla Trump’ın ikinci başkanlığında, bildiğimiz dünyanın sonu trajik bir şekilde gelirken devletin karşısında bir çırpıda ezip geçebileceği bir güç olsaydı yeni bir çözüm sürecine gerek olmayacaktı. Dolayısıyla bir çözüm sürecinden, ve son dönemde örgütün silahları yakması ve kendini fesh etmesiyle boyut atlayan yeni bir barış sürecinden söz edeceksek, bunun nedeninin çeşitli Kürt siyasi oluşumların herhangi bir şeyi satmış olması, güçsüz olması, sırtını ezilenlere dönmüş olmaları vb. değil, Bu gelişmelerin o taraf açısından nedeni, bu hareketin politik olarak ve iradi bir şekilde gelişmelerin çok yönlü ve çelişkili mimarisi içinde temel haklarını kazanma konusunda fırsatlar görmüş olması. Kaldı ki Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta anlattıkları ve ardından PKK kongresine yolladığı mektupta özetlenen görüşleri, bunun ardından da en son videolu çağrısında savundukları ilk defa bugün, 2024-2025 yıllarında söylediği şeyler değil. 20 yıldan uzun süredir Öcalan şimdi formüle ettiği çizgiye doğru adım adım ilerledi. On sene önce çözüm sürecinde tutumu ve bu süreci başlatan Diyarbakır Newroz’unda okunan metni şimdiki görüşlerinden çok farklı değil. Dolayısıyla bölgesel askeri ve siyasal gelişmelere devlet bir tepki verirken, çeşitli Kürt örgütleri de başka bir tepki veriyor. Olan şudur: Bu tepkiler bir yerde bir uzlaşma zemini yarattı ve gelişen müzakerelere bağlı olarak çözüm süreci bu zeminin adı oldu. Şovenist liberallerin asla kavrayamayacağı gelişme budur.

Hem müzakere hem mücadele

Bütün bu tabloda Kürtler AKP ile anlaştı mı sorusunu soranlara net bir yanıt vermek gerekiyor: Kürtler hem müzakere, hem de mücadele ediyor. Mücadele konusunda bütün bu süreçte saçının kılına zarar gelmeyenler, binlerce KHK’lı işinden olurken işinden olmamayı başaranlar, yanı başındaki yoldaşları akademiden uzaklaştırılırken akademide bölüm başkanlığı görevini pişkin pişkin sürdürenler, gözaltına alınmayanlar, tutuklanmayanlar, işkence görmeyenler, siyasi baskıya maruz kalmayanlar, hiç kimseye, özellikle Kürt siyasetçilere mücadelenin bedeli hakkında ahkam kesme hakkına ve olanağına sahip değildir. İnsan şaşırıyor, hepi topu saf bir ulusalcı olacaksın, dindar, Kürt ve ezilen halklara gıcık olmak dışında hiçbir vasfı olmayan bir Cumhuriyet gazetesi yazarı olacaksın ama tüm mücadelelerin ve ödenen bedellerin niteliğini ölçme derneği başkanıymış gibi davranabileceksin.

Bu türden insanlar şunu bir hatırlamalılar: Çeşitli Kürt örgütlerinin hapisteki tutuklu sayısı bu ulusalcı liberallerin en yığınsal etkinliğinde toplanan kalabalıktan katbekat büyüktür. Bedel ödemek, uzlaşmak, anlaşmak gibi kararları asıl verecek olan Kürtlerin özgürlük mücadelesinin temsilcileri olan HDP’lileri, Dem Parti sözcülerini, aktivist ve üyelerini karalamaya çalışanlar dönüp aynaya bakmak zorundalar. Çok fazla gürültü çıkartmaları, aynadaki yansımalarının devlet bekçiliğinden öteye gitmediğini görmemizi engelleyemez.

Kürtler Erdoğan başkan olsun diye mi çabalıyor?

AKP ile uzlaşma suçlaması, özünde sürece dahil olmayı, Erdoğan’ın başkanlık için öne sürdüğü politikaların bir uzantısına dönüşmekle suçlamak anlamına geliyor. Oysa 31 Mart seçimlerinden hemen sonra Özgür Özel AKP ile, Erdoğan’la paşa paşa bir normalleşme süreci başlatmıştı. Kafalarının içinde Allah vergisi olduğunu düşündükleri süper zekaları Kürtleri sürekli olarak akıl vermeleri gereken insanlar gibi gören bu kibirli sosyal şovenistler “satmak” deyince yine önce kendilerine bakmalı ve solculuk maskesi arkasına gizlenen aşırı sağcı şoven çizgilerinin ve uzun süredir yaptıklarının bir hesabını vermeliler. Bu kadar kolay değil. Özgür Özel’e Erdoğan’la normalleşme görüşmeleri yapmak serbest, Kürt halkı ise ucunda kendi özgürlüğü yönünde önemli kazanımlar elde edebileceği bir süreçte müzakere edemez. Yasak.

Özgür Özel‘in normalleşme görüşmeleri yapmasını ben kendi adıma doğru bulmamış, o dönem, anormal olan bir siyasi yapılanma ile normalleştirilmiş siyasal ilişkiler kurmanın mümkün olmadığını savunmuştum ve öne çıkartılması gerekenin erken seçim talebi olduğunu söylemiştim. Fakat normalleşme görüşmelerini de siyaset alanının topyekun imhası ve büyük ihanet olarak görmenin bir alemi yoktu. Fakat Türk solcularının çeşitli kibirli kesimlerinin Türk CHP’sine verdiği bu açık çek, söz konusu olan Kürtler olduğunda hızla kapanıyor. Kürtler bu liberal ulusalcılara kendilerini beğendirmek için ne yapmalılar? Çatışma döneminde de, gündemde silah varken de kendilerini beğendiremiyorlar, müzakere döneminde de çözüm masası kurulduğunda da kendilerini beğendiremiyorlar. Savaşırken eleştiriliyorlar, barışırken de eleştiriliyorlar.

Kürtlerin bağımsız faaliyetinden rahatsız oluyorlar

Demek ki burada esas konu Kürtlerin müzakere mi mücadele mi, yada aynı anda hem müzakere hem mücadele gibi tercihleri ve tartışmaları değil, önemli olan -sosyal şovenistler açısından önemli olan- Kürtlerin bağımsız siyasal faaliyeti. Bu faaliyetin siyasal alanda merkezi bir etken haline dönüşmesi. Türk sosyal şovenleri esas olarak Kürtlerin bağımsız siyasal faaliyetinden rahatsız. Yoksa hem Cumhuriyet gazetesi yazarı olup, bundan hiçbir utanç duymamak, öte yandan Kürtleri Erdoğan’la uzlaşmakla, özgürlük mücadelesine arkasını dönmekle suçlamak ve hızlı bir şekilde yargılamak, bir insanın aynı anda savunurken utanması gereken tutumlar. Aydın Engin’in de aralarında olduğu gazeteciler grubunu Cumhuriyet gazetesinden tasfiye eden ve bunu Erdoğan rejimiyle ulaşarak yapan ekip böylece dizayn edilen Cumhuriyet Gazetesinden sesleniyor ve inanmamızı istiyor ki kendileri ve en yerli milli gazeteleri, özgürlük mücadelesinin en uzlaşmaz kalesi. Oysa önce Aydın Engin’in tasfiye edilmesinin, hapse atılmasının hesabını vermek zorundalar. Aynı anda hem sosyal şoven hem liberal olmak gizlenemiyor, gizlemek için takılan ulusalcı solcu maskeler ise kimseyi kandıramıyor.

Kürt özgürlük mücadelesi, bu tip milliyetçilerin kavrayışının çok ötesinde bir mücadele deneyimine sahip. Gerçekten Kürtlere mücadele deneyimine, ruh hali, ezilmişlik derecesi açısından o kadar uzaklar ki Kürtleri ilk kez müzakere masasında, Abdullah Öcalan’ı da ilk defa silahları bırakma çağrısı yapar durumda gördüklerini sanıyorlar. Ulusalcı olunca kişi yakın tarihinin gerçeklerinden de son derece kopuk olmak zorunda kalıyor.

UKKTH’nı bilmeyebilirsiniz, özetle, “size ne” demektir

Öte yandan Kürtlerin mücadele yöntemlerinin ne olacağı, bu halkın kaderini tayin konusunda hangi tarzı seçtiği ile alakalı bir sorudur. Herhangi bir Cumhuriyet gazetesi köşe yazarını, OdaTV sosyal şovenistini ya da Türkiye Kemalist Partisi elemanlarını, Mustafa Kemal’in önünde diz çökmeyi solculuk yapmak sananları alakadar etmez. Kürtler bugün tek bir fire vermeden tüm bileşenleri ile çözüm masasının inşa edilmesinden, bu masanın bir barış masasına dönüştürülmesinden, bütün bu sürecin bir demokrasi ve barış politikasına yol açmasından, hakların eşit koşullarda kardeşliğini bugün diyalog yöntemiyle inşa etmekten ve silahlı mücadelenin değil siyasal mücadelenin öne çıkartılmasından yanalar. Bazı kesimler o kadar ezen ülkenin sosyalisti olmakla meşguller ki, ezen ülkenin sosyalisti olduklarının farkında değiller. Bu yüzden de Kürt halkının kendi kaderini tayin etme tarzını eleştirebileceklerini düşünüyorlar. Biz de sosyal şovenistlere böyle bir haklarının olmadığını, bunu bir hak olarak görüp uygulamaya geçtikleri her seferinde Türkiye işçi sınıfını milliyetçilik temelinde yeniden böldüğünü dilimiz döndüğünce anlatmak zorundayız. Kürt halkının kendi kaderini tayin etme tarzını sadece bu tarz başka bir halkın ezilmesini içeriyorsa eleştirebiliriz. Bunun dışında Kürtler karşısında kendisini kadim devletin yerine koyan solcuların çıkarttıkları gürültünün kulaklarımızda yarattığı tahribat dışında ciddiye alınabilir herhangi bir yanı yoktur.

Şenol Karakaş

son yazıları

DEM Parti’nin siyasetin merkezine geri dönüşü
DSİP’ten barış sürecine destek toplantısı
Türk-İş insanca ücret için iş bırakacak

ilginizi çekebilir

batman mitingi 17 kasım 2024
DEM Parti’nin siyasetin merkezine geri dönüşü
pkk-silah-yakma
DSİP’ten barış sürecine destek toplantısı
4-WhatsApp-Gorsel-2025-07-14-saat-23.06
Türk-İş insanca ücret için iş bırakacak