“Örgütlüysek güçlüyüz”

Özel sektörde sendikal mücadele eden öğretmenlerle görüştük.

Merhaba. Kendinizden biraz bahseder misiniz? Kaç yıldır özel okullarda çalışıyorsunuz?

Merhaba. 1989’dan bu yana özel sektörde öğretmenlik yapıyorum. Bunun bir kısmı dershanelerde, bir kısmı ise özel okullarda geçti.

Peki, özel okul öğretmenlerinin maaşları konusunda bir değerlendirme yapar mısınız? Kamu okullarında öğretmenlik yapanlarla aranızda nasıl farklar var?

Şöyle söyleyebilirim: Devlet öğretmenleriyle kıyaslandığında birçok meslektaşım ya da birçok kurum devletten daha düşük ücretler ödüyor. Hatta ve hatta çok daha düşük maaş veren kurumlar var; asgari ücret düzeyinde ödeme yapan kurumlar dahi mevcut. Devlete yakın miktarda ödeme yapan kurumlar olsa da bunların sayısı oldukça az, yani bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar az diyebilirim.

Artı, şu da var: Resmî kurumlarda, devlette maaşlar kıdeme göre şekillenirken, yani bir standardı varken, özel okullarda belli bir standarttan bahsetmek çok da mümkün değil. Her özel okul kendine göre farklı bir ücret politikası belirleyebiliyor. Kimisi asgari ücret düzeyinde maaş ödemesi yaparken, kimisi nispeten daha yüksek maaşlar ödeyebiliyor. Bazı okullar kıdemine bakmaksızın (yani 1 yıllık öğretmenle 30 yıllık öğretmene aynı maaşı ödeyebiliyorken), bazı okullarda kıdeme göre maaş düzenlemesi yapılabiliyor. Hatta ve hatta bazı okullarda branşa göre maaş ödemesi dahi yapılabiliyor. Yani özel okullarda belli bir düzen, belli bir rutin ya da belli bir standart yok diyebiliriz. Özetle şunu söylemek mümkün: Kesinlikle yüzde 90’ı, hatta daha fazlası, devletten çok daha düşük maaşla personel, yani öğretmen çalıştırıyor.

Peki, maaşlarınızın ödenmesi konusunda nasıl sorunlar yaşıyorsunuz? Örneğin ek ders ücreti alıyor musunuz ya da nöbet ücreti gibi ödemeler sizlere yapılıyor mu?

Benim bugüne kadar karşılaştığım, bildiğim, duyduğum okullar içerisinde nöbet ücreti ödeyen hiçbir kurum yok. Bunun dışında, mesai saatleri dışında yapılan toplantı ve benzeri etkinliklere bir ödeme yapıldığına da açıkçası çok fazla tanık olmadım. Ancak hafta sonu kurs ya da hafta sonu sınav gözetmenliği veya görevi adı altında yapılan bazı çalışmalara bazı okulların ücret verdiğini biliyorum. Ama yine dönüp dolaşıp şuna geliyoruz: Birçoğu maalesef bu ek çalışmalara maaş ödemesi ya da daha doğrusu ücret ödemesi yapmıyor.

Özel okullardaki ders saatlerini konuşalım isterseniz biraz daha. Öğretmenlerin sorunlarından bir tanesi de aşırı iş yükü ve çalışma saatlerinin fazlalığı. Bununla ilgili neler söylersiniz?

Şimdi yine aslında şunu tabii ki öncelikle söylemeliyim: Okuldan okula girilen ders saatleri değişkenlik gösterebiliyor. Ancak maalesef yine birçok okulda görev tanımının dışında da iş yaptırıldığını ya da derslere sokulduğunu öğretmenlerin biliyoruz. Söz gelimi lisede görev yapan bir fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya, her neyse adı her ne olursa olsun bir öğretmen, ortaokulda ya da ilkokulda farklı alanlarda da görevlendirilebiliyor ve bunun karşılığında hiçbir ek ücret de almıyor. Maalesef iş tanımı dışında bazı okullar, bazı öğretmen arkadaşlara kendi alanlarının dışında olmasına karşın farklı işler yaptırabiliyorlar.

Anladığımız kadarıyla siz, özel okullarda sözleşmeli çalışıyorsunuz. Sözleşme türleri var mı? Ya da sözleşmeli çalışmak sizin açınızdan nasıl bir iş güvencesi sorunu yaratıyor?

Elbette ki sözleşmeyle çalışıyoruz. Ancak burada karşılaşılan birtakım problemler var. Elbette ki sizin de belirttiğiniz ya da kulak aşinalığına sahip olduğunuz üzere şöyle ki: Bize belirli süreli iş sözleşmesi imzalanıyor, yani 12 ay üzerinden ve bu süre dolduğunda her yıl sözleşmeler yenileniyor. Bu da bizim açımızdan özellikle tazminat açısından bir sorun teşkil ediyor. Belli bir çalışma yılından sonra belirsiz süreliğe döndüğünü biliyoruz sözleşmelerin. Ama burada da bir muğlaklık söz konusu. Maalesef bu hakların elde edilmesi noktasında çoğunlukla hukuki yollara başvurmak zorunda kalıyoruz ve hukuki yollara başvurduğumuzda ise bu süreç oldukça uzayabiliyor. Bunu maalesef birçok okul sahibi, yöneticisi kullanmaya çalışabiliyor, kullanmaya kalkıyor. Hatta öğretmenlere yaz maaşını ödememe gibi bir kurnazlığın peşine düşebiliyorlar ya da memnun kalmadıkları bir öğretmenin sözleşmesini kolaylıkla tazminatsız bir şekilde feshetme noktasında bunu kullanabiliyorlar.

Ya da bazı okullar 10 aylık sözleşmeler yapıyorlar, başka bazı okullar ise iki farklı sözleşme yapıyorlar. 12 ay üzerinden yaptıkları sözleşmeyi size sanki o geçerliymiş gibi gösteriyorlar. Fakat 10 aylık başka bir sözleşme daha düzenliyorlar ve bunu genellikle size vermiyorlar, okumanıza da müsaade etmiyorlar. Siz 12 aylık sözleşme yapmış zannediyorsunuz ama yıl sonuna gelindiğinde bir de bakıyorsunuz ki, sizin önünüze tehdit olarak koyulan sözleşme meğerse 10 aylıkmış ve size bunun bir örneğini vermiyorlar. Millî Eğitim’e gönderdikleri resmî sözleşme olarak da bu 10 aylık sözleşmeyi geçerli sayıyorlar ve sizin bundan düşününce bir yıl boyunca haberiniz bile yok ve bir anda kapının önüne koyulabiliyorsunuz ve yazın hiçbir şekilde de maaşı alamıyorsunuz. Tazminat hakkınız yok. Bir anda ortada kalıveriyorsunuz.

Son zamanlarda özel okullarla ilgili öğretmenlerin üzerinde çok fazla bir mobbing uygulandığı ile ilgili şeyler duyuyoruz. Bir taraftan okul yönetimi, bir taraftan veliler, bir taraftan da öğrenciler. Bunların üzerinizde bir denetleme mekanizması var mı, oluşturuyorlar mı?

Evet, anladım. Şöyle ki, tabii ki, özel sektör malum, insanlar çocuklarını para ödeyerek özel okullara gönderiyorlar ve hâliyle evet, bir eğitim kurumu olmasına karşın öte yandan tırnak içinde belirtmeliyim ki aynı zamanda bir müşteri anlamına da geliyor bu durum ve hâliyle hiçbir okul yöneticisi ya da sahibi müşterisini kaybetmek istemez. Dolayısıyla bu durum beraberinde birtakım sorunları da getiriyor. Özellikle denetleme mekanizması oluşturma noktasında öğretmenlerin üzerinde çok ciddi bir baskı olabiliyor. Yani bu işverenin ya da okul yönetiminin çok fazla iş yaptırmaktan tutun da öğrenciye iyi not vermeye kadar ya da öğrencinin bir şeyleri iyi yapmasına kadar gidebiliyor. Yani düşünün, öğrenci hiçbir şekilde dersine çalışmıyor, görevini yerine getiremiyor, başarısız oluyor girilen işte sınavlarda, üniversite sınavında vesaire. Ancak bunun sorumlusu olarak öğretmen gösteriliyor. Ya da karnesine verilecek olan bir düşük not nedeniyle veli adeta okulu basarcasına gelip bunun hesabını sorabiliyor. Dolayısıyla oklar, bütün oklar yine öğretmene dönmüş olabiliyor. Bu da tabii ki öğretmen üzerinde ciddi bir strese ve ciddi bir baskıya yol açıyor.

Peki, Millî Eğitim Bakanlığı’nın özel sektör eğitim kurumlarına ve öğretmenlerine karşı tutumları nasıl?

Yani şimdi doğrudan doğruya MEB’in bana karşı şöyle bir tutumu var elbette ki diyemeyeceğim ama yansıması şu şekilde karşımıza çıkıyor: Adeta üvey evlat muamelesi görüyoruz. MEB’deki öğretmenler KPSS’ye girmiş, başarılı olmuş, bu sayede atanmış, “başarılı” (tırnak içinde başarılı) öğretmenler olarak MEB tarafından görülüyorken, adlandırılıyorken ki kaldı ki zaten bu bizzat bakanın söylemlerine de yansıdı; vakti zamanında özel sektörde çalışanlar adeta ıskartaya çıkmış, ikincil, üçüncül, dördüncül kategoride çalışan insanlar olarak görülüyor ve bu bize alenen yansıyor.

Mesela taban ücret talebimiz var ve MEB 2014’te bu kazanılmış olan hakkı ortadan kaldırdı. Acaba neden? Bunu sorgulamak lazım. Bu bile başlı başına MEB’in özel sektör öğretmenlere olan bakışını bence gayet net bir şekilde yansıtıyor. Öte yandan dile getirilen yeşil pasaport taleplerinin hiçbir şekilde ciddiye alınmaması. Yani aslında uzun lafın kısası, MEB tarafından yok sayılıyoruz. Bunun için taleplerimizi dile getirmeye çalışıyoruz ancak yeterli karşılığı görmüyoruz. MEB çalışanın ya da öğretmenin yanında değil, daha çok patronun yanında diye düşünüyorum. Böyle bir algı özel sektör öğretmenlerinde oldukça yaygın bir şekilde oturmuş durumda.

Peki, biraz da özel öğretmenler sendikasından bahsedelim. Nasıl kuruldu? Talepleri nelerdir?

Bu aslında uzun zamandan beri ihtiyaç duyulan bir alandı, yani eksikliği duyulan, eksikliği görülen, eksikliği hissedilen bir konuydu. Bence çok iyi oldu. Ben sektörde 25-26 yıldır var olan, çalışmakta olan bir kişiyim. Aslında yolun sonuna geldiğim gibi. ancak sektör var olduğu ve bu sektörde sürekli olarak yeni insanlar çalıştığı sürece, genç arkadaşlar bu sektörde var olduğu sürece, yeni insanlar bu sektöre dahil olduğu sürece, özel öğretmen sendikasına duyulan ihtiyaç da kesinlikle artacaktır. Dolayısıyla varlıkları kesinlikle ve kesinlikle bence çok önemli. Ancak çok küçük. Henüz büyümeye ihtiyaçları var, güçlenmeye ihtiyaçları var. Güçlü bir yapı oluşturmaları için de insanların buraya üye olmaları gerekiyor. Örgütlü toplum güçlü toplumdur. Kesinlikle ve kesinlikle genç arkadaşlarımı özellikle bu sendikaya üye olmaya davet ediyorum. Onların güçlü olması demek özel sektör öğretmenlerinin de güçlü olması anlamına geliyor direkt olarak. Çünkü bireysel olarak haklarımızı aramak bazen güç olabiliyor. Hukuki yollara başvurabiliyoruz. İş mahkemeleri bu noktada işçiden yana, çalışandan yana tavır alabiliyor ya da hakkını verebiliyor. Ancak örgütlü mücadelenin yerini asla ve asla hiçbir şey tutmayacaktır. Bu bir gerçektir.

Merhaba Gamze. İş yerinde özel okullardaki sendikal örgütlenme ile ilgili nasıl sıkıntılar yaşıyorsunuz?

Şimdi şöyle: Sendikal örgütlenme aslında devlet olarak tam olarak sendika adı altında geçmediği için, aslında biraz özel bir kuruluş gibi kalıyor. Sendika tamamen kendi çalışma arkadaşlarımız içerisinden, gönüllüler tarafından yönetiliyor ve bu süreç içerisinde sendika öğretmen arkadaşlarımıza, yani bizlere yardımcı olabilmek için tamamen kendi inisiyatifleriyle okullara arama gerçekleştiriyorlar. Yani bir sorun karşısında okulları öncelikle arıyorlar ve uyarıyorlar. Eğer sorun devam ederse MEB’e bununla ilgili bir şikayet gönderiyorlar. MEB de bu şikayetlerin çoğunu açıkçası dikkate almıyor. Dikkate aldığı zamanlarda da çok geç dönüşler yapıyor ve bu bizim okullar içerisinde işte müfettişlenme yapısı, yani denetleme yapısını genellikle okulların son günlerinde, öğretmenlerin çok fazla evrak işlerinin olduğu dönemlerde denk getiriyorlar ve müfettişler okula geldiği zaman öğretmenlerden sadece seçilmiş olan, yani aslında müdürlerin sağ kolu olan, idarenin belirlediği öğretmenler müfettişlerle görüştüğü için aslında her şey güllük gülistanlıkmış gibi görülüyor ve böylelikle aslında sendikanın yapmış olduğu bu şikayet uyarısı da boşa çıkmış oluyor. Aynı şekilde benim çalıştığım okula da son 2 hafta boyunca hep müfettiş geldi. Ben bir kere bile müfettişin yüzünü görmedim mesela.

Niye? Muhalif olduğun için mi?

Evet.

Peki Gamze, bir kadın olarak özel okulda çalışmanın zorlukları var mı?

Tabii ki. Yani kadın olarak çalıştığınız alanda, bölgede ya da herhangi bir özel okulda tamamıyla ucuz iş gücü olarak görülüyorsunuz. Bu yüzden genellikle özel okul çalışanlarının yaklaşık olarak yüzde 80’i diye biliyorum ben sendika rakamlarına göre, bu düzeyde çalışan kadınların çok daha fazla olması, asgari ücret düzeyinin kadınlar için çok daha uygulanabilir olması. Erkekler genellikle evlerini geçindiremediği için özel okullarda bu dolaylarda çalışmayı tercih etmiyorlar ama kadınlara bunları dayatıyorlar ve kadınlarda da şöyle bir algı oluşuyor: Öğretmenlik kadınlar için oldukça iyi bir meslek, tatili çok gibi bir düzene girilmiş oluyor.

Peki, siz özel okulda çalışmaktan sizi istifaya zorlayan koşullar nelerdi?

Ben şu ana kadar pek çok farklı özel okulda çalıştım. Bunlardan bazıları küçük ölçekli, bazıları daha büyük ölçekli okullardı. En son çalıştığım yerden bahsetmek isterim. 2 yıl bulunduğum okulda 2 yıl bu kurumda çalıştım. İlk girdiğim yıl okul içerisinde çok büyük problemler yoktu. Ancak sonrasında sözleşmelerin devamlı olmaması, 12 aylık sözleşmelerin 10 aya düşürülmesi ve bununla ilgili sürekli baskılar yapılması, yani bizim sözleşmelerimizi okumamıza bile müsaade etmeden MEB’e gönderdikleri sözleşmeleri 10 aylıkta kesip şirket içinde yaptıkları, aslında bizim nisan ayında anlaşmış olduğumuz sözleşmeleri 12 aylık sözleşmeler olarak ücretlerimizi 12 aya bölerek bize vermeleri büyük problemler olarak öne çıktı.

Onun akabinde gelişen bu süreçler içerisinde ilkokul ve ortaokulda formasyonum olmamasına rağmen derse girmeye zorlandım ve bu ortaokul ve ilkokulda girdiğim dersler de aslında oryantiring kulübü adı altında çocuklara sportif bazı etkinlikler yaptırdım. Bu sportif etkinlikler sırasında hiçbir şekilde ek ücret almadım. Diğer öğretmen arkadaşlarımdan haftada 6 saat fazla derse girmiş oldum. Ayrıca bu sportif etkinlikler sırasında tabii ki çocukların koşması, yürümesi, harita okuması gibi bazı etkinlikleri gerçekleştirebilmesi gerekiyordu. Çocuklara bunları yaptırdığım zaman bir iki öğrenciden “Gamze öğretmen bizi koşturuyor” gibi bir şikayet aldıklarında “Biz Gamze öğretmen için zaten tutanak tutarız merak etmeyin” gibi bir söylemde bulunmuşlar. Tüm okul, özellikle ilkokul düzeyindeki çocuklar bunu konuşuyorlarmış ve ben bunu kendi idarecimden değil, okulda konuşan çocuklardan duydum.

Bu süreç sonrasında tabii ki ister istemez moralim çok bozuldu ve akabinde devamlı bir sağlık problemim oldu. Sağlık problemimden bahsetmek için idarecimin yanına gittiğim zaman “Senin sağlık problemin beni ilgilendirmez. Bundan sonra izin almak gibi bir hakkın yok. Hastaneye falan da gidemezsin. Çok gitmek istiyorsan cumartesi günleri gidebilirsin” gibi bir çıkışta bulundu bana tarafıma. Aslında cumartesi günleri de biz normalde çalışmak zorunda olmamamıza rağmen, cumartesi günleri özellikle iki haftada bir diye adlandırdıkları ama bizi sonrasında her hafta okula çağırdıkları bir etüt sürecine dönüştü bu. O gittiğimiz süreç boyunca da yani 9 ve 13.30 saatleri arasında da yine hiçbir ek ücrete tabi tutulmadık. Dolayısıyla aslında haftanın 6 günü çalışmış olduk iş yerimizde.

Onun haricinde geçirdiğim sağlık sorunu dolayısıyla bir ameliyat olmak zorunda kaldım. Ameliyat sürecimden sonra raporumu idarecimle paylaştım. Beni birkaç kez aradı. “İşte gelmeyeceksin, kötü niyetlisin” gibi söylemlerde bulundu. Sonra ben okula geri döndüğümde, yani raporum bittiğinde ve okula geri döndüğümde kötü niyetli olduğumu, böyle bir şeyi nasıl yapabildiğimi, çocukların üniversite sınavına hazırlandığını ve benim sağlığımın çocukların sınavından daha önemsiz olduğunu söyledi. Bununla birlikte beni istifaya zorladılar. Toplu bir şekilde lise müdürü, okul kampüs müdürü ve sonrasında okulun sahibi olmak üzere sürekli bir mobbing ve baskı altında kaldım.

Buna rağmen sendikayla sürekli iletişim halinde kaldım, avukatlarımla sürekli görüştüm. Ve bu süreçte okula döndüğüm süreçte bana benim artık derslere giremeyeceğimi, onların hâlihazırda başka bir öğretmenlerinin olduğunu söylediler. Tüm bu yaşanan olaylardan sonra avukatımla birlikte ders programımın tarafıma gönderilmesini rica ettik, daha doğrusu mail atarak bildirdik. Sonrasında mecburen tarafıma ders programımı göndermek zorunda kaldılar. Çünkü nisan ayında geri döndüğüm süreçte ben istifa etmediğim için onlar beni çıkartıyor olsalardı hem 12 aylık anlaştığımız maaşımı hem de içeride kalan 2 yıllık kıdem tazminatımı vermek zorunda kalacaklardı. Sırf bu yüzden haziran ayına kadar sürekli mobbing ve baskı altında tutularak ve sürekli de ağlatılarak haziran ayının sonunda da artık okulun son günüydü, cuma günüydü, beni çağırdılar ve benimle daha fazla çalışmak istemediklerini tarafıma bildirdiler ki bu süreçte oldukça geç bir süreçti, yeni okullarla anlaşabilmek için çok kaybedilmiş bir zaman dilimiydi. Ve bu süreçten sonra da tekrar devam etmek istemediklerini, benim sözleşmemin 10 ay üzerinden olduğunu, bu yüzden haziran maaşımın 20’sinde okulun kapandığı gün itibarıyla biteceğini, dolayısıyla 20 günlük bir maaş hak edişimin olduğunu söylediler. Ben de bunun üzerine avukatımla görüştüğümü ve taraflarına dava açacağımı söyledim. Bunun karşılığında bana kötü niyetten rapor aldığımı, raporuma itiraz edeceklerini, sırf okula gitmemek için rapor aldığımı, dolayısıyla dava sürecimi uzatıp pislikleşeceklerini söylediler ve tüm bu konuşmalar neticesinde bir de biraz da tehditvari konuştukları için dava sürecine devam etmemeye karar verdik. Böylelikle haklarımı bırakıp istifa edip okuldan ayrılmış oldum.

son yazıları

“Güvercinin bir bildiği var”: Zeytin ağaçları ve neoliberalizmin vahşi saldırısı
İşçinin sesini yüksek sesli müzikle bastırmaya çalıştılar
Soykırımdan kâr sağlamak

ilginizi çekebilir

857918
“Güvercinin bir bildiği var”: Zeytin ağaçları ve neoliberalizmin vahşi saldırısı
türk-iş
İşçinin sesini yüksek sesli müzikle bastırmaya çalıştılar
ad
Soykırımdan kâr sağlamak