Aşırı sağ neden transfobiden faydalanıyor?

Son zamanlarda duyduğum en büyük yalan –ki çok fazla vardı— hükümetin, Yüksek Mahkeme kararının “kadın” ve “cinsiyet”in yasal tanımlarını biyolojik farklılıkla sınırlandırmasının “açıklık ve güven” getireceği yönündeki açıklamasıydı.

Tam tersine, bu karar trans+’ları belirsizlik ve korku fırtınasına sürüklüyor. Yüksek Mahkeme’nin yalnızca 2010 Eşitlik Yasası’nın nasıl yorumlanacağına dair hüküm verdiği iddiası ise konuyla alakalı bile değil.

Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Kishwer Falkner gibi zafer sarhoşu transfobikler, bu kararı trans kadınları kadınlara ait alanlardan dışlamak için kullanıyor. Falkner’ın, transların kendilerine ait “üçüncü alanlar” için kampanya yapabilecekleri yönündeki önerisi ise bomboş bir söylem.

Trans+ haklarının temel meselelerini bir kenara bıraksak bile, Keir Starmer ve Rachel Reeves’in yeni bir kemer sıkma dalgası başlattığı bir ortamda, bu tür alanların kazanılmasının ne kadar kolay olacağı şüpheli.

Solun bazı kesimlerinin bu kararı memnuniyetle karşılaması, kadınların ezilmişliğini yalnızca biyolojiye indirgemiş olan radikal feministlere verilen utanç verici bir tavizdir.

Marksizmin entelektüel özü tarihsel materyalizmdir. Bu yaklaşım, değişken biyolojik yapımızı asla göz ardı etmez, bunu insanların toplumlarını şekillendirdiği ve bu toplumlar tarafından şekillendirildiği daha geniş tarihsel sürecin içine dahil eder. Dolayısıyla trans+ özgürlüğünü desteklemenin, “kimlik politikaları” ile hiç ilgisi yoktur.

Britanya’daki bu son trans karşıtı saldırı, aşırı sağ tarafından küresel ölçekte yürütülen saldırının bir parçası. New York Times gazetesi, bu karar sonrasında şöyle yazdı: “Atlantik’in iki yakasında da hukuk alanında Trans haklarına yönelik saldırılar yürütülüyor. Bu hafta Macaristan Parlamentosu, LGBT+ topluluklarının halka açık etkinliklerini yasaklayan bir anayasa değişikliğini onayladı. Başkan Trump ise Maine eyaletine, okullarda trans sporculara izin verdiği için dava açtı.”

Trump yönetiminin çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (ÇEK) politikalarına karşı yürüttüğü kampanyanın iki ana ideolojik ekseni var. İlki ırkçılık. Bu eksen devlete ait yasal internet sitelerinden Afrikalı-Amerikalı ve Yerli Amerikalıların başarılarına dair tüm atıfların kaldırılması gibi örneklerde görülüyor.

İkincisi ise, transların toplumda yer edinmesini inatla reddetmeye yönelik takıntılı bir girişim. Aşırı sağın “cinsiyet ideolojisine” karşı yürüttüğü bu kampanya, geleneksel heteronormatif aile yapısını yeniden tesis etmeyi amaçlıyor. Yüksek Mahkeme kararında ima edilen düzen de budur.

Judith Butler bunu çok iyi ifade ediyor: Transfobikler, “ataerkil bir rüya düzenini” geri getirmeye çalışıyor. Bu düzen, “bir babanın hep baba olarak kaldığı, cinsiyet kimliğinin asla değişmediği” bir dünya. “Doğumda dişi olanlar” olarak tanımlanan kadınların, hane içerisindeki doğal ve “ahlaki” konumlarına geri döndüğü ve beyazların tartışmasız bir ırksal üstünlüğe sahip olduğu bir dünya.
Butler’ın dediği gibi, “Toplumsal cinsiyet karşıtlarının geri getirmek istediği geçmiş, bir rüya, bir arzu, hatta bir fantezidir”. Ancak bu onu yeniden yaratma çabalarını daha az tehlikeli hale getirmiyor.

İki Polonyalı feministin, Agnieszka Graff ve Elzbieta Korolczuk’un yaptığı mükemmel bir çalışma, “toplumsal cinsiyet karşıtı ideolojinin” günümüz aşırı sağında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu gösteriyor. Ancak kitaplarının yayınlandığı 2022’den sonra aşırı sağ çok daha güçlü hale geldi.

Trump yeniden Beyaz Saray’da, daha odaklı ve radikal biçimde gerici bir yönetimin başında. Faşist lider Giorgia Meloni ise şimdi İtalya başbakanı. Arjantin’in aşırı sağcı liberteryen başkanı Javier Milei de trans+’lara karşı vahşi saldırılar başlattı.

Ayrıca uzmanların “aşırı sağın ana-akımlaşması” olarak adlandırdığı sürecin bir parçası olarak, merkez siyasetin de trans karşıtı politikalara uyum sağladığı görülüyor. Starmer hükümetinin Yüksek Mahkeme kararına verdiği destek bunun en güncel örneği.

Graff ve Korolczuk’un da vurguladığı gibi; “Cinsiyet meselesi gerçek siyasetten bir sapma değildir. Hem spesifik politikalar hem de sembolik bir mücadele alanı olarak günümüz siyasetinin tam kalbinde yer almaktadır”. Hiçbir şüpheye yer yoktur ki bu tür ideolojik çatışmalar, insanların hayatları ve bedenleri üzerinde en acımasız maddi sonuçlara yol açma potansiyeli taşır.

Bu yüzden gerçek devrimci sol, bu meydan okumaya karşılık vermelidir. Trans+ özgürlüğü için verilen mücadele bizim de mücadelemizdir. Hem ezilenlerle dayanışmak için hem de topluma gerici bir kâbus dayatmak isteyen bu canavarları durdurmak için.

Alex Callinicos

son yazıları

Trump ABD'nin gücünün sınırlarını zorluyor
Ukrayna ve “liberal” Avrupa efsanesi
Zelenski’nin aşağılanmasının anlamı

ilginizi çekebilir

photo_5873193947524876337_y
TPI işçileri: Hakkımız olanı istiyoruz
london-1536x1152
Londra'da binler, İsrail'e tam kapsamlı bir silah ambargosu uygulanmasını talep etti
Border_of_Azad_Kashmir_And_Indian_state_of_Jammu_and_Kashmir
Keşmir: İmparatorluk tarafından bölünmüş bir bölge