İyi ki doğdun Karl Marx: Çağların pisliğini devrimle temizlemek

Karl Marx, 207 yıl önce 5 Mayıs günü dönemin Prusya İmparatorluğu olan Almanya’nın Trier kentinde doğdu. 207 yıl önce kimse tarihin akışına müdahale edecek ve 150 yılı aşkın bir süredir dünyanın en tartışmalı figürlerinden birinin doğduğunu henüz bilmiyordu.

Ancak Marx, gençlik yıllarından itibaren gününün politik gelişmelerine hızla dahil oldu. Bonn’da hukuk okuyup ardından Berlin’de hukuk ve felsefe eğitimi gören Marx, Hegel’in eserleriyle bu dönemde tanıştı. Hegel’e ilgisi salt felsefi bir ilgiden değil, değişime olan bitmez tükenmez arzusundan kaynaklanıyordu. Hızla “Genç Hegelciler” adı verilen radikal liberallerden oluşan bir çevreye dahil oldu. İlk politik makalelerini de bu çevrenin dergisi olan Rheinische Zeitung’da yazdı. Burada yazdığı makalelerde imparatorluğu, özel mülkiyeti ve var olan toplumsal düzeni sert bir şekilde eleştiriyor ve gözünü yeni bir sınıfa, proletaryaya dikmeye başlıyordu.

Genç Hegelcilik’ten proletarya devrimciliğine

Avrupa’yı sarsan devrimlerin yılı 1848’e doğru gidilirken Marx’ın düşüncesi radikal bir şekilde dönüşüme uğramaya başladı. Değişime olan tutkusu onun Genç Hegelcilerle arasındaki son köprüleri de atarak komünizme yönelmesine yol açmıştı. Marx’ın objektifi hep politika ile belirleniyordu ancak politikayı bir tür ideal olarak görmüyor ona maddi bir zemin arıyordu. Marx için politika, dünyanın maddi altüst oluşunun aracıydı. Marx, işçi sınıfının bu maddi değişimi yaratabileceğini seziyor fakat ilk gençliğinde bunu net bir anlayışa oturtamıyordu. Proletarya, Marx için o zamanlar bir grup aydının felsefe içinde yapacakları devrimle harekete geçecek bir sınıftı. Ta ki 1844 yılında Silezyalı dokuma işçilerinin ayaklanmasını görene kadar.

Bu ayaklanmanın ardından Marx açısından artık proletarya özgürleşmenin aktif öğesidir. Maddi yapıyı yıkabilecek özneyi gözleriyle görmüştür ve bu Marx açısından felsefi geçmişinden radikal bir kopuşa işaret etmektedir: Salt iktidarı değiştirecek bir politik devrimin değil, bütün maddi yaşam koşullarını altüst edebilecek bir toplumsal devrimin gerekliliği.

1844, Marx’ın yaşamında kişisel gibi görünse de dünya tarihine etkisi olacak bir başka gelişmenin daha yaşandığı yıldır. Hayatı boyunca beraber çalışacağı, en yakın dostu ve yoldaşı Friedrich Engels’le bu yılda tanışır ve ikili beraber tarihsel materyalizmi hem geliştirmeye hem de bunun politik her dönemecinde beraber tavır almaya başlarlar. Bu dönemde yayımlanan Feuerbach Üzerine Tezler’in meşhur 11. Tezi politikanın hayatlarında ne kadar belirleyici olduğunu göstermektedir: “Filozoflar bugüne kadar dünyayı yorumlamaya çalıştılar, aslolan onu değiştirmektir.”

Marx ve kitle hareketleri

1844’teki olaylar Avrupa çapındaki bir devrimci kalkışmanın provasıdır. 1848-1849 yılları arasında İtalya’da başlayıp 50’den fazla Avrupa ülkesini saran bir devrimler dalgası başladı. Bu devrimlerin çoğu hızlı bir şekilde kanla bastırılsa da kitlelerin tarih sahnesinin önemli bir aktörü olduğu kaçınılmaz şekilde ortaya çıkmıştı. Tam bu devrimlerin ortasında Marx ve Engels tarafından yazılar Komünist Manifesto şu satırlarla başlamaktadır: “Avrupa’da bir hayalet kol geziyor: Komünizm hayaleti!”

Marx ve Engels için işçi sınıfının kurtuluşu ancak kendi eseri olacaktır. Dolayısıyla tarihin akışına müdahale edebilecek olan tek güç kitlelerin kendisidir. İşçi sınıfı, evrensel bir güç olarak bu kitle hareketine öncülük edebilecek ve içeriğini tüm insanlığın özgürleşmesi ile doldurabilecek olan tek sınıftır. Bir devrim, küçük bir azınlığın değil ancak çoğunluğun çoğunluk adına eylemiyle gerçekleşebilir.

Peki, Marx ve Engels’e göre niye bir devrim gerekliydi? İşçi sınıfı “barışçıl” yollardan sömürüyü ortadan kaldıramaz mı?
Marx ve Engels, burjuvazinin ve onun yönetim aygıtı olarak devletin doğasını inceleyerek, tarihin de defalarca kanıtlamış olduğu gibi burjuvazinin sömürüden, özel mülkiyetten, ayrıcalıklarından asla gönüllü bir şekilde vazgeçmeyeceğini gösterdiler.

Bir devrimin gerekliliğinin önemli bir sebebi daha vardı. Marx’a göre işçi sınıfı dünyayı değiştirebilecek olan tek sınıftı ancak bunun içindeki bilinç düzeyleri her zaman eşit değildi. Sonuncusu kapitalizm olan tüm bir sınıflı toplumlar tarihi kitlelerin zihinlerine türlü türlü pislik saçmıştı. Elitizm, milliyetçilik, cinsiyetçilik bu pisliklerden sayabileceğimiz sadece birkaçı. Daha da önemlisi kapitalizm varlığını, sıradan insanların dünyayı değiştirmeye yetecek gücü olmadığı üzerine kuruyordu. Kitleler, kendi eylemleriyle dünyayı değiştirmeye soyunmadığı sürece çağların pisliğinden arınmak mümkün değildi.

Günümüzde Marx’ın fikirlerinin önemi

Marx’ın yaşadığı dönemin üzerinden uzun bir zaman geçti. Ancak Marx, hâlâ çok fazla tartışılmaya devam eden bir figür. 20. yüzyıl ortalarında Jean Paul Sartre, Marksizm için “çağımızın aşılamaz felsefesi” diyordu. Bugün bu söz hâlâ geçerli.

Bunun bir sebebi kapitalizmin işleyişinin temelini ortaya koyan kişinin Marx olması. Bu sistem 200 yılı aşkın bir süredir artı değere, yani işçilerin ürettiği değere patronlar tarafından el konulması üzerine işliyor. Toplumda zenginliği yaratan sınıf olan işçi sınıfı yönetime sahip değil. Kapitalizm en küçük kılcal damarına kadar bu sömürüyü garanti altına almak üzere yapılanmış durumda.

İkincisi Marx’ın dikkat çektiği kitle hareketlerine defalarca şahit olmamız. 1900’lü yılların ilk çeyreğinde dünyayı sarsan Ekim Devrimi başta olmak üzere işçi devrimleri bunun bir örneğiydi. 1990’larda ise neoliberalizmin zaferi ve “komünist” ismi verilen devlet kapitalisti rejimlerin çöküşüyle tarihin sonunun geldiği iddia edildi.

Ancak tarih bitmiyor ve sıradan insanlar her yerde aşağıdan mücadeleye devam ediyor. 2010’larda İşgal Et hareketleri, Arap Devrimleri, Gezi İsyanı gibi hareketler; pandemi öncesinde Hong Kong’tan Sudan’a dünyayı saran kitle hareketi dalgası; günümüzde Yunanistan’da, Macaristan’da, Sırbistan’da ve Türkiye’de ortaya çıkan dalga bunu doğruluyor. Marx’ın fikirlerinin önemi bu kitlesel hareketlerin kazanmasının dünyayı baştan aşağı değiştirmekle, kapitalizmi yıkmakla ilgili olduğunu göstermesinde yatıyor.

Can Irmak Özinanır

son yazıları

Marksizmi ölü metinlere feda etmemek: Nisan Tezleri
Boykot ve işçi sınıfının bir parçası olarak “eğlence sektörü” çalışanları
Diyalog ve baskı aynı anda

ilginizi çekebilir

hghgh
Ardı ardına gelen grev kararları
59b205c5-2f07-4ec4-bd4a-01627b093fa7
Marksizm 2025'in programı belli oldu
194697_76886
Demokrasinin gaspı, ekonomide tahribat yarattı