23 Şubat 1944: Stalin yüz binlerce Çeçen’i Orta Asya’ya sürdü

İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında hızla SSCB içlerine doğru ilerleyen Almanlar, zengin doğal kaynaklara sahip Kafkasya’yı ele geçirmek istiyorlardı. Bu bölgede yaşayan başta Çeçenler olmak üzere çok sayıda halk, SSCB’den gördüğü zulme rağmen Kızıl Ordu saflarında çarpıştı ve Nazi işgalciler mağlup edildi. Buna rağmen Stalin Nazilerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle bölge halklarını Orta Asya’ya sürgüne gönderdi.

Ekim Devrimi’nin yarattığı büyük değişimden en çok etkilenenlerin başında, yüzyıllarca esir durumunda yaşamış ezilen uluslar gelmektedir. Rusya, yüzyıllar boyunca koyu bir Çarlık baskısının hüküm sürdüğü despotik bir imparatorluk olarak, barındırdığı 200’den fazla halk için tam bir “halklar hapishanesi” idi. Ekim Devrimi, daha ilk günlerinden başlayarak kendi kaderlerini tayin hakkına kavuşan bu halklar açısından yüzyıllar süren esaretten kurtuluş anlamına geliyordu. Aynı şey, Çarlık Rusya’sı döneminde sürgünlere ve katliamlara maruz kalan Kafkas halkları için de geçerliydi. 1918-20 yılları arasında yaşanan iç savaşta, bu halkların büyük çoğunluğu Bolşevikleri destekleyerek Kızıl Ordu saflarında savaştılar.

Lenin’in hastalanmasından sonra kendisini egemen sınıf olarak örgütlemeye başlayan bürokrasi, Ekim devrimi’nin kazanımlarını birer birer geri almaya başladı. Büyük Rus şovenizmi hortladı ve Bolşevik Partisi’nin yerel örgütlerinde Rus olmayan unsurlar tasfiye edildi. 1928-29 yıllarında karşı devrim süreci tamamlandı ve bürokrasi toprakları zorla kolektifleştirmeye başladı. Büyük çoğunluğu yoksul dağ köylülerinden oluşan Kafkasya sakinleri bu bakıcı uygulamayı kabul etmeyerek, isyan bayrağını çektiler.

Çeçen topraklarında patlak veren büyük ölçekli isyanlarda, zorunlu kolektifleştirmeye son verilmesi ve Çeçenistan’ın özerk bir cumhuriyet olması gibi talepler yükseltiliyordu. İsyanlar ancak Kızıl Ordu birliklerinin bu bölgelere sevk edilmesiyle bastırılabildi. Ardından da Çeçen Komünist Partisi ve bürokrasi içinde bir “temizlik” harekâtı gerçekleştirildi. 1932’de Kuzey Kafkasya’daki parti sekreterlerinin dörtte biri partiden atıldı. Nüfusları 490 bin civarında olan Çeçen-İnguşların özerk cumhuriyet talepleriyse ancak bu kitlesel temizlikten sonra, 1936 Anayasasıyla karşılandı.

Ancak özerk cumhuriyetin Stalinizmin pençesinden kurtulma anlamına gelmediği kısa sürede ortaya çıktı. 1937-39 yılları arasında yaklaşık 14.000 Çeçen, vatan haini, Troçkist, emperyalizmin ajanı veya eşcinsel olduğu gerekçesiyle Sibirya’nın ücra köşelerindeki çalışma ve ölüm kamplarına gönderilen milyonlarca Sovyet vatandaşıyla aynı kaderi paylaşıyordu.

İkinci Dünya Savaşı’nda Kuzey Kafkasya’ya kadar giren işgalci Alman güçlerine karşı bütün olumsuzluklara rağmen Kızıl Ordu’nun yanında savaşan Çeçenler ve diğer Kafkasyalılar, savaştan sonra Stalin tarafından Alman saflarına geçmekle suçlandılar. Oysa çok az sayıda Kafkasyalı Alman saflarına geçmişti; Stalin bu bahaneyle başına bela olan ve zengin doğal kaynaklara sahip olan bölgeyi nihayet tümüyle denetimi altına almak istiyordu.

Böylece yaklaşık yüz yıl önce Çarlık Rusya’sında yaşanan sürgünün ve soykırımın bir benzeri, bu kez sosyalist olduğunu iddia eden bir devlet tarafından gerçekleştiriliyordu. Stalin, Çeçenleri ve diğer halkları toptan sürgün etmeye karar vermişti.

1943-1944 yılları arasında Gürcistan’da bulunan 100.000 Ahıska, Rusya’dan 134 bin Kalmuk, Kuzey Kafkasya’dan 200.000’den fazla Kırım Tatarı, 43.000 Balkar, 78.000 Karaçay, 92.000 İnguş ve 400.000’den fazla Çeçen sürgüne gönderildi. 23 Şubat 1944’te yaklaşık 490.000 Çeçen-İnguş tutuklanarak tren vagonlarına dolduruldu ve yurtlarından binlerce kilometre uzaklara, Kazakistan’a ve Sibirya’ya sürgün edildi.

Çeçenlerden ve diğer Kafkas halklarından boşalan topraklara derhal Ruslar yerleştirilirken, Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti feshedildi. Stalin’in 1956 yılında ölmesinden sonra gerçekleştirilen 20. Parti Kongresi’nde Kruşçev, Kuzey Kafkas halklarının itibarlarını iade etti. Ocak 1957’de toplanan Sovyetler Birliği Yüksek Şûrası’nda alınan bir kararla Çeçen-İnguşların yurtlarına dönmelerine izin verildi. Ne var ki sürgüne gönderilen 490.000 kişiden ancak 310.000’i sağ kalmış, diğerleri ağır yaşam koşullarında hayatlarını kaybetmişti.

Çeçenler geri döndüklerinde, topraklarını bıraktıkları gibi bulamadılar. Atalarının topraklarında artık Rus yerleşimciler yaşıyordu ve ülkelerinin sınırları komşu halklarla aralarında daimi bir anlaşmazlığa neden olacak şekilde yeniden çizilmişti. Yaşadıkları bu kıyım, başta Çeçenler ve Kırım Tatarları olmak üzere, Kafkas halklarının bilincinden hiçbir zaman silinmedi.

(Fotoğraf: Çeçenler kendilerini Orta Asya’ya götürecek vagonlara silah zoruyla bindirilirken)

ilginizi çekebilir

WhatsApp Görsel 2025-04-02 saat 10.56
Marksizm 2025: Felaketler çağında umudu birlikte örgütleyelim
evil
Tanju Özcan ırkçılık saçmaya devam ediyor: “Ermeni baban”
imamoglu-3
İktidar partisinin toplumdan kopuşu hızlandı