2025 kültür-sanat alanından akılda kalanlar

Şiddetin, soykırımın ve çatışmanın gölgesinde geçen bir 2025’in ardından, Türkiye ve dünya genelinde kültür-sanat alanında öne çıkanları derledik.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de uyguladığı soykırım, dünya genelinde kitlesel gösterilerle protesto edilmeye, boykot çağrıları yükselmeye devam etti. Kültür-sanat alanında da gerek ödül-festival törenlerindeki temsili protestolarla gerekse de üretilen işlerde Filistin mücadelesi görünür oldu. Yaşanan acıların sertliği ve gerçekliği, bu soykırımı durdurmak, harekete geçmek ve tanık olunan acılara karşı her alandan ses çıkarmak için bu kadar görünür ve açık olsa da tarih boyunca olduğu gibi gerek tarihe not düşmek gerekse de kamuoyunun ilgisini bu şiddete yönlendirmek için, mücadelenin bir parçası olarak, Filistin merkezli üretimler farklı üretim alanları içinde de sunuldu. Hayatın kendisinin bir sanat üretimi olarak farklı bir alanda yeniden dolaşıma girmesi, özellikle güncel bir soykırım söz konusu olduğunda, hakikatin inşasında ve kayıt altına alınmasında önemli bir rol oynasa da rahatsız edici bir yan da barındırıyor. Dört bir koldan yayılan yazılı ve görsel enformasyon çağında, kitleleri gerçeklerle yüzleştirmek için önemli bir araç olmakla birlikte, kültürel üretim alanındaki sermaye ilişkileri bağlamında da konuya dikkatle yaklaşmak gerekiyor.

2025 yılının mart ayında gerçekleştirilen 97. Oscar Töreninde, En İyi Belgesel dalında, 2024 yılında ise Berlin Belgesel Ödülü, Panorama İzleyici ödüllerini alan No Other Land  (Başka Ülke Yok), yıl boyunca farklı platformlarda izleyici ile buluşmaya devam etti. Batı Şeria’daki memleketi Masafer Yatta’nın İsrail askeri işgal güçleri tarafından yok edilişini beş yıl boyunca filme alan Filistinli aktivist Basel Adra’nın sınırın öte yanından mücadelesine katılan İsrailli gazeteci Yuval Abraham ile ortak çalışması olan, Masafer Yatta’lıların on yıllardır süren hukuk mücadelesini, zalimane adaletsizlikleri, baskıları, yıkımı ve toplu sürgünü belgeleyen film, 2025 yılında da adından söz ettirdi.

Bu yıl Gazze’den gerçek bir olayı, gerçek ses kayıtlarını kullanarak çeken Kaouther Ben Hania’nın Tunus-Fransa ortak yapımı filmi Hind Rajab’ın Sesi, İKSV İstanbul Film Ekimi Festivali’nde gösterilmesinin ardından 19 Aralık’ta vizyona girdi. 29 Ocak 2024 günü Gazze’de ailesiyle birlikte arabalarında yolculuk yaparken uğradıkları ateşli saldırının ardından, Rajab isimli 6 yaşındaki Filistinli kız çocuğunun Filistin Kızılay’ı çağrı merkezini aramasıyla başlayan ve saatler süren bir kurtarma çabasını anlatan film, bu yıl 82.si düzenlenen Venedik Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü aldı ve festivaldeki gösterimi sonrası “Özgür Filistin” sloganları eşliğinde, 23 dakika boyunca alkışlanmasıyla büyük yankı uyandırdı. Film, bu yılın Akademi Ödüllerinde Uluslararası Film kategorisinde de aday olarak yer alıyor.

From Ground Zero, Gaza Mon Amour ve A State of Passion filmleri de bu yıl Filistin’i merkeze alan kültürel ortamın öne çıkan diğer yapımları olarak kayda geçirilmeli.

2024 yılında Gazzeli sanatçıların, bir sanatsal direniş eylemi olarak, kuşatma altındaki bir kumsaldan başlattıkları Gazze Bienali, sınırları aşan bir dayanışma pratiği olarak, Gazze Bienali Pavyonları şeklinde farklı ülkelerde temsil edildi. Bu kapsamda, 19 Eylül – 8 Kasım 2025 tarihleri arasında Depo’da gerçekleşen Gazze Bienali – İstanbul Pavyonu: Elimde Bir Bulut (Küratörler: House of Taswir ve proje ortakları, Gazze Bienali İnisiyatifi’nden 50’den fazla sanatçı) sergilere paralel olarak, müzik ve şiir dinletileri, film gösterimleri, söyleşilerden oluşan bir kamusal program ile oldukça derinlikli bir içerik sundu. Yedi haftalık bu programın etkinliklerinden biri de Forensic Architecture’ın kurucularından Eyal Weizman’ın “Zeminsizleştirme: Soykırımın Mimarisi” başlıklı söyleşisiydi. Weizman, 12 Ekim Pazar günü Depo’da yoğun bir katılımla gerçekleştirilen söyleşide, Soykırım Haritası: Ekim 2023’ten Bu Yana İsrail’in Gazze’deki Davranışları başlıklı araştırmalarından veriler sundu ve soykırımın en temel araçlarından biri olan mekânsal müdahalenin hem somut hem de sembolik örneklerini paylaştı.

2025 yılının son çeyreğinde vizyona giren, yüksek bütçesi ve oyuncu kadrosuyla dikkatleri çeken, Paul Thomas Anderson’ın yönetmenliğini yaptığı One Battle After Another (Savaş Üstüne Savaş) filmi de bu yılın akılda kalacak olan yapımlarından. Magnolia, Punch Drunk Love, There Will be Blood gibi oldukça ses getirmiş filmlere imzasını atan Paul Thomas Anderson, 98. Oscar Ödülleri’nin yanı sıra uluslararası pek çok ödüle ya aday gösterilen ya da ödül alan, yıldız oyuncular, yüksek bütçe ve teknoloji ile çektiği bu filmde gerek politik tarafı gerekse de kuşaklar arası devrimci mücadeleyi aktarmayı tercih eden üslubuyla, ırkçılık, göçmen düşmanlığı gibi hep var olan ve günümüzde de gittikçe yükselen aşırı sağa karşı solun mücadelesini, herhangi bir didaktik övgüye yer vermeden, hataları ve insanlık durumlarıyla aktarıyor.

Yalnızca üretilen işler değil, pek çok uluslararası etkinlikte soykırıma dikkat çekmek için farklı metotlar da dikkat çekti:

  • Film Workers for Palestine ve Artists4Ceasefire gibi kolektifler, film ve televizyon endüstrisinde boykot ve dayanışma çağrılarıyla etkin rol oynadı. Birçok isim bu kolektif harekete destek verdi. 
  • Emmy Ödülleri’nde, Hannah Einbinder ve kırmızı halıda kefiyesiyle yürüyen Javier Bardem’in öne çıkardığı “Free Palestine” çağrısı
  • Olivia Colman, Tilda Swinton, Emma Stone, Mark Ruffalo, Riz Ahmed ve Bardem’in kendisi gibi Hollywood ve uluslararası yıldızlar da dahil olmak üzere 1.300’den fazla sanatçı, “Filistin halkına karşı soykırım ve apartheid” ile suçladıkları İsrail film kurumlarıyla çalışmayacaklarına dair söz verdi.

Özetle, ödül konuşmaları, kırmızı halı sembolleri ve seçkilerin gösterdiği gibi,  2025’te Filistin, sanat dünyasında artık bir “duyarlılık” değil, açık bir politik konum alma meselesi haline geldi. 

Filistin’i merkeze alan üretimlerin izleyiciyle buluşması kadar, iptaller, sansürler ve yasaklamalar da 2025’in öne çıkan uygulamaları arasında yer aldı. Gerek savaş yanlısı gerekse de muhafazakâr – ahlakçı saiklerle farklı alanlarda sansüre uğrayan pek çok eser ve sanatçıyı not edecek olursak:

  • 1948 Nakbasında ailesiyle birlikte ABD’ye göç eden, yaşayan en önemli Filistinli sanatçılardan biri olan 1936 doğumlu ressam / görsel sanatçı Samia Halaby’nin mezunlarından olduğu Indiana Üniversitesi’nin bünyesinde bulunan Eskenazi Müzesi’nde, 10 Şubat 2024’te açacağı “Centers of Energy” adlı retrospektif sergi iptal edildi. Tüm hazırlıklar sürerken sanatçıya kısa bir e-posta ile duyurulan bu iptal kararına bambaşka bir gerekçe gösterilse de, arkasında Halaby’nin Instagram hesabından Filistin yanlısı içerikleri paylaşması olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.
  • Indiana Üniversitesi’nin benzer şekilde aldığı bir başka karar da Filistin Dayanışma Komitesi’nin misafiri olan İsrailli barış eylemcisi Miko Peled’in üniversitede yapacağı konuşma için salon isteyen öğretim üyesi Abdelkader Sinno’nun anlaşmasını askıya almak oldu.
  • No Other Land filmi, 2025 boyunca birçok Avrupa festivaline kabul edilmesine rağmen, yönetmen söyleşileri iptal edildi, “siyasi içerik” gerekçesiyle paneller programdan çıkarıldı, bazı gösterimler “güvenlik” bahanesiyle gündüz saatlerine alındı.
  • From Ground Zero filminin ABD ve Almanya’daki bazı üniversitelerde öğrenci topluluklarının organize ettiği gösterimleri iptal edildi. Gerekçe olarak “antisemitizm endişesi” gösterildi.
  • 8 Eylül’de, Londra’da Filistinli aktivistleri desteklemek için protesto eden 900 kişinin toplu olarak gözaltına alınmasından iki gün sonra, Banksy, şehrin Kraliyet Adalet Sarayı binasının dış cephesinde tüyler ürpertici yeni bir duvar resmi ortaya çıkardı. Yetkililer tarafından hızla örtülen, bu gizemli sokak sanatçısının karakteristik şablonlu resmi, bir mahkeme yargıcının protestocuyu tokmağıyla dövdüğünü tasvir ediyordu. Bu, temmuz ayında “terörist” örgüt olarak ilan edilen aktivist grup Palestine Action’a yönelik İngiliz hükümetinin yasağını tavizsiz bir şekilde kınayan bir eylemdi. İronik bir şekilde, Banksy’nin resmi duvardan silindiği için daha da güçlü bir etki yarattı ve geride, başlı başına bir protesto sanatı haline gelen, akıldan çıkmayan bir siluet bıraktı.
  • Filistin’de ateşkes çağrısı yapan müzisyenlerin bazı festivallerdeki sahne süreleri kısaltıldı ya da bazı konserleri tamamen iptal edildi.
  • Türkiye’de, kadınlardan oluşan müzik grubunun Eylül ayında İstanbul’da verdiği konserin ardından, grubun üyelerine ‘hayasızca hareketler’ ve ‘teşhircilik’ suçlarından soruşturma başlatıldı ve grubun konser görüntülerine erişim engeli getirildi.
  • Mabel Matiz’in Perperişan isimli şarkısına İçişleri Bakanlığı tarafından erişim engeli getirildi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın şarkı hakkında “kamu düzeni ve genel sağlığa aykırılık gerekçesiyle” talep ettiği erişim engeli, İçişleri Bakanlığı tarafından uygulandı ve Bakanlık Mabel Matiz hakkında suç duyurusunda bulundu. Mabel Matiz örneği, kültür alanında baskının yalnızca “muhalif” olana değil, toplumsal cinsiyet normlarını zorlayan herkese yöneldiğini gösterdi. Sansür, artık doğrudan değil, önleyici ve disipline edici biçimde işliyor.
  • İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Film Festivali’nde 2014 yılından bu yana yer alan ve kuir filmleri bir araya getiren “Nerdesin Aşkım?” bölümü, festivalin 2025 programında yer almadı.
  • Netflix, Mubi, Disney+, Prime Video ve HBO Max’ta yayımlanan bazı dizi ve filmler hakkında yüksek idari para cezaları ve gösterimden kaldırma cezaları uygulandı. “Kobalt Mavisi”, “Those About To Die”, “Looking: The Movie”, “Benedetta” ve “All of Us Strangers” isimli içeriklere “milli ve manevi değerlere aykırı bulunması” gerekçesiyle getirilen bu ceza ve yasak kendini yine “eşcinsel ilişkilerin ve çıplaklığın yoğun olarak kullanılmasının müstehcenlik ile genel ahlakı ve ailenin korunması ilkelerini ihlal ettiği” iddiası üzerine temellendirildi.
  • Mayıs ayı sonunda dijital sinema platformu MUBI’nin Sequoia’dan 100 milyon dolarlık yatırım aldığı açıklandı. Kısa süre sonra, Silikon Vadisi merkezli yatırım şirketinin İsrail ordusuyla yakın ilişkileri olduğu ortaya çıktı. Aralarında Aki Kaurismäki, Radu Jude, Miguel Gomes ve Joshua Oppenheimer’ın da bulunduğu 35’ten fazla yönetmen, dijital yayın platformu MUBI’ye Sequoia ile olan ilişkisini sonlandırma çağrısı yaptı. Mektuba imza atan isimler, MUBI’den Filistin için Sinema Emekçileri (Film Workers for Palestine) adlı kolektifin üç temel çağrısına uymasını talep etti:
    • Sequoia Capital’i “soykırımdan kâr sağladığı” gerekçesiyle kamuoyuna açık şekilde kınamak.
    • Sequoia ortağı Andrew Reed’in MUBI yönetim kurulundan çıkarılması.
    • Gelecekteki tüm yatırımlar için etik bir politika oluşturmak ve Filistin Akademik ve Kültürel Boykot Kampanyası’nın (PACBI) belirlediği programlama ve işbirliği ilkelerine saygı göstermek.

2025 Ağustos’unda Türkiye’de sosyal medyada ve kamuoyunda ünlülerin, kültür-sanat profesyonellerinin ve medya sektöründeki isimlerin cinsel taciz ve taciz iddialarıyla gündeme geldiği bir ifşa dalgası yaşandı. Süreç bir grup kadının, erkek fotoğrafçıların tacizlerini açıklamasıyla başladı. Ardından kadınlar uğradıkları benzer saldırıları failiyle beraber ifşa etmek üzere ellerindeki mesajları paylaştı ve ifşa edilenlerin listesi oyunculardan sanat eleştirmenlerine hatta medyaya kadar genişledi.

Zorlu olduğu kadar mücadele dolu bir yıl olan 2025’te aramızdan ayrılan bazı isimleri de not düşerek yazıyı bitiriyorum:

  1. Brian Wilson
  2. Chris Rea
  3. Diane Keaton
  4. David Lynch
  5. Dag Solstad
  6. Gene Hackman
  7. Graham Greene
  8. Jane Goodall
  9. Marianne Faithfull
  10. Mario Vargas Llosa
  11. Michael Madsen
  12. Roberta Flack
  13. Robert Redford
  14. Rob Reiner –  Michele Singer Reiner 
  15. Sırrı Süreyya Önder
  16. Terence Stamp
  17. Tom Stoppard
  18. Tom Robbins
  19. Val Kilmer

son yazıları

Bu yazarın başka yazısı bulunmamaktadır.

ilginizi çekebilir

296414
2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-2
f3f3c3a0-8370-11f0-8c8b-4b4381488cac
Tutanakların analizi ve Komisyon Raporu
cop_1
2025 yılı: Sarkacı izlemek zorlaşırken-1