2025-Kaos dünyayı kasıp kavuruyor

Aşırı sağ neden ilerlemeye devam ediyor? Çünkü kendisini, en zengin kapitalist toplumlarda bile halk kitlelerini yüzüstü bırakan statükonun radikal bir muhalifi olarak sunuyor.

2025, son on yılın baskın siyasî eğilimleri devam ederek sona eriyor.

Aşırı sağ, Şili’deki başkanlık seçimlerinde José Antonio Kast’ın kazandığı güçlü zaferle ilerleyişini sürdürüyor. Eski neoliberal merkez zayıflamaya devam ediyor. İşçi Partisi’nin üye sayısı, 2024’ün başından bu yana 370.000’den 250.000’in altına düştü. 268.631 üyesiyle Reform UK, şu anda Britanya’nın en büyük siyasî partisi konumunda.

Bu arada Avrupa Birliği, Trump yönetiminin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi kapsamında Avrupa’daki aşırı sağ partileri desteklemek için müdahalede bulunma taahhüdü nedeniyle paniğe kapılarak kargaşaya sürüklendi.

Aşırı sağ neden ilerlemeye devam ediyor? Çünkü kendisini, en zengin kapitalist toplumlarda bile halk kitlelerini yüzüstü bırakan statükonun radikal bir muhalifi olarak sunuyor. 2007-9 küresel malî krizi, bir önceki nesilde küresel ölçekte dayatılan serbest piyasa politikalarının iflasını gözler önüne serdi. Ancak Avrupa ve Kuzey Amerika’daki hâkim partiler bu duruma, neoliberalizme daha sıkı sarılıp kemer sıkma politikalarını dayatarak tepki verdi.

Donald Trump ve Nigel Farage gibiler, tutarlı bir ekonomik alternatif temsil etmiyorlar. Hatta, Ronald Reagan ve Margaret Thatcher’ın politikalarından kişisel olarak kazanç bile sağladılar. Çünkü onlar, yıllarca süren kriz ve kemer sıkma politikalarının yarattığı öfkeyi soğurup göçmenlere ve mültecilere yönlendirme konusunda yetenekli, zeki demagoglar.

Peki bu onların yenilmez olduğu anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır. Trump şu anda, utanç içinde istifa etmek zorunda kalan Richard Nixon haricinde, iki dönem başkanlık yapmış herhangi bir başkanın en kötü onay oranına sahip. Bunun temel nedeni muhtemelen Trump’ın bir yıl önceki seçim zaferine katkıda bulunan asıl meseleyi, yani sıradan insanların yaşam standartları üzerindeki acımasız baskıyı çözmekteki başarısızlığıdır.

Ancak Keir Starmer çok daha vahim bir durumda. Konumu o kadar zayıfladı ki, Financial Times geçen hafta, birkaç ay önce görevden uzaklaştırılan Angela Rayner onun yerine başbakan olursa, bunun iş dünyası için ne kadar kötü olacağını tartışan bir makale yayımladı. Starmer’ın ise buna karşılık yapabildiği tek şey, Farage’ın göçmenleri ve mültecileri hedef alan söylemlerini taklit etmek oldu. Starmer, neoliberal merkezin mevcut durumun taleplerini karşılama konusundaki yetersizliğinin somut bir örneği.

Ancak radikal alternatiflerden yana olan bu gel-git dalgasının sağa olduğu kadar sola doğru da aktığını anlamak önemlidir. Bu durum, New York belediye başkanlığı seçimlerinde reformist sosyalist Zoran Mamdani’nin kazandığı zaferle de görüldü. Hem Reform’un hem de İşçi Partisi’nin üyelik rakamları, yaz aylarında “Your Party”ye (Sizin Parti) desteklerini ifade eden 800.000’den fazla kişinin yanında çok küçük kaldı.

Elbette YP’nin gerçek üye sayısı çok daha düşük; yaklaşık 55.000 civarında. Bunun nedenini tahmin etmek zor değil: Jeremy Corbyn’in tereddütleri, Zarah Sultana ile arasındaki hizip çatışmaları ve partinin kuruluşunda rol oynayan bürokrasi. Ancak, Eylül ayında yeni radikal liderleri Zach Polanski’nin seçilmesinden bu yana üye sayısını 136.000’den 180.000’e çıkaran Yeşiller’in büyümesi, akıntının sola doğru yöneldiğinin bir başka işareti.

Asıl mesele, bu duyguların kitlesel eyleme ve örgütlenmeye nasıl dönüştürüleceğidir. Bunu ne kadar başarabilirsek, gerçek solu o kadar güçlü bir alternatif haline getirebiliriz. Tabii bu, çok fazla tartışma ve yoğun bir çalışma gerektirecektir. Ve aynı zamanda çatışmalar ve felaketlerle çalkalanan bir dünyaya karşı doğru bir yönelim belirlemeyi de gerektirir.

Bu durum, benim için büyük Rus devrimci Vladimir Lenin tarafından özetlenmişti. Romanyalı sosyalist Valeriu Marcu, daha sonra onunla Birinci Dünya Savaşı sırasında Zürih’te henüz adı sanı duyulmamış bir sürgünken görüştüğünü anlatmıştı. Büyük emperyalistler arası kıyımın, bizzat kapitalist sisteme karşı devrimci bir mücadeleye nasıl dönüştürülmesi gerektiğini açıkladıktan sonra Lenin, Marcu’ya şunları söylemişti: “İnsan asla yeterince radikal olamaz; yani insan her zaman gerçekliğin kendisi kadar radikal olmaya çalışmalıdır.”

Bu tespit son derece doğru görünüyor. Marx’ın da gösterdiği gibi, kapitalizm başlı başına devrimci bir sistemdir. Kâr arayışı içinde sürekli kendini dönüştürerek mevcut kurumları ve uygulamaları altüst eder. İşte bu yüzden bugün Starmer ve AB’deki müttefikleri bu kadar zayıflar. Aşırı sağı yenmek için mevcut sistemi savunmayı reddederek ona karşı durmalı, sistemin zayıflıklarını bulup bunları kullanmalıyız.

son yazıları

Trump'ın ABD'nin gerilemesine karşı yeni stratejisi
Reeves, hakkında çıkan yalan iddiaları nedeniyle çöküşün eşiğinde
Yolsuzluk skandalı sonrası Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky zor durumda

ilginizi çekebilir

ekran-goruntusu-2025-12-15-194612
“Bondi sahilindeki saldırı, Filistin hareketini karalamak için bir bahane olamaz”
izm-09-12-2025-izbb-isciler-eylem3-1920x1080
Antikapitalist Çalışanlar: İzmir Büyükşehir işçisi yalnız değildir!
WhatsApp Image 2025-12-13 at 13.57
“Barışın öznesi değil, ta kendisiyiz”