21. yüzyılın koşullarında yaşayan her emekçi mutsuz. İklim krizi, berbat sonuçlarıyla karşımıza dikildi. Nükleer silah kullanma tehditi, küresel siyasetin içinde yeniden belirdi. Dünya nüfusunun önemli kısmı yoksulluk içinde. Cinsiyet eşitsizliği gibi ırkçılık ve faşizm de kol geziyor. Bazı ülkeler ekonomik iflaslarını duyuruken, Türkiye’nin aralarında bulunduğu bir dizi ekonomi uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. Burjuva demokrasisinin sınırları daralırken otokratik rejimler varlık buluyor.
Her gün kapitalizmin yarattığı felaketlere sahne olan dünyada başka şeyler de oluyor. Son olarak İran’da baş gösteren büyük mücadele dalgasında olduğu gibi son yirmi yılda pek çok ülkede politik devrimler, sosyal ayaklanmalar, grevler ve militan protestolar gelişiyor. Bunlar kimi zaman kanla, kimi zaman darbelerle batırılsa da dipten gelen mücadele dalgaları müesses nizam tarafından engellenemiyor.
Rus işçileri, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birinde, zorlu koşullarda kendi iktidarını kurmayı başarmıştı.
Tarihte zafere ulaşan ilk işçi devriminden bu yana 105 yıl geçti. Bugün kapitalizmi yıkmak isteyenler, 1917 Ekim Devrimi’nden nasıl dersler çıkarabilir?
Zorlu koşullar
Rus devrimci sosyalist Vladimir Lenin, kapitalizmi bir zincire benzeterek, bu zincirin en zayıf halkası kadar güçlü olabileceğini düşünüyordu.
100 yıl önce küresel kapitalizmin zayıf halkası, Rusya’ydı. 1914’teki I. Dünya Savaşı, Bolşevik ve enternasyonalist azınlık dışında, tüm politik akımlar tarafından coşkuyla karşılanmıştı. İşçi sınıfı tarafından desteklenen sol partiler ise şovenizm rüzgarına kapılmıştı.
Çarlık, o güne dek kurulan en baskıcı yönetimlerden biriydi. Lenin’in deyimiyle “otokratik bir polis devletiydi.” Devrimci partiler, 1905 devriminin yarattığı geçici durum dışında açıktan örgütlenemiyordu. Savaş yönetimi ile birlikte tüm haklar askıya alındı. Milliyetçi histeriye kapılan kitleler başta bu savaşın kendi savaşları olduğunu düşündü.
Bu koşullarda savaşa karşı mücadeleye atılan, bunu hem fabrikalarda hem askeri birlikler içinde yaygın olarak gerçekleştiren Bolşeviklerin işi çok ama çok zordu.
İşçiler için de hayat zordu. Zorunlu askerliğe alınmayanlar savaşın ihtiyaçları için fabrikalarda çalışıyordu. Savaş tüm ekonomiyi tahrip ederken büyük şehirlerde kıtlık ve açlık krizleri yaşanıyordu.
Bu koşullara bakan pek çok kişi Rusya’da değişimin çok uzak olduğunu düşündü. 1916 yılının sonunda, sürgündeki Bolşeviklerin toplantısında konuşan Lenin devrimin uzak bir gelecekte mümkün olabileceğini söylemişti.
İki ay sonra despot Çarlık devleti, başını kadınların çektiği işçilerin kendiliğinden ayaklanması ile yıkılacaktı.
Marx, krizlerin devrimci olasılıkları bağrında taşıdığını söylerken, işçi sınıfının devrimci potansiyellerine bakıyordu. Bir tarım ülkesi olan Rusya’da büyük şehirlerde yoğunlaşan sanayi, ekonominin belkemiğiydi. Buralarda çalışan işçiler, ekmek ve adalet taleplerini kazanmak, korkunç savaşı durdurmak için üretimden gelen güçlerini kullanarak, despot devlete son verdiler.
Mücadele değiştirir
Yüz yıl önce bugünkü yaygın eğitim yoktu. Üniversiteye gidebilenler nüfusun çok küçük bir azınlığıydı. Rus işçilerinin çoğunluğunun eğitimi ilk öğretim, okuma-yazma öğrenmek ile sınırlıydı.
Rus işçi kitleleri dindardı. Hakim ortodoks inancın yanı sıra aralarında bir çok farklı cemaatin üyeleri de vardı.
Rus milliyetçiliği, anti-semitizm ve cinsiyetçilik işçi sınıfının saflarında yaygın görüşlerdi.
1917 yılı Şubat’ında Çarlık rejimine son veren ve ekim ayında kendi doğrudan örgütlenmeleriyle iktidar olan Rus işçi sınıfı bunu nasıl başardı?
Maddi koşulların değiştirilmesi için verilen mücadelede, cahil ve kaba görülen işçi kitleleri değişir. 1917 deneyimini müthiş kılan, sıradan insanların devrimci mücadele içinde değişimidir.
Bugünkü işçi sınıfına bakıp, ‘bunlardan hiçbir şey olmaz’ diyenlerin görüşü her seferinde yanlış çıkmaya mahkumdur.
Devrimci partinin gerekliliği
1917’de Rusya’da gerçekleşen devrim, dünya devrimi dalgasının ilk adımıydı. 1918’de Almanya’da, 1919’da Macaristan’da, 1921’de İtalya’da, 1923’te yine Almanya’da, 1927’de Çin’de de işçi sınıfı ayaklandı. Fakat bu ayaklanmaların her biri başarısız oldu.
Başarısızlıklarının nedeni, Rus işçi sınıfının sahip olduğu Bolşevik Partisi gibi bir araca sahip olmamalarıydı. Mevcut parti ve liderlikler, Bolşevik partisinin mücadele içinde işçi sınıfını birleştirmek ve kazanmak için hayata geçirdiği yönetimi izleyemedikleri ya da izlemeyi reddetikleri için dünya devrimi yenildi.
Tek bir ülkeye sıkışan Rus devrimi de Stalinizm tarafından boğazlandı.
1917 yılındaki büyük toplumsal krizin içinde Lenin ve Troçki’nin liderliğindeki Bolşevik Partisi olmasaydı, diğer siyasi liderliklerin istediği olacaktı: Savaşın devamı, devrimin bastırılması, burjuvazinin kendi düzenini kurması.