İran’da şah rejimine karşı yükselen sesler asıl olarak yoksulların, işçilerin, ezilenlerin sesiydi. Büyük şehirlerde ve kırsal alanda halk çok ağır yaşam koşullarına sahipti, ülkenin petrolden kaynaklanan büyük servetlerine rağmen halkın yaşam standardı son derece düşüktü.
1970’li yılların ortalarında İran’da toplumsal muhalefet giderek yükselmeye başladı. 1976 yılında Tahran’ın özellikle güney bölgelerini kaplayan gecekonduların yıkılacağı ilan edildiği zaman, halk büyük bir direniş başlattı. Şah rejimine karşı siyasi talepler de içeren bu direniş, kısa bir süre son kazanımla sona erdi, ancak yerini işçi sınıfının örgütlü direnişine bıraktı.
Aynı yıl pek çok fabrikada işçiler grev yapmaya başladılar. Özellikle petrol sanayinde yaşanan grevler, yine bugün Ortadoğu devrimlerinde görüldüğü gibi sadece yerel egemenleri değil, başta ABD olmak üzere fosil yakıt kullanımının ekonomileri üzerinde büyük rol oynadığı emperyalistler de endişelenmeye başladılar.
Grevlerin giderek yayılması ve bağımsız işçi komitelerinin kurulması üzerine Şah baskıyı iyice artırdı. Ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Bu karar işçilerin mücadelesini daha da yükseltti. İşçi konseyleri pek çok fabrikanın özyönetim aygıtlarını oluşturdu.
Sonunda 1979’da işçiler ve ezilenler silahlanıp sokakları ele geçirdiğinde, Şah ülkeden kaçmak zorunda kaldı. İran’da kısa bir süre için ikili iktidar dönemi yaşandı. Bir yandan binlerce işçinin oluşturduğu konseyler, öte yanda da Humeyni ve mollalar vardı. Humeyni iktidarı ele geçirmek için işçi konseylerinin yetkilerini kısıtlamaya kalktığında, başta TUDEH ve Halkın Mücahitleri olmak üzere sol örgütler seslerini çıkarmadılar.
Stalinizmin aşamalı devrim stratejisi, İran devriminin 1 Nisan 1979’da Humeyni iktidarının İslam Cumhuriyeti’ni ilan etmesinde ve işçi hareketini boğmasında önemli rol oynadı.