Ortadoğu’da yeni dönem ve Kürdler

14.03.2016 - 08:35
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Cenevre görüşmelerini ilerletmek amacıyla 27 Şubat’ta başlatılan Suriye ateşkesinin hemen akabinde uluslararası kamuoyunda yeni senaryolar tartışılmaya başlandı. Suriye ve Irak’ın Sykes Picot anlaşmasıyla ile çizilen sınırlarının geleceği ve değişme olasılığı.

Türkiye ve İran’ın sınırların değişmesine göstereceği refleks bunu neredeyse imkânsız kılıyor. Aynı zamanda böylesine bir gelişmeyi küresel güçlerin yönetebilme kapasitelerinin ve becerilerinin düşüklüğü de önemli bir mani.

Ancak, artık Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak da çok kolay bir şey değil. Her iki ülke de fiili bölünmüşlük söz konusu. Buna yerel ve uluslararası arenada meşruiyet kazandırma süreci işletiliyor.

Abdullah Öcalan, İmralı Notları kitabındaki “ Artık Suriye Kürdlerini merkezi hükümetin içinde kimse eritemez” sözleriyle Ortadoğu’da yerinden oynayan taşların, eski yerlerine yerleştirilme çabasının beyhude bir iş olduğuna işaret ediyor.

Kürdistan Bölgesel Yönetim (KBY) Başkanı Mesud Barzani’nin geçen hafta partisinin kadro eğitimi toplantısının açılış konuşmasında sarf ettiği “Ne İran’a konuşmaya giderim, ne de Ankara’ya gidip onların istediği gibi konuşurum. Amerikalı yetkililere de söyledim, biz Kürdler kendi davamızın sahibiyiz. Bağımsızlık için ya hep birlikte yok olacağız ya da kanımızı bu kez bağımsızlık için dökeceğiz.” sözleri farklı ihtiyaçtan kaynaklı iç kamuoyuna yönelik mesajdır. Ancak hiçbir biçimde bununla sınırlı değildir. Bu konuşmanın uluslararası camiada revaçta olan farklı senaryolara yönelik boyutunu görememek siyasetten bihaber olmaktır.

Bunca yaşanmışlıklardan sonra bölgede bütün taşlar yerinde oynadı. Bunları eski yerlerine yeniden yerleştirme şans ve imkânı artık hiçbir biçimde kaldı. Yerel, bölgesel, uluslararası aktör ve güçlerde ciddi değişiklikler ve alt üst oluşlar yaşandı.

Rus, Türk ilişkisinin görünür gelecek eski gibi olma ihtimali söz konusu değil. İlişkilerin normalleşmesi oldukça uzun zaman alacağa benziyor. İki ülke arasında büyük çıkar çatışması yaşanıyor.

Suriye’de yaşananlardan sonra Türkiye-ABD ilişkilerini de eskiden olduğu gibi “stratejik ortak” olarak iki ülke açısından da sürdürmenin zemini büyük ölçüde yıprandı, koşulları değişti. 1 Mart tezkere vakasının yarattığı tahribatı giderme çabaları 2014 Ekim’de Kobani’nin IŞİD tarafından işgali girişimi sırasında tökezledi. Türk hükümeti, ABD’nın bir kez daha Türkleri değil Kürdleri “tercih” ettiğini gördü. Bu yıl Türkiye’nin PYD mevzilerine top atışı yapmasıyla makas daha da açıldı. Artık her iki ülkede de “bu nasıl strateji ortaklık” sorusu sorulmaya başladığını görüyoruz.

Son bir hafta içinde ABD yetkilileri PYD/PKK konusundaki açıklamalarıyla, Türkiye ile yükselen gerilimi düşürmeye yönelik frene bastılar. Ancak bununla birlikte ABD’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu çıkışına mesafeli duruşu, “ABD Kürdleri satıyor” veya “Kürdler için ABD garanti değil” gibi yorumlara yol açtı. Özellikle son günlerde gelişen PYD, Rusya ilişkileri ve ABD’nin PYD ile ilişkilerini salt IŞİD’e karşı mücadele ile sınırlaması bu türden yorumları güçlendiriyor. Bu yaklaşım, Kürdlerin haklarını ve kendi özgün amaçlarını tali konuma itmektir. ABD’nin önündeki başkanlık seçim sonuçları, Kürdlerle ilişkisini de büyük ölçüde belirleyecek. Bu açıdan beklide bütün kartlar yeniden karılacak.

Bütün bunlar bölgeyi bugüne kadar olduğundan çok daha çetin ve karmaşık bir sürecin beklediğini gösteriyor. Kürd - ABD ilişkisi bozulsa da, sürse de kaybedecek ülkelerin en başında Türkiye yer alıyor. Çünkü Türkiye çözüm sürecini bitirerek Öcalan tarafında bu durumun panzehiri olarak önerilen tarihsel Türk, Kürd ittifakının fırsatını kaçırdı. Üstelik de toplumdaki Kürd karşıtlığını tavan yaptıran bir siyaset güderek ve barışın önüne yeni barikatlar kurarak. Bölgede siyasal kırım yaparak.

Hakan Tahmaz

(BasNews)

Bültene kayıt ol