Zergele katliamı

04.08.2015 - 09:11
Atilla Keskin
Haberi paylaş

Med-Nuçe televizyonunda Zergele köyünün bombalanmasından sonra yayınlanan resimleri görünce irkildim.

Ölenlerden birisinin İranlı Kürtlerden Necip olduğu söyleniyordu.

Birkaç hevale sordum. Duyduklarım doğru muydu?

Resimlere dikkatle bakıyor, bu konuda yazılanları dikkatle izliyorum.

Artık şüphem yok.

Bu köy, benim Kandil ziyaretimde birkaç gün kaldığım köy.

Kandil'in ortasından geçen asfalt yola yakın olan, karşısı sarp dağlar, dibinde küçük bir derenin aktığı, kimi evlerinin çok eski, kimi evlerinin yeni olduğu, evlerin bahçelerinde nar ağaçlarının olduğu bu köyü biliyorum.

Necip'i ise çok iyi tanıyorum.

İran'dan gelmiş bir yurtsever Kürt. Karısı ve üç çocuğuyla İran'dan kaçıp Kandil'de kendisine yepyeni bir hayat kurmuş olan, arı gibi çalışkan, sevecen bir insan.

Karısı Azeri olduğu için evde herkes Türkçe de konuşabiliyordu.

Evlerinde kaldığım günler, Necip erkenden bakkal dükkânına gidiyor. Karısı iki oğlunu tertemiz giyindiriyor, birlikte kahvaltı yapıyoruz ve çocuklar okula gidiyor.

Beni de hevaller her gün kapıdan alıp farklı kamplara götürüyor.

Necip genellikle akşamları geç geliyor. Ekmek kavgası. Dükkânında geç vakit alışverişe gelen köylüleri bekliyormuş. Fırsat buldukça İran ve İran Kürtleri hakkında sohbet ediyoruz.

"Mollaların rejimi Kürt gerillalarına ve onlara yardım ettiğini düşündüğü halka karşı çok acımasızdır" diyor. "Çok kısa bir yargılamadan sonra insanları idam ediyorlar" diye ilave ediyor. "Bu molla rejimi, astıklarının ip parasını, eğer morgda kalmışsa morg parasını bile akrabalarından alır."

Necip de gerillalara yardım etti diye aranmaya başlanmış. "Yakalansaydım kesin idam edilirdim" diye gülerek anlatıyordu.

Necip'in en küçük çocuğu üç yaşlarında, Faraşin isimli bir kız. "Faraşin'in Kürtçe bir anlamı var mı?" diye soruyorum.

"Yayla, ferahlık, refah demektir" diyorlar.

Burası bir köy evi. Ama tuvaleti, banyosu tertemiz bir köy evi. Evin avlusunun bir köşesine nane, maydanoz gibi baharatlar ekilmiş. Kimi günler akşam yemeklerini bu evde yedim. Her sofra kuruluşunda yeşillikler de vardı.

Köydeki evlerin önünde küçük bir şose yol var. Çocuklar bu yolda komşu çocuklarıyla oynuyor. Koyunlar, inekler, sabah erken karşı tepelere tırmanan keçiler. Tipik bir köy burası.

Biraz ilerde asfalt ve asfaltta birkaç kilometre yürürsen Kandil Belediyesi'ne ve hastahaneye geliyorsun.

Necip'in bakkal dükkânı da asfaltın kenarında. Biraz ilerde taş yığınları var. Bu yığıntı, Necip'in ilk dükkânıymış. Türk uçakları bombalamış.

"Bombalama geç vakit yapıldığı için Allahtan içeride kimse yoktu" diyor Necip. "Çoluk çocuk çalışıp şimdiki dükkânı yaptık."

Genelkurmay'ın yaptığı açıklamayı okuyorum:

"Irak kuzeyindeki ve yurt içindeki PKK'ya ait hedefler, çok titiz bir çalışma sonucunda, görüntülü verilere dayalı olarak teyit edilmiş şekilde, ehil personel tarafından belirlenmektedir. Basında yer alan iddia yeniden değerlendirilmiş, vurulan hedefin köy olmayıp bölücü terörristlerin barınma alanı olduğu, bombanın tesir alanı içinde ve yakınında sivil yerleşim alanı bulunmadığı belirlenmiştir."

Dışişleri Bakanlığı ise "Hava harekâtı sırasında PKK kamplarının yanı sıra sivil kayıpların da meydana geldiği yönündeki haberler üzüntüyle karşılanmış ve haberlerde ileri sürülen iddialar hakkında inceleme ve araştırma başlatılmıştır" demektedir.

Bu satırları yazmaya başlamadan önce (3 Ağustos 2015 saat 10.00) NTV'de Bülent Arınç'ı dinliyorum. "Türk uçaklarının sivil alanları bombaladığı şeklindeki haberler PKK'nın iğrenç bir yalanı, spekülasyonudur" diyordu.

Oysa sadece Med-Nuçe'deki görüntüleri izlemek bile bu bombalamanın sivil hedeflere yönelik yapıldığını belirlemeye yeterlidir. Ama yalan ve riyayı meslek edinmişler, bu görüntüler için de foto-montaj derlerse hiç şaşmamak gerekir.

Bu bombalama bir insanlık suçudur ve bu suçu işleyenler er-geç, muhakkak yargılanacaklardır. Eğer yalandır, PKK propogandasıdır demekte ısrar ediyorsanız, yapacağınız basittir. Bir uluslararası gözlem heyetini bu köye gönderir, inceleme yapılmasını sağlarsınız.

Günlerdir artık vicdanı, insafı, adaleti olmayan devletin sözcüsü durumuna gelmiş yayın organlarında kaç yüz PKK'lının öldürüldüğünü okuyoruz. Rakamlar farklı olsa da 280-300'e kadar çıkıyor.

Kandil artık bilinmeyen, çok gizemli bir coğrafi alan değil. Silahların konuşmadığı son iki senede, Türkiye'den ve dünyadan onlarca gazeteci, yayın organı, sivil toplum kuruluşu Kandil'i ziyaret etti. Kandil, Kuzey Irak'taki bir arazi. Kilometrelerce büyüklükte, içinde köyleri, yaylaları olan bir yer.

Gerillalar da bu alanda barınmaktadır. Ama Kandil'i gezenler bilir, gerillalar hiçbir şekilde halkın yerleşim alanlarında kalmamakta, sivil halkın zarar görmemesi için çok titiz davranmaktadırlar. Onlar kendilerinin yaptığı yeraltı barınakları veya kayalara oydukları mağaralarda kalmaktadırlar. Bu nedenle de, uçaklarla yapılan sayısız saldırının gerillaya verebildiği zarar yok denecek kadar azdır. PKK dünyadaki en uzun gerilla mücadelesini veren örgütlerden birisidir. Ve uçak saldırıları karşısında ne yapılması gerektiğinde çok fazla tecrübe kazanmıştır. Daha öncekilerde olduğu gibi bu saldırı da PKK'ye ciddi bir zarar veremeyecektir.

Son olarak; keşke benim aldığım bilgiler yanlış olsa, güzel insan Necip'in ve yedi Kürt köylüsünün ölmesi, on beşinin de yaralanması haberleri doğru olmasaydı...

Keşke dünyalar güzeli Faraşin, ağabeyleri, anneleri, babaları Necip'in arkasından ağlamıyor olsalardı.

Ne yapılırsa yapılsın, umudumuz yeşerecek, bu acılı topraklara barış gelecektir.

Atilla Keskin

Bültene kayıt ol