22 Eylül 1922: Mustafa Kemal “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” dedi

22.09.2015 - 07:50
Haberi paylaş

Mustafa Kemal, 22 Eylül 1924 tarihinde Samsun'u ziyaret etti. Burada Ticaret Mektebi'nde verilen bir çay davetine katıldı. Etrafını okulun öğretmenleri ve eğitimciler sarmıştı. Mustafa Kemal, bir konuşma yaparak, hayatta en gerçek yol göstericinin ilim, fen olduğunu, bunun dışında bir yol gösterici aramanın cehalet, gaflet ve dalalet olduğunu söyledi. Oysa bir süre sonra bizzat kendisi bilim dışı teorileri büyük bir heyecanla ortaya caktı.

Cumhuriyetin kurulduğu dönemde ülkedeki tek üniversite, İstanbul'da bulunan Darülfünun'du. Mustafa Kemal'in 15 yıllık iktidarı süresince, sonradan İstanbul Üniversitesi'ne dönüştürülecek olan Darülfünun'a eklenen tek fakülte, 1936 yılında kurulan İktisat Fakültesi oldu. Bunun dışında yeni bir üniversite kurulmadı. Ancak Ankara'da açılan Hukuk ve Dil-Tarih-Coğrafya Yüksek Okulları ile Yüksek Ziraat Enstitüsü, Ankara Üniversitesi'nin öncülü olarak görülebilir.

Hayatta en hakiki yol göstericinin ilim olduğunu söyleyen Mustafa Kemal, tek bir üniversite veya yüksekokul kurmadan, 1933 yılında Darülfünun'da büyük bir "reform"a girişti. II. Abdülhamit tarafından 1900 yılında kurulan Darülfünun, en parlak dönemini 4600 öğrenciye ulaştığı 1913-14 yıllarında yaşadı. 1933 yılında ise "reform" adı altında pek çok profesörün görevine son verildi, eğitim kadrosu neredeyse tümüyle değişti, Darülfünun İstanbul Üniversitesi'ne dönüştürüldü.

Darülfünun'da yapılan "reform"un eğitim ve öğretimin kalitesizliği, derslerin pratikten ziyade teoriye yönelik olması, başvuru kaynaklarının sınırlı olması, laboratuarların pek az sayıda olması gibi bu güne dek çözülememiş, hatta giderek büyüyen sorunlara bağlı olduğu bir gerçektir. Ancak profesör kıyımının asıl nedeni, Mustafa Kemal'in 1930'lu yılların başında benimsediği Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Tezi gibi bilim dışı düşüncelere, ayrıca harf "devrimi"ne şüpheyle yaklaşmaları olmuştu.

Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil tezi, bilindiği üzere Türklerin dünyanın en eski ve köklü milleti olduğunu, uygarlığın dünyaya Türkler eliyle yayıldığını, bütün dillerin kökeninin de Türkçe olduğunu ispat etmek amacıyla üretilmişti. Bilimsellikle hiçbir ilgileri yoktu; tümüyle emir-komuta zinciri içinde var edilmişlerdi. Darülfünun profesörleri bilim dışı bu tezlere dudak bükmüşlerdi. 1932 yılında düzenlenen Türk Tarih Kongresi'nde bazı hocalar resmi dil ve tarih tezlerini eleştirmek cüretinde bulundular. Mustafa Kemal'in ilgisi ve desteğiyle yürütülen ve hükümetin kültür politikası halini alan bu iki görüşün üniversitede destek bulmaması bir yana, bir de eleştirilmesi Ankara'da şiddetli bir tepkiye neden olmuştu.

Harf "devrimi"nin bir milleti köklerinden kopartmak olduğunun da iddia edilmesi, Darülfünun'un sonunu getirdi. Yerine kurulan İstanbul Üniversitesi, daha sonra Ankara Üniversitesi ve diğer üniversitelerin birinci amacı, memlekete "Atatürkçü" gençler yetiştirmek oldu. Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Tezi bir süre sonra saçmalıkları nedeniyle rafa kaldırıldı, ancak üniversitelerin esas işlevi egemen ideolojiyi öğrencilere aktarmak olarak kaldı. Bilimsellik ezberciliğin, sıradanlığın ve yalanın adı oldu.

Atatürk tarafından kurtarılma talihini yaşayamamış başka ülkelerde üniversiteler eğitim hedeflerini bilimsel düşünme yeteneği bulunan kuşaklar yaratmak olarak açıklarken, Türkiye'de üniversitelerin "Atatürk ilke ve inkılaplarına" bağlı öğrenciler yetiştirmeyi kendisine hedef olarak seçmesi bile egemenlerin bilimsel düşünceden ne anladıklarını, ya da ne arzuladıklarını ortaya koyuyor.

Bültene kayıt ol