Suriye Devrimi'nin düşmanları ve iliştirilmişlik üzerine

29.07.2018 - 13:18
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Gazete Duvar’da yıllardan beri Suriye Devrimi’ni sadece cihatçı-karşı devrimci grupların isyanı olarak gösterip Baas rejiminin katliamlarını meşrulaştıran yazılar yayınlanıyor. Bunların büyük bir kısmı Fehim Taştekin ve Musa Özuğurlu tarafından yayınlanıyor. Bu iki ismin çarpıtmalarına karşı devrimi savunmak Marksistler için önemli. O nedenle bu yazıda hem iki devrim düşmanı gazeteciye, hem de özellikle Özuğurlu’nun son yazısında dile getirdiği devrim ve sınıf bilincini çarpıtmalarına yanıt verilecek.

Başlamamız gereken nokta şurası: Bir ülkede yaşananları analiz edebilmek için Musa Özuğurlu’nun iddia ettiği gibi orada yaşamış olmak veya gitmek mi gerekiyor? Bu elbette saçma olurdu ama Özuğurlu bu saçmalığı dile getirebiliyor çünkü öfkeyle kaleme aldığı yazıda somut tahliller üzerinden değil; kendisinin ve Taştekin’in oraya gittiğini, devrimi savunan sosyalistlerin ise masa başından yazdıklarını söyleyerek tartışmada üstünlük sağlamaya çalışıyor. Öyleyse bu argümana iki noktadan yanıt verelim. Birincisi, Marx’ın Fransız üçlemesine bakarsanız, 1789, 1848 ve 1871 devrimlerini en iyi analiz eden kişi olduğunu görürsünüz. Oysa 1848 devriminin bir kısmı hariç hiçbirinde orada bulunmuyordu. Bu devrimlerin içerisinde yer alanlardan ise daha iyi bir analiz yapabilen çıkmadı. Bugün Türkiye’de yaşananları farklı partilere üye olan insanlara soran bir yabancı olsa bambaşka tahliller duyacaktır. Yani aynı yerde yaşayanlar, birlikte dahil oldukları olayları aynı şekilde yorumlamadıkları gibi, hiç o ülkede bulunmayanların da o ülkeye dair başarılı analizler yapamayacakları doğru değildir. Dolayısıyla Suriye’de yaşananları anlamak için oraya gitmek gerektiği argümanı bir safsatadan ibarettir.

İkinci olarak Suriye devrimini savunan Suriyeli ve Ortadoğulu Marksistlere bakmak gerekir. Özuğurlu ve Taştekin’in en ufak bir Marksizm bilgisine sahip olduklarına dair elimizde hiçbir veri yokken, on yıllardır diktatörlükler altında devrim mücadelesi veren sosyalistlere bakmak önemli. Ancak burada bir kez daha aynı ülkede yaşayan herkesin aynı analizi yapmadığı gerçeği karşımıza çıkıyor. Ortadoğu coğrafyasının “komünist” partilerinin çoğu diktatörlüklerin destekçisi durumundadır. Hatta Mısır Komünist Partisi gibi zamanında Rusya’dan gelen emirle kendilerini çözüp diktatörün partisine katılmışlıkları dahi var. Fakat bunların dışında rejimlere karşı devrim mücadelesi verenler de var ve bu Marksistler dünyaya Suriye devrimini anlatmak için önemli eserler de yazdılar. Hemen birkaçına yer verelim; hayatının önemli bir bölümünü Suriye’de geçiren Filistinli Marksist Salameh Kaileh, 2014 yılında “A True Revolution: Marxist perspective on the Syrian uprising”¹ (Gerçek Bir Devrim: Suriye Ayaklanması Üzerine Marksist Perspektif) kitabını kaleme aldı, 2016 yılında ölen ve hayatı boyunca İslamcılık ve din ideolojisine karşı kitaplar yayınlamış olsa da ölümüne kadar Suriye devrimini savunan Suriyeli sosyalist Sadiq al-Azm², hayatının 16 yılını Suriye rejimin zindanlarında tutuklu bir devrimci olarak geçiren sosyalist Yassin al-Haj Saleh³, Suriyeli sosyalist Joseph Daher⁴, Suriyeli-Alevi Marksist ve Devrimci Sol Akım üyesi Ghayath Naisse.⁵

Beyaz Miğferler, Suriye Devrimi ve iliştirilmiş bir gazeteci olarak Fehim Taştekin

Bu kadar Suriyeli sosyalist sanırım Özuğurlu’nun “masa başı yazarlar” argümanını çürütmeye yetecektir ama burada üzerinde durulması gereken bir nokta daha var. Nasıl oluyor da Suriye’deki devrim üzerine Suriye solunda tam tersi analizler de yapılabiliyor, ya da kendisine sosyalist diyen birçok örgüt rejimin üniforması ile devrime karşı savaşıyor? İşte bu noktada devreye gerçek Marksist gelenek ile Stalinizm arasındaki ayrım giriyor. Dünya Stalinist solunun önemli bir kısmı, Suriye devriminde rejimden yana tavır aldı. Bu bir tesadüf değil. Stalinizm basitçe Marksizm içerisinde bir eğilim değildir. Stalinizm bir egemen sınıf ideolojisidir ve devletçidir. Dünyaya ezilenlerin gözünden bakmaz. Stalinizmin devrim anlayışı mutlak bir parti liderliğini gerekli kılar, eğer ortada bir komünist parti liderliği yoksa, o devrim, devrim değildir. Ayrıca anti-kapitalist olmayan bir anti-emperyalizm analizine sahip olması dolayısıyla, ABD karşıtı birçok baskıcı, kapitalist rejimi desteklemekten geri durmaz. Öte yandan dünya Troçkist hareketinin büyük çoğunluğu ise Suriye devrimini savunuyor. Örneğin Arjantin’de 1 milyondan fazla oy alan Izquerda Socialista⁶ Suriye devrimini savunan çok sayıda dayanışma gösterisi düzenledi ya da Uluslararası Marksist Eğilim’in Ortadoğulu üyeleri Suriye devrimini savunan çok sayıda makale kaleme almışlardı⁷. Hatta Türkiye dahil dünyanın dört bir yanından çok sayıda sosyalist parti devrime olan desteklerini ilan etmişlerdi.⁸

Tüm bunları anlatmamın nedeni, Suriye devrimini karalamaktan başka bir işe yaramayan Gazete Duvar’ın yukarıda ismi verilen gazetecilerinin, Suriye solunun ve dünya solunun tamamının kendileri gibi düşündüğünü zannetmesi. Bu nedenle Özuğurlu, devrimci Marksistlere “iliştirilmiş Marksistler” diyebiliyor çünkü Suriye’de yaşananların dünya Marksistleri arasında önemli bir tartışma konusu olduğunu bilmiyor.

Devrim ve sınıf bilinci

Şimdi gelelim bu iki devrim ve işçi düşmanı yazarın, devrimden ve sınıf bilincinden ne anladığına. Öncelikle devrimin bir tanımını yapmak gerekiyor ki, kişisel görüşlerimize göre bazı devrimleri savunup bazılarını savunmamazlık etmeyelim. Devrimleri politik ve sosyal devrimler olmak üzere ikiye ayırmak mümkün. Politik devrimlere tarihte çok fazla rastlarız, hatta bunlar yenilmiş olsalar bile devrimci kalkışmalar olmaları nedeniyle tarihe devrim olarak geçerler. Örneğin; 1848 Devrimleri, Osmanlı’nın 1908 Devrimi, kaybedilen Alman Devrimi (1919-1923), 1968 Devrimleri, ve son olarak 2011’de başlayan Ortadoğu Devrimleri politik devrimlerdir. Sosyal devrimler ise üretim ilişkilerini ve berberinde sınıf ilişkilerini altüst eden devrimler olarak çok daha az sayıdadır; 1789 Fransız devrimi ve Sovyet Devrimi gibi. Ancak bütün devrimlerin ortak yönü birer süreç olmalarıdır. Bir süreç olarak devrim, inişler ve çıkışlardan oluşur. Sovyet devrimi örneğin; 1905 devriminden, yenilgisinden, 1917 Şubat Devrimi’nden, Temmuz Günleri’nde yaşanan erken bir ayaklanmadan ve hemen ardından yaşanan Kornilov darbesinden ve sonucunda Ekim Devrimi’nden oluşan bir süreçtir. 1905 yılında Papaz Gapon⁹ liderliğinde dev haçlar taşıyarak Çar’a mektup vermek için yürüyen dindar ve düşük eğitimli işçiler, tüm bu süreçte politik olarak olgunlaşır, deneyim kazanır ve solculaşır. Yani Özuğurlu’nun zannettiği gibi işçiler sokağa komünist oldukları için ve devrim yapmak için çıkmazlar bir anda.

Marks’ın Alman İdeolojisi’nde dediği gibi, devrim sadece iktidarı almak için değil, işçilerin “çağların pisliğinden arınması için” de gereklidir. Muhafazakâr, dindar, devletçi, milliyetçi işçiler mücadele içerisinde karşılarında devleti, dini kurumları, milliyetçileri gördükçe değişmeye başlar. Yani bilinç, öncesinde değil mücadele içerisinde oluşur. Ancak hareketin zafere ulaşabilmesi için öncü işçiler arasında örgütlenmiş olan devrimci partilere de ihtiyaç vardır ki Suriye’de en büyük eksik buydu. Devrimi silahlı mücadele yerine genel grevlere yönlendirebilecek devrimci bir odağın eksikliği, devrimin iç savaşa girmesine ve cihatçı-karşı devrimci grupların yükselmesine neden oldu. Ancak bu durum sosyalistlerin rejimden yana tavır almaları için hiçbir zaman bir gerekçe olamaz.

Troçki, Rus Devrimi'nin Tarihi kitabında devrimi şöyle tanımlıyordu: “Devrimin en tartışma götürmez özelliği, kitlelerin tarihsel olaylara doğrudan müdahalesidir… Devrimin tarihi, her şeyden önce, kendi kaderlerinin karara bağlandığı sahaya kitlelerin aniden dalmalarının öyküsüdür.

Devrim öncesinde, toplumun, üstünde taşıdığı devlet ve hükümet gibi kurumları daima olagelmiş ve olacak olan şeyler gibi gördüğünü belirttikten sonra şu cümlelerle devam eder: “Fikirler ve toplumsal ilişkiler, bir tufan gibi kopup gelene kadar, yeni nesnel koşulların tarihsel bakımından gerisinde kaldığından, devrim sırasında sıçrama yapan fikirler ve coşkular, polis kafasıyla bakıldığında, basitçe “demagogların”ın işi gibi görünür.

Bu satırlar kitlelerin devrim sürecinde nasıl bir bilinç sıçraması yaşadığını anlatıyor. Burada polis kafasıyla bakanlar dediği, devrimi terör ve kaos olarak görenlerdir. Biz ona devrim karşıtı gazetecileri de ekleyelim. Onlar kitlelerin kendi başlarına harekete geçemeyeceğini, ancak bir merkez tarafından yönlendirilebileceklerini düşünürler ve ajanlar tarafından kurulan Beyaz Miğferler gibi örgütlerden bahsederek komplo teorileri üretirler.

Özuğurlu demiş ki madem işçi devrimi, neden camilerden başladı? Devrimden hiçbir şey anlamayan bir “gazeteci” için ne kadar anlamlı ama bir Marksist için ne kadar anlamsız bir soru! Devrimlerin sınıf karakterini belirleyen şey başladıkları yer değildir ama sosyal bir devrimin başarıya ulaşması için işyerlerinde bitmesi gerekir. Bu anlayış 1968 Devrimlerini de üniversitelerden başladığı için sadece bir öğrenci isyanı olarak görüyor veya Gezi İsyanı’nı bir park meselesinden başladığı için “orta sınıf” isyanı olarak görüyor. Oysa Marksistler, devrimlerin başlangıç yeri veya anı ne olursa olsun, o sosyal patlamaya katılan kabalıkların sınıfsal analizini ve patlamanın sosyal nedenlerine bakarlar. Bu yazı Suriye Devrimi’nin sosyal nedenlerini analiz etmeyecek ama merak edenler Daher’in makalesine¹° veya yukarıda ismini verdiğim Suriyeli Marksistlerin kitaplarına ve yazılarına bakabilirler.

Özetle, sosyal gerçekliğe hangi çerçeveden baktığınız oradan neyi gördüğünüzü belirliyor. Mesela Gezi Direnişi’ne bakıp Türk bayraklarını, “Mustafa Kemal’in askerlerini” görebilirsiniz, Gezi’ye destek veren TÜSİAD üyelerini de görebilirsiniz veya açıkça Gezi direnişine destek veren emperyalist ülke liderlerini de; ya da aynı yere bakıp sesleri daha az çıkmış olsa da LGBTİ’leri, feministleri, beyaz yakalı genç işçileri, öğrencileri ve hareketi sola çekmeye çalışan sosyalistleri de görebilirsiniz. Gerçekliği açıklamaya çalışmak tüm bunların karmaşık birliğini analiz etmeyi gerektirir ama tarafsız olmayı değil. Özgürlük mücadelesinden yana olarak, kitlelerin isyanını ezilenlerin gözünden görmeyi ve yenilse bile o mücadelenin yanında yer alarak, mücadelenin ve yenilginin derslerini çıkarmayı amaçlayabilirsiniz. Aynı şey Suriye devrimi için de geçerlidir. Devrim yoksul işçi ve köylülerin isyanı olarak başlamışken kendinizi ezilenlerin yanında konumlandırıp analizlerinizin merkezine ezilen sınıfları alarak rejimin ve karşı devrimcilerin rolünü açıklamayı seçebilirsiniz. Ya da rejimin eline geçen mahallelere giderek iliştirilmiş gazetecilik örneği sergileyip rejim uçaklarının yarattığı enkazlardan çok cihatçı-karşı devrimcilerin şiddetini anlatıp rejim destekçisi olmayı seçebilirsiniz. Bu iki gazetecinin tercihi de bu yöndedir; devrimin karşısında yer alıp Türkiye kamuoyunda rejimi meşrulaştırmak.  

Özdeş Özbay

[email protected]


1 http://english.ahram.org.eg/NewsContent/18/62/109264/Books/Review/The-Syrian-Revolution-A-Marxist-account-.aspx

2 https://archive.is/20141019010154/http://aljumhuriya.net/en/4485

3 Makale ve kitaplarına buradan ulaşılabilir: http://www.yassinhs.com/

4 Marksist.org’da birçok makalesinin Türkçe çevirisini bulabileceğiniz gibi tüm yazılarına şu siteden ulaşılabilir: https://syriafreedomforever.wordpress.com/

5 Yine Marksist.org’da birçok makalesinin Türkçe çevirini bulabileceğiniz gibi Simon Assaf ile Suriye’deki iç savaş üzerine yaptığı röportajı buradan okuyabilirsiniz: https://rdln.wordpress.com/2016/12/18/war-and-revolution-in-syria-interview-with-syrian-left-activist-ghayath-naisse/

6 Partinin milletvekillerinden ve başkanı Juan Carlos Giordano’nun bu konudaki görüşlerini buradan okuyabilirsiniz: https://pulsemedia.org/2016/12/26/left-wing-argentinian-politician-condemns-international-genocide-in-syria/

7 http://www.marxist.com/in-defence-of-the-syrian-revolution-the-marxist-perspective.htm

8 Suriye Devrimi’ne destek veren sosyalist partilerin bir kısmının listesi buradan görülebilir: http://the-left-with-the-syrian-revolution.blogspot.com/p/organisations.html

9 İlginç bir nokta şu ki Papaz Gapon’un bir devlet ajanı olduğu devrimden sonra ortaya çıkmıştı ancak bunu o dönem bilmeyen Lenin, Gapon hakkında hep olumlu şeyler söylemiştir.

10 https://baslangicdergi.org/suriye-ayaklanmanin-sosyal-kokenleri/

Bültene kayıt ol