Stalin faşizmi yenmedi, ona sebep oldu

30.08.2017 - 06:44
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Son 10 günde ulusalcı örgütlerde (buna sol Kemalistler demek de mümkün) önce Erdoğan'ın "komünistler vatansever değildir" sözüne karşı "esas vatanseverler bizleriz" çıkışları, ardından Troçki'nin Stalinist bir ajan tarafından öldürülmesinin yıl dönümünde Troçki ve Troçkizme sataşan yazıları ve son olarak da Theodorakis’in yazısı üzerine Stalin'in faşizme karşı mücadelesi hakkında yazılar kaleme alındı. Bu üç ayrı tavır aslında tek bir politik merkezden kaynaklanıyor; Stalinizm.

Stalinizmin faşizmi yendiği iddiası tarihsel gerçekleri görmemizi engelliyor. Faşizmin güncel de bir tehdit olduğu günümüzde faşizmin yükselişinde Stalinistlerin oynadığı rolü teşhir etmek ve hâlâ Türk solunun bir kısmında hakim olan yanlış faşizm analizleri, yurtseverlik ve halk kavramları ile hesaplaşmak gerekiyor.

Stalinizmin faşizm tahlili

1928'den itibaren tamamen Stalin'in kontrolündeki Komüntern'in Alman Komünist Partisi'ne (KPD) verdiği direktifler, faşizm üzerine hatalı değerlendirmelere dayanıyordu. Bu dönemde KPD, Stalin tarafından ortaya atılan 'üçüncü dönem' ve 'sosyal faşizm' tezlerinin peşinden giderek döneminin en büyük işçi partisi olan Sosyal Demokrat Parti'yi (SPD) düşman olarak kodluyordu. Komünist Partisi, Almanya'da yükselişteydi ve üçüncü dönem tezi kapitalizmin 1917-1924 ve 1924-1927 dönemlerinden sonra üçüncü döneme, yani proleter devrim dönemine girdiğini anlatıyordu. Sosyal demokrasi de bu dönemde faşizmin ikizi olarak eşit derecede düşmandı ve onunla hiçbir ittifaka girmemek gerekiyordu. Faşizmi yenmek için sosyal demokrasiyi yenmek gerektiği anlatılır olmuştu. Parti lideri Ernst Thälmann, 1930 seçimleri sonrasında kurulan hükümet için "Faşizmin iktidarı Almanya 'da kurulmuş demektir" diyebiliyordu. 1930'da oylarını iki milyon arttıran KPD, toplamda %13 oy alarak %24 oy alan Sosyal Demokrat Parti'nin ve %18 oy alan Nazilerin ardından üçüncü parti olunca “faşizm için sonun başlangıcı” olduğunu ilan etti. Oysa o seçimlerde Naziler oylarını %700 arttırarak dev bir sıçrama yapmıştı.

Sosyal Demokratların Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht gibi komünist devrimcileri öldürmüş ve erken başlayan bir işçi devrimini ezmiş olması, sosyal demokratların hâlâ işçi sınıfının en büyük partisi olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Faşizme karşı mücadelede edilgen kalan Sosyal Demokrat liderliğe karşı mücadele etmek isteyen sosyal demokrat işçileri kazanmak yönünde hiçbir adım atmıyordu KPD.

Diğer yandan faşizm, tekelci sermayenin en saldırgan ve en gerici unsurlarının rejimi olarak görülüyordu. Böylece faşist hareketin örgütlediği kitle tabanı olan küçük burjuvazi görünmez oluyordu. Ekonomik koşulların altında ezilen küçük burjuvazi, işçi sınıfının liderliğinde toparlanabilirdi; ancak KPD faşizmin kitle tabanını küçümsüyordu.

1930'dan itibaren Stalin'in sosyal faşizm tezini terk etmesi, yanlış taktiklere başvurmasını engellemedi. 1931'de Prusya Landtag'ında (eyalet meclisi) referandum için bastıran Nazilere destek verdi KPD. KPD, Sosyal Demokratları bir ültimatomla tehdit ederek eğer derhal kendileri ile birleşik cephe kurmazlarsa Nazilere destek vereceklerini söylediler. Bu, tepeden ve bürokratik bir cephe kurma girişimiydi. Oysa yapılması gereken aşağıdan komünist ve sosyal demokrat işçilerin fabrika fabrika kurması gereken bir birleşik cepheydi. Sosyal Demokratlar bu teklife yanaşmadı. KPD, Nazilerin önerisi olan referandumun adını 'kızıl referandum' olarak değiştirerek sosyal demokratlara karşı oy kullandı.

KPD referandumun bir sıçrama tahtası olduğunu ve parlamenter seferberlikten devrim seferberliğine geçileceğini iddia ediyordu ancak referandumu sosyal demokratlar kazandı. Bu durum SPD içerisinde ortaya çıkan ve faşizme karşı silahlı mücadeleye dahi girmeye başlayan küçük sol muhalefeti güçsüzleştirerek liderliğe doğru itti.

Faşizmin iktidar oluşunda Stalin'in dış politikasının payı

Stalin, Sovyetler Birliği’nde iç savaştan dağılmış bir şekilde çıkan işçi sınıfının üzerinde kendisini egemen sınıf olarak örgütleyen bürokrasinin temsilcisi olarak 1927’den itibaren kontrolü sağlamıştı. Devrimin Almanya ve diğer ülkelerde kaybetmesi Stalin’i enternasyonalizm fikrinden uzaklaştırdı. Artık ‘tek ülkede sosyalizm’ teorisi egemen olmuştu. Dünyanın diğer ülkelerindeki komünist partilere düşen görev, Sosyalist Anavatan’ın savunulmasıydı. Sovyet dış politikasına göre şekillendirilen ‘aşamalı devrim’ teorisi ise geri kalmış ülkelerde işçi devriminden önce ulusal kurtuluş devrimlerinin yaşanması gerektiğini anlatıyordu.

1928'de ilan edilen üçüncü dönem (proleter devrim dönemi) tezi kısa zamanda çürümüştü. İtalya'da faşistler zaten iktidardaydı, İngiltere ve Çin'de işçi hareketi eziliyordu. 1929 bunalımı döneminde tüm dünyada radikal bir dönüşüm yaşanırken ve işçi sınıfı büyük bir huzursuzluk içerisindeyken, Stalin yanlış üçüncü dönem teorisini güncelledi ancak bu sefer daha da sağa saptı. Esas şimdi devrimci seçeneği yükseltmek gerekirken, bir geri çekiliş dönemi olduğu öngörüsü ile Halk Cephesi stratejisine yöneldi.

1930'dan itibaren proleter devrim dönemi tezinin yerini 'halk devrimi' aldı. Sınıflardan soyutlanan bu tez ulusal kurtuluş için burjuvazi ile dahi ittifak kurulması gerektiğini anlatıyordu. Parti lideri Thälmann, Almanya'nın İtilaf Devletleri'nin güdümünde olduğunu, bu nedenle ulusal bir kurtuluşa ihtiyaç duyulduğunu anlatıyordu. Elbette bu teorinin kökünde tek ülkede sosyalizm teorisinin araladığı milliyetçilik kapısı vardı.

Kızıl referandumda oy çağrısı için su satırlar yazılıyordu komünist yayın organında: "Bugün halk devrimine, devrimci kurtuluş savaşına karşı çıkan herkes, özgür bir Almanya için canlarını veren dünya savaşı şehitlerinin davasına ihanet etmektedir.”

Stalin’in tek ülkede sosyalizm teorisinden yola çıkarak uyguladığı bu dış politikanın sonucunda Almanya’da faşizm iktidar oldu. Bunu engelleyemeyen Stalin, faşizm ile uzlaşmayı denedi. 1939 yılında Hitler ile Saldırmazlık Paktı imzaladı ve Polonya’yı Hitler ile paylaştı. Aynı dönemde faşizme bir ödün daha verdi ve İspanya iç savaşında devrimcilere verdiği desteği çekerek Franco faşizminin iktidar olmasını kolaylaştırdı.

Sonuç olarak tek ülkede sosyalizm teorisi kaçınılmaz olarak milliyetçiliği ve onun sol soslu yurtseverlik versiyonunu destekledi. Bu teoriler, faşizme karşı mücadelede etkisiz kaldı. Hatta onun yükselmesini kolaylaştırdı. Savaş sırasında kendi ülkelerinin yanında tavır alan sosyal demokratlar, enternasyonalizm yerine yurtseverliği ve ulusal halk devrimini öne çıkaran komünistler, faşizme ideolojik meşruiyet sağlayan milliyetçi atmosferi beslediler.

Stalin, faşizmi değil faşist orduları yendi. Stalin, Hitler ile savaştı çünkü Hitler ülkesini işgal etti. Faşizm ile Stalinizm birbirinden tamamen farklı sistemlerdir ancak Stalinizm’in faşizme karşı etkin bir mücadele verdiği ve onu yendiği yanlış bir anlatımdır. Faşizm elbette sadece Stalinizmin hataları nedeniyle iktidar olmadı; ancak onu durdurabilecek potansiyelleri harcayarak ve dış politikada faşizme ödün vererek yükselmesinde pay sahibi oldu.

Özdeş Özbay

[email protected]

Bültene kayıt ol