Genç işçi sınıfı ve biriken gerilim

06.02.2015 - 09:26
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Gezi direnişi sırasında Kazova işgali büyük ilgi toplamıştı. Soma maden kazası sonrası başta Soma ve Zonguldak olmak üzere birçok madende öfkeli işçi eylemleri ve iş bırakma eylemleri gerçekleşti. Ardından inşatlarda yaşanan ölümlü kazalar inşaat işçilerini sokağa döktü. Kristal-İş’e bağlı Şişecam işçileri 20 Haziran’da 10 fabrikada greve çıktı ve grev sekizinci gününde Bakanlar Kurulu kararı ile ertelendi. Sütaş, Ülker ve Nestle fabrikalarında uzun süreli grevler oldu. Sağlık emekçileri haftasonu nöbetlerine karşı iş bırakma eylemleri yaptı. En son Metal-İş 10 şehirde, 22 fabrikada greve giderken, ikinci gününde grev ertelendi.

DİSK-AR’ın yaptığı araştırmaya göre 2014’ün ilk altı aylık döneminde gerçekleşen eylem sayısı, 2013 yılının ilk 6 aylık döneminden %51 daha fazla. Eylemlerin %58’si sendikalı işyerlerinde gerçekleşirken, %42’si sendikasız işyerlerinde yapılmış. Sendikalı işyerlerindeki eylemlerin ise %48’i DİSK’e, diğerleri AKP’ye yakın olmakla suçlanan sendikaların eylemleri.

Bu rakamların işaret ettiği bir şey var: Gezi direnişi sırasında sokağa dökülen yüzbinlerin büyük kısmı beyaz yakalı denilen plaza, ofis ve hizmet sektörü çalışanları iken aynı zamanda genelde AKP’ye oy vermeyen bir tabandı. Oysa Gezi’den sonra yaşanan işçi eylemlerine bakılırsa, bu kesim çoğunlukla AKP’ye oy veren bir kesim. Üstelik DİSK’e bağlı sendikalardaki işçiler dahi büyük oranda AKP seçmeni. Bunu Ülker direnişi ve metal grevinden biliyoruz.

Benim de katılma fırsatı bulduğum Gebze mitinginde ve Ejot işgalinde işçilerin politik tercihi çok belliydi. 5 tanesi ile sohbet etme ve röportaj yapma fırsatı buldum. Gebze mitingine giderken, Metal-İş’in işçilere ayırdığı otobüste gitme imkânım da oldu. Yol boyu sohbet ettiğim işçiler, açıkça AKP’ye oy verdiklerini söylediler. İşçiler DİSK’e birkaç yıl önce Türk Metal-İş’in patronlarla anlaşması nedeniyle geçtiklerini de söylediler. Hatta sendikaya grevi kabul ettirmek için çok uğraştıklarını, aslında Metal-İş’in de grev yapmakta isteksiz olduğunu anlattılar. Otobüste sendika temsilcilerinin işverenle görüşme yapacaklarını söylemesi üzerine işçilerden gelen tepkiler, sendikaya aslında ne kadar güvenmediklerini gösteriyordu. Ejot fabrikasını işgal eden işçiler, solcu 3-4 kişi olduklarını, diğer arkadaşlarının çoğunun AKP’ye oy verdiğini anlattı.

Peki, AKP’ye oy veren işçiler ne oluyor da grevlerde bu kadar başı çekiyorlar? AKP’ye oy veriyorlar çünkü koalisyon hükümetlerinin yol açtığı ekonomik krizleri hatırlıyorlar, 1990’lardaki onbinlerce insanın yaşamına ve yüz binlerin göç etmesine neden olan savaş yıllarını hatırlıyorlar, kardeşlerinin veya kız çocuklarının başörtüsü nedeniyle okullara alınmadığını hatırlıyorlar ve 28 Şubat ile 27 Nisan’da ordunun muhtıralarını hatırlıyorlar. Bir işçi “AKP bizim oylarımızla iktidar oldu ama MESS ile görüşüyor” diyerek AKP’nin aslında patronların partisi olduğunun farkında olduklarını söylüyordu. “AKP’ye oy vermemiz koyun olduğumuz anlamına gelmiyor” diye ekledi. Sorun şu ki, neoliberal politikalar altında ezilen ve mücadele etmeye niyetli olan işçiler için savaşa, krizlere, darbelere ve yasakların önündeki engellere karşı çözüm üreten kitlesel bir sol seçenek yok.

Son birkaç yıldır mücadeleye giren işçilerin önemli bir kısmı 30 yaş civarı genç işçi sınıfı. Orta yaş ve üstü işçiler, çok net bir biçimde eski dönemleri hatırladığı için daha muhafazakârlar. Genç işçiler ise mücadele etmek konusunda daha istekliler ama deneyimleri yok. Sendikalar ise işçileri kontrol altında tutmaya çalışıyor. "Örgüt disiplini" adı altında işçilerin karşı çıktığı her adımı onlara kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Metal grevi sırasında gözden kaçan önemli bir gelişme oldu. O da Gezi’ye katılan beyaz yakalı işçiler ile çoğu AKP’ye oy veren mavi yakalı işçilerin grev oylamasında birlikte davranmalarıydı. MESS’in grev oylaması talebi her fabrikada işçilerin zaferi ile sonuçlandı. Üstelik sendikaların işveren temsilcisi olarak gördükleri ve örgütlemedikleri beyaz yakalı işçiler de grev oylamasında greve destek verdiler. Bu son 10 yıldır beyaz yakalılar ile mavi yakalılar arasındaki çalışma koşulları farklarının giderek azalmasının ve çoğunlukla beyaz yakalıların katıldığı Gezi direnişi deneyiminin bir sonucu.

Grev ertelemesinin ardından işçi sınıfında bir moral bozukluğu yaşanması gerekirken, Ejot ve Paksan işçilerin kararlılığı, dün Ankara’daki Karayolu işçilerinin eylemi ve Kayseri’deki Boytaş’a ait beş fabrikada binlerce işçinin iş bırakması, Gezi öncesinde toplumda biriken gerilimin bir benzerinin bu kez işçi sınıfı içerisinde birikmeye başladığını gösteriyor. Bu gerilim, yasaklarla ve baskılarla karşılaştığında sinmek yerine öngöremediğimiz bir yeni patlamaya yol açma potansiyelini barındırıyor.

Özetle, önümüzde Gezi direnişinden beri hem mavi hem de beyaz yakalı genç işçi sınıfı arasında mücadele düzeyinin giderek arttığı bir tablo var. Bu kesimler ne AKP’den ne de CHP’den hazzediyorlar ama politik kamplaşma ve üçüncü bir seçeneğin eksikliği onları eski kalıplar içerisinde hareket etmeye mecbur bırakıyor.

Bu durumda önümüzde yapacak birkaç önemli iş var gibi geliyor bana. Öncelikle mecliste dengeleri değiştirecek olan HDP’nin barajı aşması için kuvvetli bir kampanya örmek. Sonra kaçınılmaz olarak gündeme gelecek yeni anayasa yapımı sürecinde içeride HDP, dışarıda ise mavi ve beyaz yakalı işçileri birleştirecek bir emek platformu oluşturmak. Yeni anayasanın hem Kürt halkının taleplerini içermesi hem de bir dizi örgütlenme hakkını içermesi için mücadele vermek. Seçimlerden sonra yapılması gereken bir diğer şey de kitlesel bir sol partinin kurulması için harekete geçmek olacak.

Özdeş Özbay

[email protected]

Bültene kayıt ol