Su meselesi büyüyor: İzmir’de su gaspı

31.12.2016 - 10:52
Akgün İlhan
Haberi paylaş

2016, İzmir için su gündeminin yoğun olduğu bir yıl oldu.

4 milyonu aşan nüfusuyla İzmir madencilik faaliyetleri sonucu arsenikle zehirlenen suları, katledilen sulak alanları ve artan şebeke suyu fiyatlarıyla sık sık ulusal medyaya yansıdı. 2016’nın son günlerdeyse kent kuraklık yüzünden düşen baraj seviyeleriyle gündemde. Ne de olsa iklim değişikliği şehirlerin ya da ülkelerin sınırlarını dinleyip bildiğini okuyor. Sonuç kuraklık ya da aşırı yağışlarla temiz suya erişimin daha maliyetli bir hal alması ve suyun pahalanması. İzmir’in su meselesi aslında ülkenin ve dünyada neoliberal politikalardan muzdarip pek çok ülkenin içinde bulunduğu durumu özetliyor. O nedenle diğer büyük kentler için de ders niteliği taşıyor.   

İzmir’in su havzalarında tam gaz ekonomik faaliyet

Kentin tek su toplama havzası olan Çamlı havzası etrafında barajlar ve göletler halk sağlığı için mutlak koruma altına alınması gerekirken, madencilik faaliyetlerinin tehdidi altında. Efemçukuru’nda, Çaldağı’nda ve Gördes’deki madenler kentin içme ve kullanma suyunu kirletiyor. Ağır metallerle kirlenen suların arıtılması süreci çok maliyetli. Örneğin İzmir Belediyesi suyun arsenikten temizlenmesi için 25 milyon dolarlık bir yatırım yapmıştı ama farklı madencilik alanlarından alınan cıva, kurşun ve kadmiyumun temizlenmesi için farklı prosedürlerle çalışan tesislerin kurulması şart. Hele kirlenmiş yeraltı sularının temizlenmesi çok daha pahalıya mal olduğu için çoğu durumda arıtılması söz konusu bile olmuyor. İzmir’de suyun %65’i yer altı su varlıklarından sağlandığını düşündüğümüzde meselenin boyutlarını görüyoruz. Nitekim İzmirliler arsenikli yeraltı suyunu yıllarca tüketti.

Ancak durumun vahimliğini daha da trajik yapan başka bir şey var. Vatandaşın su ihtiyacını karşılayacak projelerden birisi olarak yıllardır önerilen ama bir türlü yapılamayan Çamlı Barajı projesi. 200-300 bin kişinin ihtiyacını karşılaması için planlanan barajın yapılmama nedeni baraja su sağlayacak Kokarpınar deresinin Efemçukuru Köyü’nde işletilen altın madeni sahasından akıyor olması. Çünkü devlet vatandaşına su sağlamak yerine, bir altın madeninin tertemiz suları kirletmesine izin vermeyi tercih etti. Su da artık 115 km’lik boruyla Gördes Barajı’ndan getiriliyor. Ancak bu hatta da altyapı sorunları bitmediği için şu an bile kullanılamaz durumda. Bu arada devlet Efemçukuru altın madenini kapatacak yerde, şirkete faaliyetlerinde kapasite artırımı için ÇED olumlu belgesi bile verdi. Bu kararın iptali davasında bilirkişilerin maden sahasındaki kuru atıktan aldıkları örnekler analizine göre arsenik (As), kadmiyum (Cd), bakır (Cu), kurşun(Pb), mangan(Mn), nikel (Ni), selenyum(Se), kükürt (S), çinko(Zn) elementlerinin dünya kabuk ortalaması (DKO) seviyelerini aştığı ve bunun halk sağlığı için büyük tehlike olduğu anlaşıldı. Buradaki zehirlenmenin de ne arsenikle, ne de sadece bu bölgeyle sınırlı olmadığı ortaya çıkmış oldu.

Daha da vahimi iki hafta önce İzmir’de düzenlenen bir toplantıda İzmirli sanayicilerin yeraltından yılda 80 milyon metreküp su çektiklerinin ve tek kuruş ödemedikleri gerçeğinin bir kez daha dile getirilmiş olması.¹ Bunlardan sadece biri olan Coca-Cola şirketinin de bu suları bedavadan çekip sonra bize çeşitli meşrubat ve ambalajlı su markalarıyla satması gündeme geldi. Toplantıya katılan DSİ 2. Bölge Müdürü Hayati Çelenk, 167 Sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanunu’na göre bunun yasal olduğunu ve yasa gereği Türkiye’nin hiçbir yerinde sanayiden yeraltı suyu için ücret alınmadığını söyledi. Gerçekten de şirketlerden sadece eğer barajlardan içme/kullanma suyu çekerlerse ücret alınıyor.  

Yani yeryüzünde yaşamın garantisi olan yeraltı suları sanayiciye bedava ama vatandaşa değil! Hatta bedavayı bırakın, su çok pahalı! İzmir sadece 2016’da değil yıllardan beridir aydan aya artan su faturalarıyla gündeme gelir. İzmir’de su faturasının sadece %28’ini su ücreti geriye kalan %72’sini ek maliyet ve vergiler oluşturuyor.² Efemçukuru Altın Madeni’ni daha fazla kirletmeden kapatıp Kokarpınar’daki sudan faydalanmak yerine, 115 km öteden kanallarla su taşımanın bir maliyeti var elbette. İşte sanayicinin sularımızı gasp etmesinin bedelini biz vatandaşlar faturalarımızdaki ek maliyet ve vergi kalemleriyle böyle ödüyoruz. Dünya standartlarına göre bir hanenin aylık gelirinin %2’lik bir bölümünün bile suya harcanması o suyu “çok pahalı” kategorisine koyarken³, İzmir’de asgari ücretle geçinen dört kişilik bir ailenin aylık bütçesinin %16’sının suya (kullanma ve içme suyu birlikte) gidiyor olması suyun ne kadar pahalı olduğunu ortaya koyuyor. Tabi bu durum İzmir’le sınırlı değil, tüm büyük şehirlerde durum aşağı yukarı böyle.

Ne yapılmalı?

Başta yerleşim birimlerinin su ihtiyacını temin eden su havzalarının korunması, imara açılmaması, maden ve diğer sanayi işletmelere peşkeş çekilmemesi gerek. Çünkü suda kullanım önceliği şirketlerin veya devletin değil, halkın olmalı. Ancak ve ancak insani kullanım (içme, yemek pişirme, temizlik vb.) ve geçimlik tarım için su sağlandıktan sonra ekonomik üretim için kullanıma izin verilebilir. Bunun gerçekleşmesi için su hakkının anayasal güvence altına alınması, bu hakkı ihlal eden mevcut yasaların (su hizmetlerini ticarileştiren İSKİ Kanunu vb.) ve düzenlemelerin ortadan kaldırılması, su hakkının hayata geçirilmesi için gereken denetimlerin yapılması ve cezaların uygulanması gerek. İçme suyu sağlama hizmeti kamu eliyle yürütülmeli, musluklarımızdan içilebilir kalitede ve lezzette su akmalı, ve böylece ambalajlı su şirketlerine ihtiyaç kalmamalı.

Akgün İlhan

[email protected]

1) https://www.evrensel.net/haber/299784/coca-colaya-izmirin-suyu-beles

2) http://www.suhakki.org/2016/01/rapor-suyumuzdan-para-kazaniyorlar/#.WGQakvmLTIU

3) ABD Çevre Koruma Ajansı'na göre

Bültene kayıt ol