Esad gidecek

26.12.2016 - 22:13
Memet Uludağ
Haberi paylaş

Esad ne kadar çok bölgede kontrolü ele geçirirse, sarayının konforundan yöneteceği, elinde o kadar az bir ülke kalacak. Bu onun en önlenemez çelişkisi. Kazandığı askeri başarılar onun politik sıkıntıları olacak.

Suriye'deki tüm muhalifleri Rusya, İran ve hatta Türkiye'nin yardımıyla bertaraf etse bile; Amerika ve diğerleri IŞİD'ı bombalayarak yok etse bile, Esad'ın yönetecek bir eskisi gibi bir ülkesi kalmadı, kalmayacak. 

Fiziksel olarak Suriye yıkılmış bir devlet. Kasabaları, kentleri tamir edilemez şekilde yerle bir olmuş bir ülke. 

Milyonlarca insan kendi yurdunda mülteci veya sürgün. Tüm çatışmalar bitse bile bu insanların dönecek bir yerleri, bir evleri yok.

Milyonlarca Suriyeli ülkeleri dışında mülteci oldu. Tüm varlıklarını, hayatlarında olan herşeyi geride bırakarak kaçmak zorunda kaldılar. Suriye'ye yakın bir gelecekte dönme olasılıkları yok. Dönseler nereye, neye dönecekler? 

Çatışmaların, bombaların ardında açlık, öyle kolay kolay bitmeyecek fakirlik ve hastalık gibi şeyler var. Bunlar öyle gökten bombayla düşmanı yok etmek gibi ortadan kaldırılacak şeyler değil. Esad'ın gelecek zor günler için halkına "ha gayret, dayanın, dişinizi sıkın" diyecek politik gücü ve saygınlığı olmayacak. 

Ülkesini bombalayarak, kentlerini ve kasabalarını Rusya ve İranın saldırılarına açarak, insanları katlederek ve yerinden yurdundan ederek gücü ve kontrolü elde tutmak isteyen bir lider ülkesini kolay kolay yönetemez. 

Onca sivil altyapı yok edildi, onca insan öldü ama Esad henüz ülkenin büyük bir kısmını kontrol etmiyor. Şu anki durumu yerinde durmasına izin vermiyor. Savaşa devam etmek zorunda. Kontrolü ele geçirmek için muhalif bölgelerde daha çok insan öldürmek daha çok bombalamak, yakmak yıkmak zorunda. IŞİD'in hakim olduğu bölgelerde daha çok ABD ve Rusya hava saldırıları olmak zorunda. Kürtlerin bölgelerine daha çok müdahaleler olmak zorunda. Bütün bunlar Esad'a topraklar kazandırabilir ama bir sürü de ölü beden verecek. Bir sürü canı yanmış aile olacak. 

Politik olarak Suriye derinden yaralanmış durumda. Batı medyasının kimin nereyi kontrol ettiğini gösteren renkli haritaları Suriye'de coğrafi bir kontrol ayrımından çok daha derin bir durumu gösteriyor: Sürgünlük, başkalaşmıştık, sekterlik, kin, öfke ve yersizlik-yurtsuzluk. 2011 Arap Baharı devriminin tam da aksini düşlediği şeyler bunlar.

Suriye halklarının kalbi coğrafi egemenlik haritalarından çok daha fazla parçalanmış durumda.  

Suriye'de herkesin bir düşmanı var. Herkes birilerini kaybetti. 

2011'de 10 yaşında olan çocuklar bugünün gençleri oldular. Hayatlarının üçte biri bombaların, ölümlerin yıkımların ve kanın içinde geçti. Kaderleri 2003 Irak'ın çocuklarıyla birleşti. Gelecek yıllarda, Irak'ta olduğu gibi psikolojik-fizyolojik hastalıklarla büyümüş Suriyeli çocuklardan bahsedeceğiz. 

Dağı-taşı, yıkılmış binaları görüyoruz ama henüz bu geçen yılların çocukların hayatlarında ne gibi hasarlar açtığını görmüyoruz, bilmiyoruz. 

Henüz kaç bin çocuğun yetim-öksüz, eğitimsiz kaldığını bilmiyoruz. Kaç çocuk kayıp, bilmiyoruz.

Suriye'yi yeniden inşa etmek güzelim tarihi binaların yıkıntılarının yerine beton binalar dikmek kadar kolay olmayacak. 

Suriye'yi yeniden kurmak Esad'ın uluslararası tanınmışlığını sağlamak, ya da Rusya-İran-Türkiye anlaşması kadar kolay olmayacak. 

Suriye insansızlaştı. Kaçanlar, kaçmak zorunda kalanlar sadece yaşamlarını götürmediler. Bir sürü genç insan emeklerini, yeteneklerini, kol-kafa güçlerini de götürdü. Ölenler sadece siviller değildi, işçilerdi, çiftçilerdi. Geride kalanların yaşamları darmadağın oldu. 

Esad'ın verimli tarlaları ve fabrikalarının insan gücüne ihtiyacı var. Ama bu insanlar kızgın, yaralı, yorgun ve zayıf. Ve bu insanlar kendi çilelerinden dersler çıkarmış durumdalar. Esad'ın en vahşi yüzünü görmüş durumdalar. 

Irak'a bakın. 2003'de birkaç ay içinde darmadağın edildi. Üzerinden yıllar geçti, hâlâ kimse normal bir devlet, normal bir ülke diyemez. ABD işgali resmen biteli 15 yıla yaklaştı, aradan geçen zamanda savaş döneminden çok daha fazla bomba patladı, çok daha fazla insan öldü. 

Iraklılar emperyalist savaşlardan, işgal ve yıkımın yarattığı koşullardan, yolsuzluklarla dolu baskıcı hükümetlerden, sekter ayrımcılıktan ve çatışmalardan çok çekti. Bugün Irak hâlâ bir savaş bölgesi. Irak hükümeti ancak yaşam ünitesine bağlı olarak dışarıdan zoraki yardımla ayakta duruyor. Halkını ne ekonomik ne de politik olarak yönetebiliyor. Sürekli tehdit ediyor ve siyasi erki sürekli tehdit altında. 

Esad'ın Suriye'si Irak'tan niçin farklı olsun? 

Esad, Suriye'yi yönetmek istiyor, yönetemiyor, yönetmek zorunda. Bu bir siyasi felaket formülü. Bu çelişki, Rus bombaları, kan ve çatışmalar bitse bile yerine gelecek yeni baskıların formülü.

Artık Esad'ın sarayının duvarları daha da yüksek olmak zorunda. Artık etrafını daha fazla korumayla çevirmek zorunda. Dükkanlarda polis zoruyla Esad portreleri yeniden asılabilir ama şunu hep bilecek ki, gizliden saklıdan suratına tükürülecek. Çıkar çevreleri Esad'ın etrafını sarabilir ama 2011'de ayaklanan kitleler ve milyonlarca mülteci Esad'ı Halep'le, ölümleriyle ve zindanlarıyla hatırlayacak. 

Evet, Ruslar, Amerikalılar, Avrupalılar, İran, cihatçılar, bölgesel güçler, dört bir yandan Suriye'yi param parça ettiler ama Suriyeliler hep bir gerçeği hatırlayacaklardır: Bütün bunların hiçbiri gelmeden önce Suriye'de hak-hukuk-özgürlük için yürüyen siviller ve bunlara ordusuyla vahşice saldıran Esad rejimi vardı. En başta, hepsinden önce Esad'ın silahları patladı. 

İnsanlar bunu, bu gerçeği unutmayacak.

Ama bu bellekten de ötesi, Suriye halkı 2011'den ve bugün yaşananlardan dersler çıkardı. Esad'ın gerçek yüzünü gördü. Yönetimini korumak için önüne geleni ardına koymayacağını, her türlü katliamı yapacağını gördü. 

Ve Esad, ne olursa olsun, Rus ya da Amerikan yapımı yeni bir halkı değil, savaş kızgını, sonsuz acılar çekmiş bu halkı yönetmek zorunda. 

Başka bir halk yok Esad için.

Bu halk elbet bir gün yeniden sorular soracak, Esad rejiminin polislerine yeniden kafa tutacak ve bugün yaşananların hesabını soracak. 

Yüzbinlerce devrimci yürek sustu ya da göçtü ama devrim yok olmayacak. Çünkü dün niçin vardıysa yarın da onun için geri gelecek. 

Esad gitmek istemiyor, şimdilik gitmeyecek, gitmek zorunda kalacak ve bir gün gidecek.

Memet Uludağ

@Memzers

Bültene kayıt ol