Ya inkârcılık ya demokrasi

30.04.2016 - 08:31
Yıldız Önen
Haberi paylaş

Bu yıl, Ermeni soykırımında yaşamını yitirenlerin anması etkinlikleri boyunca, kafamı hep demokrasinin sınırlarını genişletmek için neler yapmamız gerektiği meşgul etti. Türkiye’de demokrasi gelgitler yaşıyor, biraz rahat nefes aldığımız her dönemin ardından yeniden baskı koşullarının arttığı bir dönem geliyor. Bir açılıyor bir kapanıyor demokrasinin kapıları.

Bunun nedenleri var.

Devletin merkeziyetçi örgütlenmesi bu nedenlerin en başında yer alan, belirleyici neden. Bu merkeziyetçilik, toplumun aşağıdan, kendi dinamikleri ve mücadelesiyle demokrasinin sınırlarını genişlettiği her seferinde, egemen sınıfın ve devleti yönetenlerin paniğe kapılmasına neden oluyor. Denetimi elden kaçırdıklarını düşünmeye başlıyorlar. Hükümetler, zaman zaman çeşitli kanallarla hissettikleri bu değişim ve demokrasi isteğine uygun adımlar atsalar da, “fazla ileri gittiklerini” düşünerek frene basıyorlar.

Frene basmalarının bir nedeni “bu kadar demokrasinin” fazla görülmesi. Bir diğer nedeni ise merkezi devlet aygıtının denetiminde sürdürülen paranın dağıtımı, yatırımların planlanması ve gelirin paylaşılması gibi konularda fazla demokrasinin merkezi aygıtı denetleme isteğini de uyandırması. Yani, demokrasinin, ihaleye fesat karıştırmanın önünde de engel olması.

Ama bu demokrasiyi askıya alma isteğinin nüksetmesi, devlet yapısının merkeziliği, aynı zamanda devletin üzerinde bina edildiği tarihi gelişmelerin ürünü. 1915 yılında gerçekleşen soykırımda, dönemin devleti merkezi bir rol oynadı. 1.5 milyon insanı tutuklamak, hapse atmak, sürmek, müslümanlaştırmak, göçe zorlamak, göç ederken öldürmek, bu katliamı planlayan yapının merkezi müdahalesi olmadan gerçekleşemezdi. İşte bu merkezi soykırım plancısı yapılanma, cumhuriyetin kuruluşu sürecinde, büyük ölçüde devralındı. Soykırımın mekanizmalarını devralmak, ideolojik, politik bir yaklaşım değildir sadece. Maddi örgütlenme mekanizmalarını da devralmaktır. Üstelik, soykırımın maddi mekanizmaları, soykırımı inkâr eden maddi, ideolojik ve politik mekanizmalarla birlikte işletildi.

Bu, demokrasinin sığlığının nedenlerini kavramak için önemli bir çıkış noktası. Kitlesel bir şiddeti, bir büyük felaketi örgütleyen bir devlet, bu şiddetle yüzleşmediği sürece demokrasi daima tehlike altındadır. Güdüktür. Devlet, yüzleşmemekle kalmayıp, bu şiddeti görünmez kılmaya çalıştıkça, sınırsız düşünce, gösteri, örgütlenme ve ifade özgürlüğü konusunda da demokratik kurumların kalıcı bir şekilde işlemesi ve dokunulmazlık kazanması konusunda da her zaman çuvallayacaktır. Türkiye’nin tarihi bu çuvallamanın da tarihidir aynı zamanda.

Yıldız Önen

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol