İfade özgürlüğü derken

16.01.2015 - 12:26
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Fransa’daki karikatür dergisine yapılan saldırının ardından dünyanın her yanından ifade özgürlüğü engellenemez sesleri yükseldi.  Oysa bu genel kabulde ciddi sıkıntılar var.

Dünyanın birçok ülkesinde nefret söylemine dair kısıtlamalar var örneğin. Ya da faşist yayınlara uygulanan yasaklar var. Bunlardan en bilineni Almanya’daki Kavgam kitabının hala yasaklı olması. İnternet çağında bunun anlamsız bir yasak olduğu söyleniyor bir yandan. Oysa bu kitap on milyonlarca insanı katleden Hitler’in Yahudilere olan nefretini ve faşist bir hareketin nasıl örgütlenmesi gerektiğini anlatıyor. Bu kitabı okuyan herkes faşist olmayacak belki ama kitabın basımının serbest bırakılması faşizmin sıradanlaşmasını sağlayacak. Faşist fikirlerin diğer ifade biçimlerinden bir tanesi olarak görülmesi, faşist hareketin taban bulmasını kolaylaştıracak. Bir diğer örnek Norveçli faşist Breivik’in Utoya adasında öldürdüğü 80 sivilin ardından o tarihte internete düşmek üzere hazırladığı manifestosu. O metinin de çoğaltılması yasaklanmıştı.

Buraya kadar biraz daha kolay ama ifade özgürlüğünün sınırları işi karıştırıyor. Çünkü bazıları bir ifade olarak değil alay etme, küçük görme, hakaret etme olarak ortaya çıkıyor. Levent Kırca’nın skeçlerini bir düşünün. Kürtleri sadece cahil, bakamayacağı kadar çok çocuk yapan, devletten hep bir şeyler isteyen ama her şeyin kaçağını kullanan asalaklar olarak gösteren skeçleri ya da transları ve eşcinselleri “dejenere” ve normal olmayan bir tür olarak gösteren skeçleri ilk gözümün önüne gelenler. Kırca’nın dindarları da cahil ve yobaz olarak gösteren skeçleri olmuş ve bazı İslamcı gruplardan tehdit almıştı. Devletin bu skeçleri yasaklamasını talep etmek yanlış olur ama ifade özgürlüğü altında sosyalistlerin bu skeçleri sahiplenmesi de düşünülemez.

Ergenekon davası kapsamında darbe girişimi yapmak için asker içerisinde örgütlenen ırkçı ve darbeci İşçi Partisi’nin yayın organı olan Aydınlık gazetesinin basılması da bir ifade özgürlüğü tartışması başlatmıştı. ÖDP ve TKP gibi ulusalcı partiler Aydınlık gazetesi ile “devrimci” dayanışma örneği göstermişlerdi. Agos Genel yayın yönetmeni Rober Koptaş bu dayanışmaya sitem etmiş ve şöyle yazmıştı “İnsan elbette ki haksız tutuklamalara, haksız uygulamalara karşı çıkabilir, çıkmalıdır. Demokratlığın da, özgürlükçülüğün de gereğidir bu. Ama işin aslını astarını bilmeden, İşçi Partisi gibi bir karanlık odağa yönelik gözaltıların hukuki mesnetini sorgulamadan, alelacele dayanışma ilan etmek, o örgütle birlikte hareket etme çağrısı yapmak, en hafif tabirle, sapla samanı birbirine karıştırmak değil de nedir?". Aydınlık gazetesi ise Koptaş’a bu cümlelerden dolayı hakaret davası açmıştı! Aydınlık gibi hedef gösteren, ırkçı ve darbeci bir yayın ile dayanışmak şöyle dursun sosyalistlerin bu provokasyon yayınının kapatılmasına bile itiraz etmesi gerekmiyor.

Son bir örnek olarak da Sabah gazetesi karikatüristi Salih Memecan’ı verebilirim. Tam bir hükümet yandaşı olan Memecan’ın birçok karikatürü ağır eleştiri almıştı. Kendisi hiç tehdit aldı mı bilmem ama örneğin Gezi direnişi sırasında öldürülen Ali İsmail Korkmaz hakkında aşağıdaki karikatürü çizdiğinde sanırım hepimiz nefretle dolmuştuk. Memecan eğer işinden olsaydı ya da gazete sansür uygulayıp bu karikatürü yayınlamasaydı, sosyalistler “ifade özgürlüğüne saldırı” diye sokaklara çıkmazdı diye düşünüyorum.

Cihatçı bir örgütün saldırısına maruz kalan Charlie Hebdo dergisinde de zaman zaman sosyalistlerin sahiplenmesinin mümkün olmadığı karikatürler yayınlandı. Dergi zaten kendisine “sorumsuz yayın” diyor yani her türlü kutsallıkla, tabuyla ve cinsel, dinsel, ırksal durumla alay edebileceğini söylüyor. Bakmayın “68 ruhunun dergisi” söylentilerine, solun ciddi bir kriz içerisinde olduğu Fransa’da sistemi değiştirmek için ezilenleri sistem karşıtı fikirler etrafında birleştirmek gibi politik bir gayesi yok derginin.

Sosyalistlerin Charlie’nin “sorumsuz” yayıncılığını takip edemeyeceklerini, aksine eleştiri oklarını her zaman egemen sınıflara ve onların çıkarına işleyen devlete yöneltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Charlie’nin Yahudileri, Müslümanları ya da göçmenleri rahatsız eden çizimleri ifade özgürlüğü olduğu kadar sosyalistlerin bu çizimlerin anlamsızlığını belirtmesi ve karşı çıkması da bir ifade özgürlüğüdür. Charlie yine bildiği işi yapa dursun ama ona cesaret ve özgürlük sembolü veya “68 ruhunun taşıyıcısı” gibi sıfatlar takmamak gerekiyor.

Özdeş Özbay

[email protected]

Bültene kayıt ol