Bu feyizli ülkede…

24.12.2015 - 09:14
Atilla Dirim
Haberi paylaş

Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi şimdi de senenin son günleri yaklaştıkça "Müslüman Noel kutlamaz" konulu nefret kampanyalarının hız kazandığını görüyoruz. Üstelik etki alanları her sene daha da büyüyor. Bir zamanlar sayıları milyonlarla, ancak günümüzde binli rakamlarla ifade edilen Hıristiyan'ın yaşadığı bir ülkede, bu kampanyaları masum dindarların dinlerini koruma çabaları olarak görmek, üstelik bunların siyasi iktidardan bağımsız olarak yapıldığını söylemek mümkün değil.

Noel üzerinden Hıristiyan düşmanlığı kampanyaları aldı başını gidiyor; sokaklarda görmediklerimizi gazetelerde ve sosyal medyada görebiliyoruz. İrili ufaklı grupların ellerinde Noel'in ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatan dövizler, pankartlar var. Sadece pankart taşımakla da yetinmiyorlar, geçtiğimiz yıllarda Noel Baba maketlerini bıçaklayanlardan, sünnet edenlere kadar cinnet formunda nefret eylemlerine şahit olmuştuk.

Üç bin kadar Süryani'nin yaşadığı Midyat sokaklarına asılan afişler ise durumun ne kadar dehşet verici olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Gülistan isimli bir derneğin astığı afişler, baştan sona Hıristiyan düşmanlığı üzerine kurulu ve Hıristiyanları açıkça hedef gösteriyor. Midyat, kadim bir Süryani şehri. 1915-16 Seyfo (Süryani soykırımı) esnasında yapılan katliamlarla Süryani nüfusu yok denecek kadar azalmış; ne acıdır ki bugün bu şehirde üç bin Süryani'nin yaşadığından söz ederken, bunu büyükçe bir rakam olarak algılıyoruz.

Milyonlarca Hıristiyan'ın varlığının soykırım ve tehcirlerle yok edildiği, temelleri bu kanlı zemin üzerinde yükselen bir ülkede çeşitli yöntem ve bahanelerle Hıristiyan düşmanlığı yapılması aslında anlaşılır bir durum. Ne de olsa bu insanlar katledilmiş, kovulmuş, sürülmüş, malına mülküne, taşınır taşınmaz servetine el konulmuş, bu servet devletin ilk sermayesini oluşturmuş, toplum mühendisliğiyle yoktan var edilen "Türk milleti"nin dini kimliği Sünni/Müslüman olarak belirlenmiş olunca, kaçınılmaz olarak bu sonuca ulaşılıyor.

Gerek Midyat sokaklarında, gerek İstanbul'da, gerekse de başka şehirlerde düzenlenen bu nefret eylemleri, şüphesiz siyasal iktidardan güç ve destek alıyor. Hıristiyanlara ve diğer etnik/dinsel gruplara yönelik nefret söyleminde bulunmayan kim kaldı ki? Yüzlerce örneğin içinden birkaçını hatırlayalım: 

-  “Yahudi, Ermeni ve Rum’sanız Gezi eylemlerinde aktif rol almanızı anlayışla karşılıyorum. Lütfen soyunuzu araştırın”. (Gezi direnişi esnasında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde profesör olan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde danışmanlık yapan Ahmet Atan) 

- “Bunları bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslüman’ım diye geçiniyorsa yazıklar olsun!” (Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan)

- "Bizi izleyen Kürt kardeşlerim bu mitinge gitmeyin. Çünkü bu Kürt mitingi değil, Ermeni mitingi". (Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, HDP mitingine gitmeme çağrısı yaparken)

- "Benim için neler söylediler. Çıktı bir tanesi Gürcüdür diyen oldu, çıktı bir tanesi afedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu". (Recep Tayyip Erdoğan, bu sözleri sarf ettiğinde başbakan)

Bunlar elbette sadece birkaç örnek. Ancak devlet hiyerarşisinin en tepelerinde yer alanların bile bu kadar açık nefret söylemlerinde bulunmaları ve hiçbir şekilde cezalandırılmamaları, yeni bir olgu değil. Bu, Türkiye devletinin köklü bir geleneği. Geçmişle yüzleşmeden, geçmişle hesaplaşmadan bugün Hıristiyanlara ve diğer dinsel/etnik gruplara yönelen nefret söylem ve eylemlerinin cezalandırılması ve ortadan kaldırılması çok zordur. Bu nedenle çabalarımızı geçmişle yüzleşmek ve hesaplaşmak üzerinde yoğunlaşmamız büyük önem taşıyor. 

Unutulmamalıdır ki, bu ülkenin kanunla korunan kurucu başkanı, 1923 yılında Adana'da esnafa yaptığı bir konuşmada "Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşıyacaktır" diyordu.

Atilla Dirim

[email protected]

Bültene kayıt ol