► FAO’nun endüstriyel hayvancılık sektörünün karbon ‘ayak izine’ ilişkin en son tahmini 6,19 milyar ton karbondioksite eşdeğer.
► Endüstriyel hayvan yetiştiricilik sektörü, gezegenin yaşanabilir toplam kara alanının yaklaşık yüzde 40’ını ve dünyadaki tüm tarım arazilerinin yüzde 75’ini kullanıyor.
► Bilim insanları endüstriyel hayvan yetiştiriciliğinin yol açtığı sera gazlarının, Paris İklim Anlaşması’nın küresel ısınmaya ilişkin belirlediği üst sınır olan 1,5°C’nin üzerine çıkmasına yol açabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.
2006 yılında BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) kamuoyunun dikkatini endüstriyel hayvancılık sektörünün iklim değişikliğindeki rolüne çeken, “Hayvancılığın Uzun Gölgesi” adlı bir rapor yayımladı. Rapor, gezegenin insan faaliyetleri sonucu ısınmasına yol açan sera gazlarının atmosfere salımının sadece arabalar, uçaklar ve kömür santralleri gibi sanayi sektörleri tarafından gerçekleştirilmediği, bunda tükettiğimiz gıdaların da önemli ölçüde katkısı olduğunu ortaya koydu. FAO o dönemde et, süt ürünleri ve yumurta üretimi ve tüketiminin küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 18’ini oluşturduğunu tahmin etmekteydi.
FAO’nun tahminleri o zamandan bu yana birkaç kez güncellendi. Örgüt, geçtiğimiz ekim ayında 2015 yılı verileri baz alınarak hazırlanan endüstriyel hayvancılık sektörünün karbon ‘ayak izine’ ilişkin en son tahminini yayımladı. Bu son raporda, hayvancılığın toplam yıllık sera gazı emisyonlarındaki payı yaklaşık yüzde 11 düzeyinde olduğu belirtilmekteydi. Yani FAO, aradan geçen dokuz yılın ardından tahminlerini yüzde 7 gibi muazzam bir oranda revize etmişti. Bu son verilere göre, endüstriyel hayvansal tarımın küresel ısınmaya yol açan sera gazlarına katkısı 6,19 milyar ton karbondioksite eşdeğer düzeydeydi.
Sağlıklı veriler elde edilmesi konusu karmaşık bir mesele
FAO’nun bu verilerindeki muazzam düşüş oldukça şaşırtıcı, zira bizzat FAO verilerine göre, 2006 yılında tüketim için kesim yapılan dünya toplam kara hayvanı sayısı (deniz ürünleri dışındakiler) yaklaşık 55 milyar düzeyindeyken, 2021 yılında bu sayı 83 milyara çıkmıştı.
Öte yandan, bilim insanlarının yayımladığı birçok hakemli bilimsel araştırmanın sonucu, endüstriyel düzeyde yetiştiricilik yapılan çiftlik hayvanlarının dünya toplam tüketiminin küresel ısınmaya olan katkısının yüzde 14,5 ile 19,6 düzeyinde olduğunu ortaya koyuyor. FAO’nun hakemli olmayan son tahmini, bilimsel olarak yayımlanan araştırmalar arasında en düşük seviyede olanı.
Dolayısıyla akla ilk gelen soru, FAO’nun tahmininin neden bu kadar düşük olduğu. Bilim insanları arasında bu sorunun cevabı konusunda ortak bir görüş yok.
Özellikle hakemli araştırmaları yürüten bilim insanlarının çoğu endüstriyel hayvan yetiştiriciliğinin, Paris İklim Anlaşması’nın küresel ısınmaya ilişkin belirlediği üst sınır olan 1,5°C’nin üzerine çıkmasına yol açabileceği konusunda uyarıda bulunmaya devam ediyor.
Oxford Üniversitesi’nde gıda sürdürülebilirliği analitiği uzmanı ve hayvan besiciliği emisyonları üzerine 2018’de yapılan etkili bir çalışmanın eş yazarlarından olan Joseph Poore, “FAO’nun yeni verilerinin neden daha düşük olduğunu kendi belgelerine dayanarak söylemek zor” diyor.
FAO’nun raporundaki şeffaflık sorunu bir yana, Poore ve diğer bilim insanları, Küresel Isınma Potansiyeli (GWP 100) ölçütündeki değişikliklerin de dahil olmak üzere yeni tahminin düşürülmüş olmasında çeşitli faktörlerin rol oynayabileceğine işaret ediyor. GWP, iklim biliminde farklı sera gazlarının küresel ısınmaya yol açan etkilerini “karbondioksit eşdeğerlerine” dönüştürmekte kullanılan önemli bir ölçüt. Bu şekilde farklı ölçü birimleri birbiriyle kolayca karşılaştırılabiliyor.
Bir önceki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde, daha önce kabul edilen metan gazının 34 kat daha etkili olarak hesaplanmış karbondioksit eşdeğeri 27 kat olarak revize edilirken, endüstriyel hayvancılıkla yakından ilişkili bir başka sera gazı olan azot oksit, bir önceki 298 kat yerine, 273 kat daha etkili olarak revize edildi.
Endüstriyel düzeyde hayvancılık muazzam tahribatlara yol açıyor
FAO’nun tahminiyle ilgili olarak bazı bilim insanları tarafından dile getirilen daha ciddi bir endişe ise asıl olarak raporda belirtilen verilerin neleri içermediğine ilişkin. Örneğin, bir yandan büyükbaş hayvanların saldığı metan gazı gibi hayvancılık endüstrisinin doğrudan sorumlu olduğu emisyonlarla sınırlı veriler hesaba katılıyor. Ama buna karşılık, hale hazırda büyükbaş çiftlik hayvanları için ayrılan araziler veya bu amaçla yok edilen ormanlık alanların bir kısmının geri dönüşümünün sağlanması sayesinde, atmosferdeki sera gazlarını tutan ve depolayan potansiyellerin artışından elde edilebilecek önemli iklim kazanımları hesaba katılmıyor.
Bilim insanları bunu, endüstriyel hayvan yetiştiriciliğinde ‘arazi kullanımının fırsat maliyeti’ olarak adlandırıyor. Söz konusu bu fırsat maliyetinin boyutu olağanüstü büyük, zira endüstriyel hayvan yetiştiricilik sektörü, gezegenin yaşanabilir toplam kara alanının yaklaşık yüzde 40’ını ve dünyadaki tüm tarım arazilerinin yüzde 75’ini kullanıyor. FAO’nun verilerinde bu faktörün göz ardı ediliyor olması, endüstriyel hayvancılığın küresel ısınmaya olan etkisini oldukça sınırlı bir şekilde resmettiği anlamına geliyor.
Sonuçta et ve süt ürünlerinin küresel düzeyde üretiminin sonlandırılması ya da yerel düzeyde üretimle sınırlandırılması, endüstriyel hayvancılık sektörünün ele geçirdiği bu muazzam büyüklükteki arazilerin geri kazanımı ve dolayısıyla küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının önemli ölçüde azaltılması anlamına gelecek. Bu aynı zamanda, sanayileşmiş ülkelerdeki nüfusun et tüketimi için yoksul ülkelerdeki tarım ve orman arazilerinin tahribatını önemli ölçüde azaltırken, yerel toplumların tükettiği gıda fiyatlarında önemli düşüşlere yol açacak.
Bunun yol açacağı dönüşüm gerek hayvansal ürünlerin gerekse tarımsal üretimin yerel düzeyde daha sürdürülebilir bir hale gelmesi anlamına gelecek. Bu şekilde, bir yandan yerel doğal kaynakların sömürüsü önemli ölçüde azaltılırken, aşırı et tüketiminin yerine yerel koşullara uygun ve daha sağlıklı olan bitki tabanlı besinlerin yetiştirilmesine ve bu şekilde söz konusu arazilere sahip ülkelerin kendi kendilerine yeterli olmalarına olanak sağlayacak.
F. Levent Şensever
Not: Yazının konusunun küresel ısınma ile sınırlı olması nedeniyle, hayvanları tüketilecek bir meta olarak gören anlayışa ve endüstriyel hayvancılık sektörünün ‘üretim’ metotlarındaki vahşi koşullara değinilmedi. Bunlar bir başka yazının konusu olacak.