Greta Thunberg’in radikalizmi, sandık siyasetinin reformizmine karşı

01.10.2021 - 13:54
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

İklim değişimini durdurmak için karar vericilerin en önemli toplantısı Kasım ayının ilk iki haftasında gerçekleşecek olan COP26 zirvesi olacak. Ancak daha şimdiden belli oldu ki COP26 bir hezimet olacak.

Guardian gazetesi zirveyi örgütlemekle görevli olan yetkililerle görüştü. Yetkililer, zirveden fazla bir beklenti içinde olunmaması gerektiğini söylüyorlar. 2015’te imzalanan Paris Anlaşması uyarınca 2030 yılına kadar emisyonların %45 azaltılması gerekiyor ama görüşülen yetkililer bu hedefe varılamayacağını söylüyor.

2015’ten sonra IPCC’nin 2018 raporu ve en son geçtiğimiz aylardaki son raporu, %45 azaltımın dahi çok yetersiz kalacağını söylüyordu. Buna rağmen yetkililerin %45’i hedefinin gerçekleşemeyeceğini söylemesi tam bir skandal. Onlar, emisyon azaltımının zamana bırakılması gerektiğini söylüyorlar.

Bir İngiliz yetkilisi COP26’da metan gazı[1] emisyonlarında azaltım, yoksul ülkelere iklim fonu desteği, orman alanlarının korunması ve kömürden tamamen vazgeçilmesi gibi kararlarla çıkılacağını söyledi.

Ayrıca Avustralya-İngiltere-ABD arasında imzalanan yeni nükleer denizaltı anlaşması sonucu Çin’in COP26’ya heyet gönderip göndermeyeceği de hala belirsiz.

İklim aktivistleri: “Söz değil eylem”

İtalya’nın Milano kentinde üç gün süren Youth4Climate (İklim İçin Gençlik) etkinliğinde konuşan Greta Thunberg, tarihi konuşmalarından birini daha yaparak devletlerin ve şirketlerin 30 yıldır bu konudaki vaatlerini tek bir cümlede özetledi:

“2025'e kadar Net Sıfır, falan filan. 2050'ye kadar Net Sıfır Falan filan filan, net sıfır falan filan. İklim Nötr falan filan... ”

Greta’nın tek başına iklim için başladığı okul grevinin tüm dünyaya yayılması ile oluşan Fridays for Future (Gelecek İçin Cumalar) hareketi iki yıl önce “bilimin arkasında birleş” sloganı ile ilk küresel grevini gerçekleştirmişti. 24 Eylül’deki 8. Küresel iklim grevinin sloganı ise “Sistemi Kökünden Değiştir” oldu. Bu çok hızlı bir sola kayış.

Benzer bir sola kayış da Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) içinde yaşanıyor. Geçtiğimiz iki ay içerisinde Hollanda, Almanya, Norveç, İngiltere gibi birçok ülkede fosil yakıt şirketleri ve bankaların önünde eylemler gerçekleştirdiler. İki yıl önce trafiği durdurma eylemleri yaparken iklim değişimini medyanın ve toplumun gündemine getirmeyi amaçlıyorlardı. Şimdi hem doğrudan şirketleri hedef alıyorlar hem de ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı sloganlar atarak çok daha sistemsel bir eleştiri getiriyorlar

Radikalizm mi reformizm mi?

Geçtiğimiz hafta Ahmet İnsel Açık Radyo’daki Açık Gazete programında Greta Thunberg hakkında yarı gerçek yarı şaka bir yorumda bulundu. Greta’nın seçimlere giren bir siyasetçi olacaksa biraz reformist olması gerektiğini söyledi.

Ahmet İnsel daha önceki programlarında da sokak hareketlerinin sandığa doğrudan etkide bulunmadığını söylüyordu. Bu elbette doğru. Bu gerçeğin en iyi örneği 1968 Fransa’sındaki 68 Hareketi ve ardından yapılan seçimler olsa gerek. 1968 Mayıs isyanının ardından yapılan seçimleri yine Mayıs öncesinde Cumhurbaşkanı olan General De Gaulle kazanmıştı. Yani 68 Hareketi kısa vadede Fransa siyasetindeki güç dengesini dahi pek fazla değiştirememişti. Benzer bir durum Gezi isyanından sonraki seçimlerde de yaşandı. AKP yine kazanmıştı. Bir tek Kürt hareketinin Gezi sonrası oluşturduğu daha geniş bir cephe olan HDP %13 oy alarak siyasetin dengelerinde sınırlı bir değişim yaratabilmişti.

Bu tartışmalar yakın geçmişteki başka seçimler için de en son Eylül ayı sonundaki Almanya seçimleri için de yapıldı. İklim hareketinin çok güçlü olduğu Almanya’da neden Yeşillerin beklenen sıçramayı yapamadığı ve Sol Parti’nin neden oy kaybettiği tartışılıyor? Radikal oldukları için mi yoksa olmadıkları için mi?

Greta Thunberg, Almanya seçimlerinden sadece iki gün önce Berlin’deki iklim grevine katıldı ve 100 bin kişilik kalabalık önünde muazzam bir konuşma yaptı.

“Evet, oy vermeliyiz, siz de oy vermelisiniz. Ama unutmayın ki, oy kullanmak tek başına yeterli olmayacak; sokaklara çıkmaya devam etmeli ve liderlerimizden iklim konusunda harekete geçmelerini talep etmeyi sürdürmeliyiz"

Bu dev yürüyüş sırasında Yeşiller’in başkanı Berlin’de değil Köln’de konuşma yapmayı tercih etti. İklim aktivistleri de Greta da (isim vermeden) partilerin programlarının yetersizliğini eleştiriyordu.

Sandıkla sokak arasındaki ilişki

İnsanlar bir mücadelenin doğrudan öznesi olmadıklarında, medyada radikal talepler dile getiren birini tamamen pasif bir durumdayken izlediğinde onun gerçekten de ütopik ve radikal olduğunu düşünür çünkü söylediklerinin gerçekleşebileceğine inanmaz. Burada inanmadığı aslında kendisidir. Toplumsal değişim ancak ve ancak büyük kitlelerin değişimin bir parçası olması halinde mümkün olabileceği için radikal siyasetçiler ancak radikal toplumsal mücadelelerin taleplerini sahiplendiklerinde gerçekçi bulunurlar. Yani kitleler kendi taleplerinin gerçekleştirilebileceğine inanır.  

Ancak liberal demokrasilerde genellikle siyasiler reel politik, gerçekçilik ve rasyonallik adına hareketlerin taleplerini törpülemeyi tercih ederler. Bu hem gerçekten radikal olmadıkları için hem de değişimin sadece sandıktan gelebileceğine inandıkları içindir.

Bunun en iyi örneğini İngiltere seçimlerinde İşçi Partisi ve lideri Jeremy Corbyn’in yenilgisinde yaşadık. Corbyn’in radikal programı partiye dolan Occupy ve iklim hareketi aktivistlerinin taleplerini yansıttığı ve onları mobilize edebildiği için büyük heyecan yaratmıştı ve ilk seçimlerde beklenenin çok üzerinde oy alabilmişti. Ancak son seçimlerde Corbyn kendi partisinin sağına tavizler vererek programını törpüledi ve önceki gibi sokak kampanyasından çok profesyonel bir medya kampanyasına yöneldi. Onu yükselten hareketin gerisine düştü. Dolayısıyla radikal olduğu için değil ılımlı olduğu için kaybetti. Medya yorumcuları Corbyn’in fazla radikal bulunduğu için kaybettiği yorumunu yapıyordu ama bu sadece bir toplumsal hareketin parçası olmayanlar için geçerliydi.

Özetle sandık, toplumsal hareketlerin radikal taleplerini sahiplenen ve ayrıca bu hareketlerin aktivistlerini örgütleyebilen bir parti oluşturulabildiğinde kazandırabiliyor. Radikal hareketlerin aktivistleriyle radikal politikaların programlaştırıldığı parti arasında organik bir ilişki olması gerekiyor. Sosyalistlerin, antikapitalistlerin toplumsal hareketlerin güçsüz olduğu dönemlerde önemsiz oy oranlarında kalmasının nedeni bu. Radikal politikalara sahip olmaları değil sorun radikal toplumsal hareketlerin olmaması.

Greta, Berlin’deki konuşmasında bunu gayet iyi anladığını gösteren bir konuşma yaptı. O farkında olmasa da 100 yıl önce Lenin’in “gerçekler devrimcidir” sözünü kendi kelimeleriyle tekrarladı ve konuşmasının sonlarına doğru mücadele çağrısı yaptı. Bu sözler tam da iklimi değil sistemi değiştirmek isteyenlerin ihtiyaç duyduğu perspektifi yansıtıyor:

“Artık neyin siyasi olarak mümkün olup olmadığına iktidardakilerin karar vermesine izin veremeyiz. Artık umudun ne olduğuna iktidardakilerin karar vermesine izin veremeyiz. Umut pasif birşey değildir. Umut laga luga filan değildir. Umut doğruyu söylemektir. Umut harekete geçmektir ve umut daima halktan gelir.”

 


[1] Metan, karbondioksitten 80 kat daha fazla ısı tutan ama çok daha kısa sürede atmosferde kaybolan bir gaz. Metan gazı genellikle fosil yakıtların çıkarılması sırasında bir yan ürün olarak atmosfere salınıyor. COP26’da metan gazının atmosfere salınmaması konusunda tedbirler alınması ve bu alanda önemli bir azaltım hedefi konması bekleniyor ama bu tam bir düzmece hesap. Düzmece çünkü metan azaltımı demek fosil yakıt üretmeye devam etmek devam. Oysa fosil yakıt çıkarmaya derhal son verilmesi gerekiyor ki bu zaten metanın da büyük oranda çıkmaması demek.

Bültene kayıt ol