Sermayenin "eğitim bütçesi"

12.11.2020 - 13:10
Şafak Ayhan
Haberi paylaş

“Şimdiden umutsuz değilsem, bunun nedeni şimdinin oldukça umutsuz koşullarının bana umut vermesidir.”

Karl Marx

24 Kasım’da sona ereceği planlanan 2021 yılı bütçe görüşmeleri yaklaşık yirmi gündür devam ediyor. Bütçe görüşmeleri, bu görüşmelerde konuşulanlar, raporlar ve geçen yıl içinde emekçilerden vergi adı altında toplanan milyarlarca liralık paranın hangi sermaye şirketlerine verildiği, bakanlıklar tarafından hangi ihalelere nasıl harcandığına dair konular, bu yazının ana fikrini oluşturmuyor. Bu yazımızda daha çok MEB‘in bütçesi üzerinde duracağız.

Bütçe görüşmeleri sürerken yandaş ana akım medyanın her gün istisnasız yaptığı haberlerin başlıkları şunlardı: ‘’Bütçede en yüksek pay Milli Eğitimin, MEB’in bütçesi dudak uçuklattı‘’. Sürekli bu tarz asparagas haberlerin yapılmasının amacı, gerçeklikle alakası olmayan pozitif algılar yaratmak.

2021 bütçe kanun teklifinde bütçe ödenekleri içinde en fazla payın 528 milyar TL ile Hazine ve Maliye Bakanlığı'na ayrıldığı görülüyor. 1 milyonun üzerinde eğitim emekçisine, 18 milyona yakın öğrenciye hizmet veren Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan, yandaşların dudaklarını uçuklatan para 211 milyar 993 milyon 156 bin TL. Bu para dışardan bakıldığında onlarca sıfırın yan yana geldiği devasa paralar gibi görülüyor, ancak bütçenin detaylarına inildikçe bu paranın devede kulak olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü MEB bütçesinin zaten yüzde 81’ini personele yapılan harcamalar oluşturuyor. Bu ne demek, yaklaşık 170 milyar lira gibi bir para zaten mevcut yani geçen yıllarda da olan temel harcamalara, SGK primlerine ve emekçilerin maaşlarına giden para. Geriye kalan 41 milyar lira ile MEB 2021 yılında ne yapabilecek: Hiçbir şey. Zaten kendi öğretmenini bakanın tabiriyle "yük olarak gören" bir bakanlık, elde kalan parayla yeni okullar mı yapacak yoksa milyonlarca ataması yapılmayan öğretmenin atamasını mı yapacak.

2020 yılında MEB bütçesinin merkezi bütçeye oranı yüzde 11,5 iken, 2021’de bu oran 10,9’a düşürülmüş. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay geçen yıla (yüzde 4,7) göre artmış (yüzde 7,7) gibi görünse de, 2002 yılındaki yüzde 17,2 oranının çok gerisinde. MEB bütçesinin bu kadar büyük görülmesinin sebebi, mevcut iktidarın eğitime verdiği önemden değil, eğitim alanının büyüklüğü nedeniyle zorunlu harcamaların fazla olmasından.

Pandemi sürecinde okulların önlemler alınmadan açılması herkesin gündeminde. Vaka sayılarının gün geçtikçe arttığı, uzaktan eğitime ulaşmanın adeta başarı sayıldığı şu günlerde, pandemiden önce de olmayan eğitimde fırsat eşitsizliği gittikçe derinleşti. 18 milyon öğrenciye bilgisayar dağıtıp bunlara internet sağlamak sosyal bir devlet için küçük bir iş olmalı, ama yapılmadı. Sınıf mevcutlarını sosyal mesafe gereği (her 4 m2 ‘ye bir öğrenci – ki Türkiye’de ortalama bir sınıf 30 m2 ve sınıf mevcutları 50 sayısını bulan binlerce okul var) ikiye bölüp, yeni derslikler, okullar yapmak ve ortaya çıkan öğretmen ihtiyacı için ataması yapılmayan öğretmenleri bu okullara atamak gerekiyordu, bunlar da yapılmadı. Bunlar, ‘’insanları ve eğitimi düşünen’’ bir anlayışın geçen 9 aylık süreçte yapması gerekenlerdi. Bunlar dile getirilince cevap olarak neler söylendi: Devlet şuan ekonomik olarak bunu kaldıramaz. 

Devlet, patronların vergi borcunu silmese, müteahhitlere ihaleler yoluyla paralar akıtmasa, örtülü ödeneklere milyarlarca lira ayrılmasa, her fırsatta savaşa, silaha, füzelere, savunmaya para harcamasa, derinleşen ekonomik krizde ortaya çıkan kur farklarıyla bir gecede ekstradan milyarlarca lira borçlanmasa, belediye başkanından bakanlığına kadar her bürokratın, yöneticinin milyonlarca liralık otomobillerine paralar harcamasa, öğretmen atamak da okul yapmak da çok kolay olurdu. 

Bu örnek konuyu çok iyi açıklıyor zaten: Mevcut Cumhurbaşkanlığı’nın sadece mal ve hizmet alım bütçesiyle 11 bin yeni okul yapılabilir.

Bütçe görüşmelerinde, devlet okullarındaki eğitim kademelerinden anaokullarına, ilkokullara ve ortaokullara bir lira olsun ödenek göndermeyen MEB adına konuşan bakan, özel okullara verilecek olan desteğin artacağını şöyle dile getiriyor:

‘’…Örgün eğitim içerisindeki özel okul sayılarının toplam okul sayısına oranı ise yüzde 20,2’dir. Diğer taraftan, 2021 yılı bütçemizden öğrencilerimize doğrudan nakdî ve ayni olarak önemli destekler sağlamayı sürdüreceğiz. Bu çerçevede özel okul desteği kapsamında 891 milyon TL destek verilecektir.’’

Devlet okullarına bir an önce okul aile birliklerini toplayıp okullara maddi destek sağlanması için yazılar gönderen, yani velilerden para toplamak için seferberlik ilan eden bakanlık, özel okullara bütçeden milyonlarca lira para akıtıyor.

Pandemi süreci kapitalizmin insan doğasına ne kadar aykırı bir sistem olduğunu bir kez daha gösterdi eğitimden sağlığa gıdadan sanayiye kadar sistemin sermayedarları için tek bir hedef var: Daha çok büyümek ve sermayelerine sermaye katmak. İnsanlık ve çekilen bunca sıkıntı patronların ve egemenlerin asla umurunda değil. Onların amacı eğitim bakanının kardeşleri Oktay ve Hamdi Selçuk’un yaptığı gibi 2002 yılında on bin lira sermaye ile kurdukları Maya Okulları'nın sermayesini 2020 yılında on beş milyon liraya çıkartmak.

Şafak Ayhan

Bültene kayıt ol