Kim bilir kaç kadın kayıp?

17.06.2020 - 11:20
Yıldız Önen
Haberi paylaş

Haziran ayının başlarında şöyle bir haber yayınlandı: “Ailesiyle Edirne sınırından Meriç Nehri’ni geçtiği sırada Yunan polisi tarafından vurulduğu iddia edilen Suriyeli Nadera Almonla’dan 29 Şubat’tan beri haber alınamıyor.”

Şubat, Mart, Nisan, Mayıs…Cesedi Meriç nehrinde kayboldu Nadera Almaonla’nın.

İnsanları pazarlık masasında bir koz olarak gören zihniyet, göçmenler hakkında olmadık yalanları her gün yeniden yeniden üreten zihniyet, Avrupa’ya göçmenler üzerinden meydan okuyan zihniyet, göçmenleri, “kapıyı açtık” diyerek, korumasız, ölüm tehlikesi altında, güvenli geçiş noktası olmayan noktalarda bir başına ve çaresiz bırakan zihniyet, Nadera Almoanla’nın ölümünden sorumludur.

Göç başlı başına yıkıcı, yıpratıcı bir sorunken, kadınlar göçten kaynaklı krizi ağır bir şekilde yaşıyorlar. Sadece Suriyeli kadınlar değil. Sermin Çakmak  “Değişen Hayatların Görünmez Sahipleri: Göçmen Kadınlar” başlıklı yazısında bir dizi araştırmacının Almanya’ya göç eden Türkiyeli kadınlarla ilgili yaptıkları araştırmaları incelemiş. Göç sürecinde kadınlar kültürel nedenlerle hareket özgürlüklerinin kısıtlanması, erkeklere oranla iş gücüne daha zor katılabilmeleri gibi nedenlerle “ev kadını” rolünü eskisine oranla daha fazla benimsemek zorunda kalıyorlar.

Ayşe Emel Akalın ise “göç tarihi boyunca göçmen emeğinin en büyük kadın kategorisini göçmen ev işçileri oluşturmaktadır.” diyor.

Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin hazırladığı bir broşür, mülteci kadınların, göç sürecinin bütününde şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Göçe neden olan çatışma sırasında, kaçış sırasında, sığınılan ülkede, geri dönüş sırasında, yeniden entegrasyon sürecinde.

Bir ülkeye yerleştiğinde, mülteciler için sorunlar bitmiş olmuyor, bir sorun bitiyor ve bambaşka bir sorunlar kümesi başlıyor.

İçişleri Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de Suriyeli mülteci sayısı 3,613,644. Bu sayının 1,956,459’u erkek, 1,657,185’i ise kadın. Suriyeli 109.726 kişi Geçici Barınma Merkezlerinde yaşarken, 3.237.345 kişi bu merkezlerin dışında yaşamaktadır. 

Yaşamaktadır derken, bu yaşamanın olağanüstü yokluk koşullarında olduğunu hatırlamalıyız: “Erkek sığınmacıların yüzde 13’ü ve kadın sığınmacıların yüzde 16’sı harabelerde yaşamaktadır ve erkek ve kadın sığınmacıların her birinin yüzde 10’u derme-çatma geçici düzen veya plastik korumalar altında yaşamaktadır. Böylece, bu yüzdeler göstermektedir ki erkek sığınmacıların 4’te 1’e yakını

ve kadın sığınmacıların 4’te 1’den fazlası harabelerde, derme-çatma geçici düzenlemelerde, plastik korumalar altında veya açık alanda yaşamaktadır.” 

İşte Nadera Almonla gibi sayısız mülteci kadının kaçmak, buradan gitmek istemesinin nedeni, ölümü göze alıp bir nehri geçmeye çalışmasının ve nehrin ortasında sulara karışıp ölmesinin nedeni bu!

Tüm mültecilerle dayanışmak, bu yüzden çok önemli.

Mültecilerin yaşamını çekilir kılma mücadelesi vermeyen bir işçi sınıfının kendi yaşamının çekilir kılınmasının imkânsız olacağını aklımızdan çıkartmayalım.

Yıldız Önen

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol