Alışılagelmişin dışında bir eğitim: Kibutz eğitimi

06.11.2018 - 12:25
Şafak Ayhan
Haberi paylaş

Bütün ortaokul, lise ve yüksekokulların hedefi her türden ve her çeşit memur ve burjuvazinin kalifiye hizmetlisini 'üretmektir'. Bu tarz okullarda verilen eğitimde özellikle tüm dikkatler, ağırlık, özen, titizlik, doğruluk ve uzun nefeslilik alanlarına yönelir. Bunun yerine bağımsız ve kendi başına düşünme, sınama ve sonuçlar çıkarma yeteneği bastırılmaktadır. Öğretilen ve gösterilen bilgilerin çoğu soyut, yaşama ve hayata yabancı karakterdedir.

                                                      Nadejda Krupskaya

Okul, toplumsal işlevi bakımından hep bir dinamizm barındırıyor. Ailenin ve çocuğun bu dinamizm içerisinde sürekli bir ilerleme kat ettiği düşünülüyor. Dünya genelinde geleneksel eğitim metotlarında okul-aile işbirliği hat safhada tutulmaya çalışılıyor. Bu nedenle çocuk, okulun ve ailenin denetimi altında kendini ‘’özgür bir birey ‘’sanmaktan öteye geçemiyor. Çocuğun aileye bağlılığı hem toplumun gelecek planlaması bakımından, hem de ailenin çocuk üzerinde kurduğu otorite bakımından geleneksel yapıdaki eğitim sistemi için oldukça önemli. Çocuk ailenin, devletin, sistemin tüm kalıplaşmış değer yargılarının dışına kesinlikle çıkmamalı, sürekli bir kontrol mekanizması altına tutulmalıdır.

Geleneksel ailelerin çocuk yetiştirme metotlarına ve okul-aile ilişkilerine yeni bir bakış açısı kazandıran gelişme ‘’Kolektif Çocuk Yetiştirme ‘’deneyimlerinde kendini gösterecektir. Kolektif çocuk yetiştirme deneyimlerini temel üç başlık altında değerlendirerek Kibutz hareketinin doğmasına ortam hazırlayan gelişmeleri daha yakından görebiliriz. Kibutz (kelime anlamı itibariyle “birlikte yaşama”), kolektif hareket etme bilincinin olduğu ve ortak mülkiyete dayalı tarımsal faaliyetleri artırmaya yönelik İsrail’de kurulan yerleşim yerleridir. Kibutzlarda farklı olan konu, kolektif yaşam ve modern kapitalizmin dayatması olan metaları bir kenara itmekten ziyade, buradaki ailelerin çocuklarıyla olan bağlarını kopartacak olan “kibutz tarzı çocuk yetiştirme modellerini” nasıl kabul edebildiğidir. Çünkü günümüzde yaratılan aile modellerinde, çocuk ailenin her şeyidir ve aile çocuğun varlığını sürdürebilmesi için vardır. Anne ve baba çocuğun doğumuyla birlikte “her şey çocuklarımız için” diyerek, çocuğun isminden gideceği okula, inanacağı değerlere, çalacağı müzik aletinden oynayacağı oyuna kadar her şeye müdahale edebiliyor ve bunun adına da çocuk yetiştirme deniliyor. Peki, nasıl oldu da “farklı tarzda çocuk yetiştirme modelleri” ortaya çıktı? Kibutzlardaki alternatif çocuk yetiştirme modelleri bunun biraz da olsa cevabını verebiliyor.

Çocukluk kavramının ve çekirdek aileye bağımlılığın tarihsel gelişimine ilişkin kolektif çocuk yetiştirme deneyimleri biraz farklı anlamlar kazanıyor.

Birincisi, çocuk yetiştirmenin asıl sorumluluğu bir topluluğa devredileceği için kolektif çocuk yetiştirme deneyimleri aileyi zayıflatacaktır.

İkincisi, kolektif çocuk yetiştirme deneyimlerinin kadınların toplumsal rolleri üzerinde önemli bir etkisi olacaktır. Uzun çocuk yetiştirme sorumluluğundan kurtulacak olan kadın, erkeklerle eşit koşullarda yaşayacak, iş hayatına atılacak, emeğinin sömürülmesini engellemeye çalışmak için daha çok mücadele içerisinde yer alacaktır. Kadınlar hayatlarının büyük bir bölümünü çocuk yetiştirmeye vakfetmeyecek, kolektif hayatı inşa etmek için ellerinden geldikçe mücadeleyi örgütlemeye çalışacaklardır.

Üçüncüsü, kolektif çocuk yetiştirme deneyimleri çocuğu aileden kurtarır fakat çocukluk kavramının kendisinde mevcut olan bağımlılık durumundan kurtaramaz. Bu durumda bir topluluğa, okula ya da devlete bağlılık söz konusudur.

Bu açıdan bakınca kolektif çocuk yetiştirme çocuktan çok anne-babaya faydalı olabilir. Bunun çocuk açısından değerlendirilmesindeki fayda şu şekildedir: Çocuklar ailenin geleneksel ahlaki yapısından kurtulduklarında otoriter olmayan karakter yapılarını geliştirme fırsatına sahip olacaklardır. Ancak bu kolektif çocuk yetiştirme bir devlet kontrolü altında tutulursa ve milli okul eğitiminin geleneksel amaçlarına yönelik olursa yukarıda bahsettiğimiz fırsatlara çocuklar sahip olamayacaklardır.

Kibutz hareketi, kolektif yaşam, kalıplaşmış değerleri yıkmak, kadın-erkek eşitliğini sağlamak, bütün üyeleri için eşitlik sağlayacak bir toplum geliştirme yönünde yaşanmış en önemli 20. yüzyıl deneyimlerindendir.

Bu hareket üretim araçlarının kolektif mülkiyetine ve demokratik kontrole dayanan tarımsal topluluklar kurdu. Kibutz hareketi içinde ekonomik ve mesleki eşitliği koruma yönünde bir çaba vardı. Kısmen kadınlar için eşitliği sağlamak ve onları çocuk yetiştirme yükünden kurtarmak için kolektif çocuk yetiştirme yöntemleri geliştirildi ve çekirdek ailenin önemi azaltıldı.

Joel Spring’in Özgür Eğitim adlı kitabında antropolog Melford E. Spiro’nun bir kibutzda yaşamasını aktarıyor. Melford E. Spiro da yaşadığı bu deneyimlerini 1956 yılında yayımlanan Kibbutz: Venture in Utopia isimli kitabında yazıyor.

Spiro, 1951’de kökenleri 1920’lerin başlarına kadar uzanan bir kibutzda yaşıyor Bu kibutz, ilk olarak, Avrupa’da gençlik hareketlerinden gelerek pastoral bir romantizmi geleneksel Musevi adetlerinin radikal bir reddiyle birleştiren Polonya asıllı Musevi gençler tarafından kurulmuştu. Bu gençler kent yaşamını reddederek ağır çalışma tempolu bir tarım topluluğunu tercih ediyorlardı. Aynı zamanda geleneksel Musevi ailesi yerine, kooperatif bir yaşam biçimini geçirmeye çalışıyorlar.

Kibutz kurulduğunda temel ilgi alanlarında birisi “kadınların eşitliği”ydi. Evlilik törenlerinin ortadan kaldırılmasının kadının erkeğe bağımlılığını ortadan kaldırdığı düşünülüyordu. Kadın erkeğin adını almıyordu ve “onun karısı”olmak gibi yasal bir konumu da yoktu. Mülkiyetin kolektif olması nedeniyle kadın erkeğe ekonomik anlamda bağımlı değildi.

Bu kibutzda bir kadının prestiji kocasının büyük bir işçi ya da parlak bir lider olmasıyla artmıyordu. Ailenin önemi, çocuğun kolektif eğitimiyle de azaldı. Bu özel kibutzda, kolektif eğitim doğumdan dört gün sonra, bebek ve anne hastaneden taburcu olunca başlıyordu. Çocuk bu yaşta, liseden mezun olana ve kibutza seçilene kadar kalacağı Çocuklar Derneği’ne giriyordu. Çocuklar büyüdükçe sürekli akranlarıyla paylaşacakları bir dizi evde yaşıyorlardı.

Bebek evi, yeni yürüyenler evinden sonra dört beş yaşına gelen çocuklar, bu gruptan ayrılıp Anaokulu’na giriyorlardı. Buradaki yaşantılarını çocuklar on altı kişiden oluşan bir akran grubuyla liseden mezun olana kadar birlikte paylaşacaktı. Dolayısıyla, çocuklar bir aile içinde değil, bir akranlar topluluğu içinde yetişmiş oluyorlardı. Bir yatakhanede uyuyorlar, günde iki saat ana babalarını ziyaret ediyorlar ve günün geri kalanını akranlarıyla paylaşıyorlardı. Bu süreçte cinsiyet ayrımı çok azdı. Cinsel konular oldukça açık bir şekilde tartışılıyor ve çocuklardan gizlenmiyordu. Böylece çocuklar karşı cinsin vücudunun gizemli bir yer olmadığının farkına varıyordu. Bu topluluklarda mülkiyet, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi ortaktı ve bu durum modern kapitalist toplumun rekabetçi ve bireyci yapısıyla çelişmekteydi.

Kibutzların kuruluş amacı hakkında gerek Türkiye’de gerekse dünyada yıllarca yazılıp çizildi. “Yahudi’nin yaptığı her şey yanlıştır” gibi antisemitist iddiaların da hedefi oldu, “…aslında amaçları farklı, yok şu yapılmak isteniyor, yok işin rengi farklıymış” tarzı birçok eleştiri getirildi, hakkında çokça şeyler söylendi. Türkiye’de yabancılara toprak satışına ve Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile ilgili haberlere de kibutzları katmayı çok sevdi Türkiye medyası. İsrail devletinin yaptığı yanlışlar bir şekilde kibutzlara bağlandı falan filan… Ancak bizi ilgilendiren kibutzlardaki farklı eğitim metotlarıdır.

Kibutzların yanlışları veya doğruları olabilir ancak burada anlatılmak istenen dünya üzerinde daha önce uygulanmamış bir eğitim yöntemiyle farklı yapılarda karşımıza çıkan alışılagelmişin dışında bir eğitim modeli olduğudur.

Kapitalizmin yaratmak istediği bencil, nefret saçan, güce ve otoriteye tapan fikirlerin ve ezilenlerin ve yoksulların her zaman var olması gerektiği gibi mantıksızca düşüncelerin çocuklardan, dolayısıyla da geleceğimizden nasıl sökülüp atılacağına dair alternatif çocuk yetiştirme modellerine daha yakından bakmalı, alternatif yaşam yaratma seçeneklerini göz ardı etmemeliyiz.

Şafak Ayhan

Bültene kayıt ol