(Video/Podcast) Özgürlük istiyoruz

30.05.2021 - 20:30
Haberi paylaş

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi'nin (DSİP) düzenlediği, Marksizm 2021 toplantılarının kapanış toplantısında, farklı mücadeleler içindeki aktivistler sorunları ve birlikte nasıl mücadele edebileceğimizi anlattı.

“Özgürlük İstiyoruz” başlıklı oturumdaki konuşmalar özetle şöyle:

Arife Köse (Antikapitalist Blok aktivisti)

Ekonomik, ekolojik krize covid eklenince sadece haklarımız değil sağlığımız da tehdit altına girdi. Hükümetler gösteri haklarımızı elimizden almaya çalıştı. Ama buna direndik, haklarımıza sahip çıktık. Dünyanın pek çok yerinde İngiltere, Fransa, Latin Amerika’da bu örnekler yaşanıyor. 

İngiltere Hükümeti polislerin yetkisini artıran bir yasa çıkarmaya çalışıyor. İngiltere’de çeşitli örgütler bu tasarıya karşı eylemlerine devam ediyorlar. Hükümet tasarısını geri çekti. Aynı şeklide ifade özgürlüğümüz de tehdit altında. Sadece Türkiye’de değil dünyada pek çok ülkede baskıcı yönetimler egemen. Akademik özgürlüklerimiz, araştırma yapma özgürlüklerimiz hükümetlerin baskısı altında. İngiltere’de, Fransa’da bu tür uygulamalarla karşılaşıyoruz. 

Bu tehdide nasıl karşı koyacağımıza dair iki temel eğilim var. Sürekli parlamentoyu işaret eden, mücadeleyi hükümetlerin devrilmesine endeksleyen eğilim var. Bu eğilim Yunanistan’da, İspanya’da, İngiltere’de etkindi. Ama mesela Yunanistan’da Syriza 2015 seçimlerinde iktidara geldi ve neoliberal politikalara teslim oldu, İspanya’da Podemos yenildi. İngiltere İşçi Partisi büyük bir oy kaybına uğradı. 

2015’te Syriza ile başlayan bu parlamentarist süreç devam ediyor, ama sona ermedi, şimdi ABD’de Biden ile devam ediyor. Biden’ın yolu örnek olarak gösteriliyor. Hâlbuki Biden’ı iktidara BLM, kadın hareketi gibi muhalif eylemler getirdi. BLM hareketi çok büyüktü, sandığımızdan daha derin bir etkisi oldu. Örneğin İngiltere de BLM eylemleri sömürgeci geçmişle yüzleşmeye döndü. Aynı hareket polis yasasına karşı devam etti, şimdi de Filistin’le dayanışma eylemleri yapılıyor, çok muazzam eylemler yapılıyor. Sadece merkezi değil, mahallelerde, okullarda öğrenciler, gençler Filistin’le dayanışma eylemleri yapılıyor. Bu İngiltere için önemli, son yıllarda İsrail karşıtı eylemler antisemitizm olarak damgalanıyordu. Corbyn’in işçi partisi liderliğinden devrilmesinin sebebi, Filistin’le dayanıştığı için antisemitizm suçlanmasıydı.

Fransa’da Filistin’le dayanışma eylemleri oldu. İspanyada liman işçileri İsrail’e silah sevkiyatını engellediler. Myanmar’da binlerce insan öldürülme tehlikesine rağmen darbeye karşı sokağa çıktı. Bütün dünyada bu tip binlerce eylem var. Bütün bunlar şunu gösteriyor. Özgürlüğümüzü ve haklarımızı savunmak için ortaya çıkan bu eğilim çok geliştiği. Aşağıdan yükselen bu mücadeleyi biz de yükseltmeliyiz.

Umut Mahir Özen (Antikapitalist Öğrenciler)

2021 yılı Boğaziçi direnişi ile başladı. Beklenmiyordu, ama başarılı oldu. Pandemi ve siyasi-ekonomik krizin de etkisi oldu bu direnişin başarısında. 2020 yılında pandemiye rağmen işçiler hakları için sokağa çıkıyordu, madencilerin yürüyüşü vardı, kadınlar sokaklardaydı. Sendikalaşmaya çalışan işçiler, çalışma koşullarını protesto eden işçiler, zam isteyen işçiler hep sokaklardaydı. 2021’in 1 ocak gecesi Melih Bulunun rektörlüğe atanması Boğaziçi’nde önemli bir tepkiye yol açtı.

İlk eylem 4 Ocakta oldu, binlerce kişi katıldı. Forum yapıldı, çok renkliydi, LGBTİ bayrakları, Bimeks işçilerinin pankartları, özgürlük ve sosyalizm isteyen sloganlar vardı. İlerleyen süreçte birkaç ay boyunca eylemler devam etti. Kadıköy’de polis şiddeti ortaya çıkınca değişik toplum kesimleri de direnişe destek vermeye başladı.

Boğaziçi direnişinin açık mektubunu 6 milyon kişi okudu, yüzlerce kişi ve kurum mektubu imzalamak istediğini belirtti. Mektup Türkiye’deki demokrasi mücadelesi, işçi hakları, kadın hakları vb. pek çok konuda ezilenlerden ve işçi sınıfından yana tavır alıyordu.

Direnişimiz hala devam ediyor. Akademisyenler, öğrenciler eylemlerine devam ediyorlar. Boğaziçi’ndeki mücadeleyi desteklemeye devam etmeliyiz. Bu mücadelenin genel ilkeleri: Cumhur ve Millet İttifakı dışında, Üçüncü yolu, Muhalefet hattını, özgürlükçü muhalefet hattını oluşturmak.

CHP liderliği öğrencilere evlerine dönme çağrısı yaptılar. Seçimi hedef gösterdiler. Özgürlüklerimiz birer birer kısıtlanıyor, bunun için çare seçimler olamaz. 

2013’e kadar kazanılmış demokratik haklarımız geri alınıyor. Pandemi süreci baskıları daha da artırdı. Esnafa, işçilere yardım yapılmadı. İşçilere verdiklerinin iki katını patronlara dağıttılar. Aşılama gerektiği gibi devam ettirilmiyor. Öğretmenler gibi öncelikle aşılanması gerekenlere öncelik verilmiyor.

Bütün bu sorunlardan çıkışın yolu sadece bir rektörün gönderilmesi değil, tüm antidemokratik uygulamalara karşı direnmeliyiz, mesela belediyelerdeki kayyumlarla da mücadele etmeliyiz. 

Bunu yolu seçim ittifakı değil, üçüncü yolu açmak, işçilerin, ezilenlerin, barış ve özgürlük isteyenlerin ortak mücadele platformunu kurmak. Kapitalizmi ortadan kaldırmadan bu mücadele bitmez. Birlikte kazanabiliriz, özgürlük istiyoruz.

Rana Yılmaz (Antikapitalist Öğrenciler):

Bugün büyük bir ekolojik krizle karşı karşıyayız. 10 yıl içinde karbon salımını azaltmazsak çok büyük problemler ortaya çıkacak. Bunun için yapılan anlaşmalara devletler uymuyorlar. Trump, Bolsonaro gibi aşırı sağcı liderler iklim değişimini tümden inkar ediyorlar, diğerleri kabul etseler de gereğini yapmıyorlar. Ama insanlar iklim değişikliği için mücadele ediyorlar. Dünyada insanların çoğunluğu iklim değişikliğine inanıyor ve hükümetlerin bir şey yapmadığını söylüyor.

2018 yılında iklim değişimine karşı yüzbinlerce insan harekete geçti. FFF, QR gibi örgütler kuruldu. Bazı ülkelerde iklim için grevler yapıldı. Türkiye’de de binlerce kişi iklim için gösteriler yaptı. Yerellerde eylemler yapıldı. Liselerde, üniversitelerde iklim grupları kuruldu.

Fosil yakıt lobilerine karşı önemli başarılar elde edildi. Greta “çok büyük bir krizle karşı karşıyayız ama hükümetler hiçbir şey yapmıyor, biz ayağa kalkmalıyız” diyor.

İklim krizine bireysel tüketimler yol açmıyor, krizin sebebi kapitalist üretim biçimidir. İklim krizini nasıl durdurabiliriz. Kapitalizm meta üretimi ve rekabet dünyasıdır. Birey veya toplumun neyi tüketeceğine kapitalist sistemde rekabet karar verir. Buna uymayan şirket iflas eder. Dolayısıyla kapitalizm düşman kardeşler çetesidir. Marx der ki, kapitalizm kan emicidir, kan emdikçe büyür, büyüdükçe daha fazla kan emer. Kapitalizm iklim için en büyük tehlikedir. Hükümetlerin göstermelik programları değil, başka bir ekonomik model ve sistem lazım. Ancak böyle bir sistemle iklim krizini durdurulabiliriz.

Taha El Gazi (Suriyeli aktivist)

Suriyelilerin durumu şu, çoğu işini kaybetti. İşini kaybedenler acemi oldukları inşaat işlerine katıldılar, çoğu iş kazasında öldü. Sağlık konusu büyük sorun. İnsanlar hasta oluyor, ama hastaneye gidemiyor. Belki kimliği geçerli değil, ya da hastanede benim ismim corona listesine girerse, ben 15 gün karantinaya alınırsam, 15 gün ailemin yemeğini kim karşılayacak. 

İlk okula giden öğrencilerimizin yüzde 40’ı okulu bırakıyor. Yüzde 70i lisede okulu bırakıyor. EBA sisteminde ise öğrencilerin neredeyse tamamı okuldan koptu. Çünkü büyük çoğunluğun elinde uzaktan eğitime katılmak için gerekli olan bilgisayar veya akıllı telefon yok.

Suriyelilerin genelde 3-4 çocuğu var, hepsi okula kayıtlı. Ama EBA sistemine katılamıyorlar. Ortaokul seviyesindeki çocuklar okula gitmediği zaman, öğretmenler de takip etmediği zaman işyerlerine veriliyor. Buralarda kötü koşullarda çalışanlar tacize uğrayan çocuklar var.

Devlet kurumları ile ilgili de sıkıntılarımız var. Kimlik konusunda, resmi işlemler konusunda çok sıkıntı oluyor. Görevliler büyük engel çıkarıyor. 

Ayrımcılık ırkçılık konusu büyük sıkıntı. Suriyeliler artık akşamları sokağa çıkmıyor. Pek çok saldırılar oldu, ölümler oldu. Bizi burada koruyan yok. Kanun var, ama uygulaması yok. Medyadaki kin nefret söylemlerine karşı kanuni yaptırım yok. Pek çok Suriyeli Avrupa’ya gitmek istiyor, orada ayrımcılık olsa da kanun gücü olduğunu düşünüyorlar. 

10 yıl sonra hala mülteci olmamamız lazım. Mülteciliği sadece gıda paketi, kullanılmış elbise olarak görmemiz gerekiyor. Mültecilerle ilgili 10 yıl sonrada aynı hataları yaparsak yine sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Mültecilere ikamet izni verilmeli. Ana talebimiz bu. Mültecilerin korkusu var, sorun olsa nereye gideceğini, kimden yardım alacağını bilmiyor. Yüzbinlerce çocuk burada doğdu, anavatanlarını hiç görmediler. Burada doğan nesile nasıl yaklaşabiliriz bu noktaya çözüm getirebilirsek harika işler yapabiliriz. 

Ümmühan Özer (Öz Sağlık-İş)

Kamu kurumunda çalışıyorum. 2018 yılında taşerondan kadroya geçtik. Süreç başladığında çok heyecanlanmıştık. Kadrolu memurlar gibi olacağımızı düşündük. Kadroya geçince durumun böyle olmadığını anladık. Kadroya mevcut koşullarımızla geçtik, herhangi bir hak artışı olmadı. 2020’ye kadar geçerli bir sözleşme yaptılar bizimle. Yılda yüzde 4 ücret artışı öngören bir sözleşmeydi. Süreç içinde taşerondan daha kötü bir durma düştüğümüzü anladık. Taşeronda ücret düzeyimz daha yüksekti. Halbuki nerede çalışıyorsak orada çalışan memurun ücret düzeyi kadar ücret almalıydık. Bu olmadı. YHK’nın 2 yıllık sözleşmesine sendikalardan da ses çıkmadı. Biz bu dönem bitip yeni dönem geldiğinde haklarımızı alırız diye düşünüyorduk. 

Yeni sözleşme aşamasında sendika işkollarının belirleneceğini söyledi. Bir süre sonra aynı işyerinde işçiler farklı işkollarına kaydedildiler. Bu da çok sorun oldu, kim hangi sendikaya üye olacak bunu bilmiyorduk. Ben sağlık işkoluna yazılmıştım. Öz sağlık iş sendikası toplu sözleşme imzaladı. Ben şimdi sendikada görev aldım. Sendikalar bu süreçte çok çekingen davranıyor, işçiler de acemi. Bu yüzden ben de sendika temsilcisi oldum. 

Bazı arkadaşlarımız bizden de zor durumdalar. Ücretleri 2021 başında açıklanan asgari ücretin altında kaldı. Bir çözüm hala bulunamadı. Ben özel sektörde de çalışmıştım, kamuda bu durumlarla karşılaşmak çok vahim. Aslında özel kamu ayrımı kalmamış herkes çok zor durumda. 

İşyerim kadınlara yönelik bir kurum. Çok fazla işimiz var. Ama statüm büro elemanı. Görevime ait bir iş tanımım yok, ücretim de düşük. Bulunduğum ilde 8 ilçe var, işleri yetiştiremiyoruz, o kadar çok.

İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı olunca, işsiz mi kalacağız korkusu da yaşadık. Hâlbuki çok fazla yükümüz vardı, biz birimin genişletileceğini düşünürken bu oldu. Mücadelemize devam etmeliyiz.

Zilan Akbulut (Antikapitalist Kadınlar)

10 yıldır yükselen bir kadın hareketi var. Yükselen kadın hareketi engellere rağmen gelişiyor. Geçen yıl pandemi krizinde kadınlar önemli sorunlar yaşadılar. Kadınlar evlere kapatıldılar. İşsizlik oranı kadınlarda daha yoğun. İşine devam edebilen kadınların ise yükü ekstra arttı, ev işlerine de bakmaya başladılar. Öldürülen kadınlar oldu Devletin tüm kurumları kadın hareketine ve kadın haklarına saldırmaya devam etti. 

Kadınlar Türkiye’de ve dünyada her türlü baskıya karşı sokaklarda ve dijital ortamlarda sesini yükseltti. 8 Martta sokağa çıktı. Birçok tacizci ifşa edildi. Arjantin’de 14 yaşında bir kadın öldürülünce kadınlar adalet sarayını yaktılar, kürtaj yasağının kaldırılmasını sağladılar. Porto Rikoda kadına yönelik şiddete karşı yasa çıkarıldı. Sudanda ve Kuveyt’te kadınlar şiddet karşıtı protesto yaptı.

Kadınlara şiddete karşı verilen cezalar caydırıcı olmadı, ama biz kadınlar şiddet ve haksızlık karşısında hayatlarımızdan vazgeçecek değiliz. Bunu yapmak için eşit ve adil bir mücadele zeminine ihtiyacımız var.

İstanbul Sözleşmesi pek çok kadının gündeminde. Gece yarısı alınan bu hukuksuz kararı kabul etmiyoruz. Toplumsal cinsiyete dayalı sömürünün ve şiddetin önlenmesini istiyoruz. Pek çok ilde kadınlar sokaklara çıktı. Pankartlar asıldı. İzmir’de kadınlar Sözleşme için nöbet tutuyorlar. Çok sayıda kişi ve kurum Danıştay’a başvurdu. TTB hukuk bürosu, uluslararası bir anlaşmadan ancak kanunla çıkılabileceğini söyledi, mahkeme Cumhurbaşkanlığından savunma istedi.

Kadınlar hala büyük zararlar görüyor. Bu mücadele devam ediyor. Asıl eşitsizlik bu sistem. Kapitalizm asıl engel. Kadın mücadelesi, kapitalizme karşı mücadeleden ayrı değildir. Sömürüye, cinsiyetçiliğe son vermek istiyoruz, özgürlüğümüzü istiyoruz. Kız kardeşlik hala çok güçlü, kazanacağımıza eminiz.

Şenol Karakaş (DSİP)

Dünya çapında otoriter sağcı tuhaf rejimler ve liderliklerin atakları ile karşı karşıyayız. Trump Kongre binasını basmaya çalıştı. Bolsonaro pek çok yerde eyalet seçimini kaybetti. Modi Hindistan’a covid nedeniyle kan ağlatıyor, bazı yerel seçimleri kaybetti.

Alternatif olarak ne inşa edeceğiz bu önemli. Kenarda gerçek faşist tehlike, tehdit bekliyor. O açıdan neoliberal merkezlere karşı alternatif ne inşa edilecek, önemli. 

Türkiye önemli günler yaşıyor. Bir suç örgütü lideri 50 milyon kişi tarafından izlendi. Herkesin ilgisini çeken şu, ifşalar nereye varacak. Bu hem siyasal alanı etkiledi, hem de derin yapılanmaları etkiledi. Bu vidolarda çeşitli cinayet serileri, Kutlu adalı, Kürt işadamları cinayetleri var. Susurluk raporunda da olan kişilerin devrede oldukları, önemli pozisyonlara getirildikleri görülüyor.

Bunu yaratan Türk usulü başkanlık sistemidir.

AKP liderliği Soyluya sahip çıktı, çünkü MHP sahip çıktı. Bu ittifakın liderliği sürekli kutuplaştırıcı siyaset uyguluyor, onlar için artık başka bir siyaset mümkün değil. Bu nedenle Erdoğan, Akşener’in Rize ziyareti ile ilgili o açıklamaları yapabildi. 2015 tekrarlanan seçimlerinde HDP’nin yaşadıklarını tüm muhalefet yaşayabilir. Kutuplaştırma 

Hükümet kaşıkla verip kepçeyle geri alıyor. Pandeminin toplumda yarattığı tahribat çok büyük. Demokratik örgütler kongre yapamıyor, ama kendileri yapıyor. Yoksullara kaynak aktarılmıyor, ama zenginlere veriliyor.

Van’dan İkizdere’ye kadar bütün alanlar maden şirketlerine açılmış durumda. Göller kurutuluyor, vadiler tahrip ediliyor.

Mavi vatan tezinin sınırlarına varılmış durumda, egemen sınıf, sermaye sınıfı bölünmüş durumda, iktidar bloku içinde bile derin çatlaklar var.

İşçi sınıfı için bunlar fırsat demektir. İktidar erimeye devam edecek. Makas muhalefet lehine çalışacak. Gerginlik birikecek. İktidar bu öfkeyi anlamayacak ama korkacak. Yeni gelişecek hak arama mücadelelerine gözdağı vermeye çalışacaklar. İktidar, örneğin ucuz ekmek satan büfeleri yasaklamak gibi çok tuhaf işler yapıyor. Azınlık ama çoğunlukmuş gibi yapıyor. Bu mecburlar ittifakı giderek küçüldükçe, birbirlerine daha çok mecbur oluyorlar.

Ama bu iktidar kendi kendine eriyip buhar olmayacak. İşçi sınıfı ve tüm toplum içinde buna inananlar var, bu da bizim sıkışmamız. Bizim farklı önerimiz olmalı. Dünyadan konuşan yoldaşlar bunu dile getirdiler, toplumsal öfkeyi büyüten ve işçi sınıfı etrafında bir araya getirecek bir örgütlenme olmazsa kazanamayız. Bu birleşme sosyalist bir program etrafında birleşmek anlamına gelmiyor.

Biz, bazı konularda, mesela göçmen meselesinde, Kürt meselesinde ana muhalefetin iktidardan daha kötü olduğunu görüyoruz. Bize gereken milyonların hareketi. Mafyanın kontr gerilla faaliyeti ile bu olmaz. Birileri gittiyse, yığınsal mücadeleler sayesinde oldu. Mafyasız, kontgerillasız, cinsiyetçi olmayanlar, göçmenler başımızın tacıdır diyenler birleştiğinde bu mücadele başarıya ulaşabilir.

Halkların eşit koşullarda kardeşliğini savunanlar mücadelenin sonucunu belirleyecek. ABD’de Trump BLM, kadın hareketi gibi eylemlerle gitti. Bize gereken açık şeffaf milyonların örgütleneceği bir hareket.

Bültene kayıt ol