Kıbrıs çözüme yakın mı?

19.01.2017 - 09:03
Haberi paylaş

12 Ocak’ta Cenevre’de başlayan Kıbrıs zirvesi genel olarak, on yıllara dayanan ‘sorunun’ çözümü için en önemli gelişme şeklinde yorumlanıyor.

‘Siyasi eşitliğe dayalı federal bir Kıbrıs’ için iki tarafın liderliği arasında bir süredir adada görüşmeler yapılıyordu. Kıbrıs’ın Türk kesiminin Cumhurbaşkanı Akıncı ve Kıbrıs Cumhuriyeti devlet başkanı  Anastasiadis’in yanı sıra garantör ülkeler olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılımıyla ve BM’nin himayesinde yapılan görüşmeler 18 Ocak’ta devam edecek.

Bu düzeyde bir diyalogun başlaması, iki tarafın hazırladığı haritalar eşliğinde toprak paylaşımı gibi bir konunun masada olması önemli gelişmeler. Ancak görüşmelerin radikal bir çözümle sona ereceği şeklindeki yüksek beklentilerin gerçekleşmesinin önünde ciddi engeller var. Yaratılan olumlu havaya rağmen iki tarafın liderliğine karşılıklı şüphecilik ve suçlamalar hakim. Kimsenin aşmaya niyetinin olmadığı ‘kırmızı çizgiler’ zirve başarılı tamamlansa da çözümün kolay olmayacağını gösteriyor.

Türkiye’nin rolü

ÖncelikleTürkiye’nin adadaki askeri varlığına yönelik uzlaşmaz tutumu çözüm noktasında ciddi engellerin başında geliyor. 30 bin TSK askerinin adadan çekilmesi teklifine Akıncı’nın ve Türkiye Devleti’nin yanıtı ‘böyle bir şeyin söz konusu olamayacağı’ yönünde. Türk tarafında, barışı ve biran evvel çözümü talep eden sosyalistler ise Türkiye’nin askerlerini çekmesinin çözüm görüşmelerindeki en önemli adım olacağını düşünüyor.

Garantör ülkelerin kendi bölgesel çıkarları doğrultusunda yaptıkları dayatmalar diğer önemli tıkanma noktası. Dayatılanlar, barış içinde bir arada yaşamanın hasretini çeken sıradan Kıbrıs halklarının öncelikleri olmaktan uzak.  

Kıbrıs'ta tüm örgütlere, aktivistlere, partilere ve sendikalara birleşik mücadele çağrısı

1960’ta imzalanan anlaşmayla Türkiye, Yunanistan ve adanın eski sömürgecisi İngiltere, anayasal düzeni, toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak üzere garantör olmuştu. Türkiye bu garantörlüğün devrede kalmasını dayatıyor. Üstelik Garanti Anlaşması’nı bir güvenlik anlaşmasıymış gibi lanse ederek sulandırıyor. Adadaki güvenliğin ve istikrarının temel dayanağının mevcut düzenleme olduğunu iddia ediyor. Kendisi olmazsa Kıbrıslı Türklerin güvenliğinin olmayacağı yönünde topluma korku yayıyor. Kıbrıslı halkların geleceğinin garantisi TSK’nın onbinlerce askerlik silahlı varlığıyla sağlayacağı ‘güvenlik’ değil, halkların bir arada yaşama iradesinin kendisi olabilir ancak.

Emperyalizm

İngiltere Kıbrıs’taki iki askeri üssüyle masada. Daha istikrarlı ve güvenli bir ortamda askeri üslerini kullanmaya, Suriye ve Irak’ı bombalamaya devam etmek istiyor. Bölgesel çıkarları olan ABD de benzer bir tutum içerisinde. Suriye’de kanlı boyutunu gördüğümüz, ABD ve Rusya arasındaki hegemonya mücadelesinde, Kıbrıs jeostratejik olarak önemli bir noktada. Ada Rusya’nın askeri üslerine ve deniz üslerine sadece birkaç kilometre uzakta. Bu durum özellikle son dönemde uluslararası ve bölgesel emperyalist hevesler bağlamında Kıbrıs’ı daha ‘cazip’ kılıyor.

Türkiye ve Yunanistan devletleri Kıbrıs sorununu, Ege ve Doğu Akdeniz’in denetlenmesi, buralardaki “münhasır bölgelerin” kontrolü için rekabette bir araç olarak görüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ülkemize yönelik tehditleri kaynağında yok etmek zorundayız. Türkiye’nin güvenliği Gaziantep’te değil Halep’te, Hatay’da değil İdlib’de, Mersin’de değil Kıbrıs’ta, Kars’ta değil Nahçıvan’da başlar, bunu böyle bilelim” sözleri bölgesel hegemonyacı bakış açısını ve çözümden anlaşılanın Türkiye devletinin bekası önceliği olduğunu gösteriyor.

Aşağıdakilerin mücadelesi

Yunanistanlı devrimci Yorgos Pittas, Yunanistan’ın pozisyonunu “Türkiye istikrarsız bir manzara çizerken Yunanistan ABD için ‘iyi çocuk’ rolü oynamaya çalışıyor. Kıbrıs, İsrail ve Mısır ekseninde bir güç odağı yaratmak istiyor. Kasaplar, siyonistler ve kanlı diktatör Sisi’yle işbiriliği yapıyor” diye yorumluyor. Pittas’a göre “Anastasiadis görüşmelere tüm Kıbrıs’ın başkanı ve Kıbrıs toplumunun lideri olarak katılırken, Türk tarafı “ilgili” taraf olarak katılabiliyor. Yani Anastasiadis masaya görüşme yaptığı tarafı aslında tanımadan oturuyor. Bu tablo Kıbrıs’ın iki sınırından gelen gerçek kardeşlik ve bir arada yaşama iradesiyle, birbirini tanıyan, ölülerine birlikte matem tutan, 21 Kasım’da ara bölgede yapılan iki toplumlu birleşme toplantısına katılan sıradan insanların istekleriyle tezat oluşturuyor” diyor.

Mustafa Akıncı Cenevre görüşmelerinin son fırsat olduğunu söylerken, aslında ada halklarının iradesini yok sayıyor. Umut tek seçenek olarak dayatılan devlet çıkarlarında değil, aşağıdan, birleşik mücadelede. Türkiyeli aktivistler, Türk devletinin Kıbrıs’tan elini çekmesini sağlayarak bu umudun büyümesini kolaylaştırabilir.

Meltem Oral

(Sosyalist İşçi)

Fotoğraf: 1963'te Pafos'taki bir grevde Yunanlı işçi Türkçe pankartı, Türk işçi Yunanca pankartı tutuyor.

Bültene kayıt ol