Taammüden çocuk cinayetlerine ortaklığımız

05.07.2018 - 13:39
Ezgi Koman
Haberi paylaş

Bir çocuğun ölmesi “doğal” değildir. Çocuk büyür, gelişir. Ölüm yetişkinliğe en çok da yaşlılığa aittir. Oysa Türkiye’de çocuklar önlenebilir sebeplerle yaşamını kaybediyor. Bunun iki örneğine yeniden tanık oluyoruz. 8 yaşındaki Eylül, 3,5 yaşındaki Leyla…

Önce kayboldukları bilgisi, ardından bir umutla aranmaları. Kötü haberin ise gecikmemesi: Her iki çocuğun da şiddete uğrayarak yaşamlarını kaybetmiş olmaları. Ne yazık ki Leyla da Eylül de kaybolan, şiddete uğrayarak yaşamını kaybeden ilk çocuklar değil. Bolu’da 15 yaşındaki Mehmet, Isparta’da 14 yaşındaki Nafiz, Adana’da 17 yaşındaki Deniz ve 1,5 yaşındaki Ela, Van’da 8 yaşındaki Berhan sadece 2018 yılının ilk aylarında benzer şekilde yaşamını kaybeden çocuklardan birkaçı. Maraş’ta 14 yaşındaki Ruhat, Antalya’da 7 yaşındaki Sevgi, Yalova’da 6 yaşındaki Eylül, Mardin’de 11 yaşındaki Bilal, Adana’da 12 yaşındaki Rıdvan, İzmir’de 15 yaşındaki Ahmet ve 10 yaşındaki Ceylin, İstanbul’da 8 yaşındaki Suriyeli Read, Muş’ta 16 yaşındaki Tamer ise 2017 yılında Eylül ve Leyla gibi yaşamını kaybeden çocuklardan yine sadece birkaçı. Eğer Gündem Çocuk Derneği, KHK ile kapatılmamış olsaydı, 2011’den itibaren benzer şekilde kaç çocuk yaşamını kaybetti, bu çocuklar kim? sorularının yanıtına, derneğin web sitesindeki “Çocuğun Yaşam Hakkı Raporlar”ından ulaşabilirdiniz.

Eğer erişebilir olsaydınız çoğu “taammüden” işlenen çocuk cinayetlerin ne kadar sistematik olduğunu bir kere daha görebilirdiniz. Çünkü bu raporlar Türkiye’de her yıl en az 20 çocuğun benzer cinayetlerde yaşamını kaybettiğini ve temel sorunun çocuğa yönelik şiddet olduğunu gösteriyor. Çocuklar evde, okulda, sokakta, kapalı kurumlarda ya da çalışmak zorunda bırakıldıkları yerlerde şiddete uğruyor, yaşamını kaybediyor. Şiddet bazen daha görünür olurken bazen bırakın görünür olmayı fail ve çocuğun kim olduğuna bağlı olarak meşru bile görülebiliyor.

Oysa Türkiye BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin tarafı. Buna göre çocuğa yönelik şiddettin önlenmesi devletlerin yükümlülüğünde. Yani devletler çocuklara şiddet uygulayamayacak, üçüncü kişilerin şiddetinden çocukları koruyacak, çocukların sağlıklı ve güvenli yaşaması için politikalar geliştirecek. Ama böyle olmuyor. Çocuğa yönelik şiddet görünür değilse kimsenin gündemine gerçekten giremiyor.

Gündem olabildiğinde ise çocuğa yönelik şiddetin önlenmesini sağlayacak politikaların üretilmesi sağlanamıyor. Sağlanamıyor ki Leyla ve Eylül, 2014 yılında yine üstüste öldürülen ve benzer şekilde gündem olan 8 yaşındaki Mert ve Gizem’in ardından yaşamlarını kaybetti.

Tabii ki çocuğa yönelik şiddetin toplumun gündeminde olması önemli. Ancak bildiğimiz bir şey sadece öfkeyle, acıyla, sloganlarla, ölüm cezası talebi gibi popüler söylemlerle çocukları gündem yapmak işe yaramıyor. Böyle olduğunda, konu birkaç gün sonra gündemden düşüyor, ebeveynler acılarıyla çocuklar ise risklerle baş başa kalıyor. Ta ki “hunharca” işlenen bir başka çocuk cinayetine kadar. İşte bu yüzden bu günlerde doğru tespitler yaparak önerilerde bulunmak önemli. Konuyu ölüm cezasıyla, hadımla değil önleyici politikalarla ele almak gerekiyor. Çözümü cinsel şiddet sadece “özel bölgelere” uygulanırmış gibi “popüler sanatçıların” çocuklarını “nesneleştirerek” verdikleri “eğitimlerin” sosyal medya görüntülerinin ötesinde aramak gerekiyor.

Yapılması gerekense açık: “Çocuklar neden şiddete maruz kalıyor, yaşamlarını kaybediyor?” sorularına yanıt vermek. O halde çocuk hakları hareketinin pek çok kere söylediğini bir kere de burada tekrarlayalım: Şiddet gücün kötüye kullanılmasıdır.  Ortaya çıkmak için hiyerarşik ilişkiler ister. Çocuk toplumda zayıf, güçsüz, korunmaya muhtaç varlıklar olarak algılandıkça hiyerarşik olarak kurgulanmış toplumda her zaman en güçsüz durumda konumlanır. Üzerinde tahakküm kurulabilen bir nesne haline gelir, şiddetin en kolay mağduru olur. Yetişkinlerle arasında kurulmuş bu güç ve tahakküm ilişkisi değişmedikçe şiddet ortadan kalkmaz. Tıpkı toplumsal cinsiyet temelli şiddet gibi.

Çocukları hak ve özgürlük sahibi bireyler değil irrasyonel varlıklar olarak gördükçe, hayatın eşit ortakları olarak kabul etmedikçe, sadece “başlarına gelen kötü olaylarda” gündem yaptıkça ne yazık ki şiddettin devam etmesine sebep, taammüden işlenen bu cinayetlerin ise fark etmeden ortağı oluyoruz. İşte bu yüzden çocukların hem toplumda hem de devletin tüm mekanizmalarında hak ve özgürlük sahibi bireyler olarak algılanmasını sağlamak zorundayız. Bunun yanı sıra yapılması gerekenler için yeniden keşfe gerek yok. Çocuk hakları hareketi bugüne kadar pek çok öneri geliştirdi. İşte sadece biri: Çocuğa Yönelik Şiddeti Önleme Ortaklık Ağı’nın Politka Belgesi

www.cocugasiddetionluyoruz.net/225/ortak-politika-notu-cocuga-karsi-cinsel-somuru-ve-istismar-onlenebilir.html

Ezgi Koman 

(Yeni Yaşam) 

Bültene kayıt ol