Sosyoloji

08.06.2018 - 17:24
Tanıl Bora
Haberi paylaş

“2002’de AK Parti’ye oy veren sosyoloji kendi içerisinde bir dinamizm ve farklılık kazanmıştır. Bu sosyoloji dün Şivan Perwer ile ‘megri megri’yi alkışlarken, bugün Mustafa Yıldızdoğan’la ‘Türkiyem’i alkışlıyor.” MHP Osmaniye milletvekili Ruhi Ersoy, geçtiğimiz Aralık’ta verdiği demeçte, AKP “sosyolojisi”nden duyduğu memnuniyeti böyle dile getirmişti.

Muvafık veya muhalif, birçokları kullanıyor bu terimi: “AK Parti sosyolojisi”. İlâveten, onun eş anlamlısı gibi, bazen daha da özlüsü gibi söylenen, “Tayyip Erdoğan’ın sosyolojisi” veya “Tayyip Erdoğan sosyolojisi” terimi var. Bu terim, bir tefsire göre, 1950’lerden 2000’lere kadar %60 civarında olan sağ oy oranını % 70’e çıkartmış ve büyük ölçüde topaklaştırmış olmanın “ancak sosyolojiyle açıklanabilecek” realitesini ifade eder (İbrahim Kiras, 10 Temmuz 2014, Star). Daha romantik bir tefsir, “Erdoğan sosyolojisinin tam bağımsızlık talep eden mazlum Türkiye halkının sosyolojisi' olduğunu” söyler (Bayram Zilan, 19 Temmuz 2016, Milat). “Erdoğan’ı dünya liderliğine taşıyan temel dinamik, onun temsil ettiği sosyolojiyi layıkıyla savunmasından kaynaklan”ıyordur; “Erdoğan’ın temsil ettiği sosyoloji, Batı’nın Doğu’ya karşı yüzlerce yıllık adaletsiz bakışıyla oluşan dramatik sosyolojidir” (aynı yazar, 6 Mart 2018).

Vatanımız,-milletimiz-ülkemiz manasına yakın bir “bizim sosyolojimiz” lâfı da kullanılıyor. Muhalif ve muvafık, “Türkiye’nin değişen sosyolojisini okumak”tan çokça söz ediliyor.

***

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, MÜSİAD’ın girişimcilik başarısını överken, “asırlardır sadece asker ve erzak üreten bir toplumuz... Bizim sosyolojimiz garnizona dayanıyor” demiş (16 Ocak 2015). 

AKP sözcüleri, hem sosyolojiyi doğru okumak, hem de sosyolojiyi bizzat değiştirmek sayesinde muktedir olmakla iftihar ediyorlar. İlaveten, rakip/hasım “sosyoloji”nin erozyona uğramasına güveniyorlar. SETA’nın 7 Haziran’dan 1 Kasım’a Türkiye’de Siyaset ve Seçimler raporunda Ali Aslan “Eski Türkiye’nin bizzat kendi sosyolojisini yitirmesi”nden söz ediyordu – kastedilen, eski Türkiye’ye atfedilen toplumsal tabanın zayıflaması veya azalmasıdır.

“Laik sosyoloji” de diyorlar buna. Veya: “Egemen laik sosyoloji”. “Laik sosyoloji mensupları” gibi tuhaf ifadelere de rastlanabiliyor. “Sorun CHP mi CHP sosyolojisi mi?” diye sorulduğunda, bir partinin değil onun dayandığı veya temsil ettiği toplumsal tabanın bir sorun olarak konduğunu anlarız (Nihal Bengisu Karaca, 6 Şubat 2018, Habertürk). Beş sene önce, Gezi protestoları sırasında, “Gezi’nin sosyolojisi” terimi çok kullanılıyordu. “Gezinin sosyolojisi bitmiş, siyaseti darbeciliğe taşınmaktadır” denmişti mesela (Ergun Yıldırım, 30 Haziran 2013, Yeni Şafak) – buradaki “sosyoloji bitmiş”, anlaşılan, ‘sosyal bir hareket olmaktan çıkmış, manasına. Mesela, Ergenekoncuların “Gezi sosyolojisine büründükleri” söylenmişti (Kurtuluş Tayiz, 10 Ağustos 2013, Akşam). “Sosyolojiye bürünmek” – bu da herhalde bir toplumsal varoluş suretiyle görünmek manasına olsa gerek…

***

Medyada, “sosyolojinin bozulmasına” dertlenen haberlere rastlanıyor bir de. Bir yazar, gündelik hayatla, eğitim, din ve ekonomiyle ilgili olumsuz gelişmeleri “sosyolojimiz alarm veriyor” diye özetlemiş (Betül Soysal Bozdoğan, 28 Ekim 2017, Diriliş Postası). Yerel internet medyasında “Sosyolojimiz bozuldu” başlıklı bir yazıya rastladım. İktidar medyasında bazı yazarlar, muhtelif muhalifleri suçlarken, “sosyolojiyi zehirlemek” tabirini kullanıyorlar.

***

Milliyetçi yazar Mustafa Çalık, 2016 başlarında, Kürt meselesinde “siyasetin sosyolojiye tahakkümü”nden yakınmıştı. Kürtlerin büyük çoğunluğunu teşkil edenler, siyasetin değil, “sosyolojinin Kürtleri” idi ona göre ve onların aslında Kürt kimliğinin tanınmasına dönük siyasal bir talepleri yoktu (http://www.aljazeera.com.tr/gorus/kurt-meselesi-siyasetin-sosyolojiye-tahakkumu). Nitekim AKP de “siyasetin Kürtleri”ne karşı “sosyolojinin Kürtleri”ni temsil ettiği iddiasındadır.

(Bilvesile… AKP’nin Ardahan milletvekili Orhan Atalay, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumunun bir hak olduğunu savunurken, “Dicle’nin iki yakası” hakkında, “bizim sosyolojimiz birdir” demişti (http://www.diken.com.tr/akpli-vekilden-kurdistan-referandumuna-destek-musaade-istemek-zorunda-degiller/).)

Kürt nüfusundan/toplumundan/halkından “Kürt sosyolojisi” diye bahsetmeye de, -muhalif olsun muvafık olsun-, epeyce alışıldı. İktidar medyasında “Kürt sosyolojisine seslenebilecek pencereler açmak” gibi lâflara rastlanıyor. Mediascope’ta İrfan Bozan, Mesut Yeğen’le söyleşi yaparken “AKP’ye oy veren Kürt sosyolojisi nasıl bir sosyoloji?” diye soruyor.

***

90’ların başları olmalı, Ulus Baker’in bir söyleşisinde dinleyici sıralarında otururken kulağıma çalınmıştı, birisi yanındakine ciddiyetle diyordu ki, “bak, bu Ulus Baker, genç yaşta sosyolog olmuş”. 

Sosyolojinin itibarının, ta Gökalp’ten beri yüksek olduğunu biliyoruz. Gökalp ve Osmanlı modernleşmesinin düşünürlerinin çoğunluğu, sosyolojiyi her kapıyı açacak bir maymuncuk bilim gibi görüyorlardı. Malûm, Osmanlıcaya fenni içtimâ diye çevrilmişti: toplum fenni. Toplumun zembereğini kuracak, onu şıkır şıkır işletmeyi sağlayacak olan marifeti bize kazandıracak olan bilim. Bu toplum fenni yaklaşımı, 90’lar/2000’ler dönümünde, muhafazakâr ideologların “toplum mühendisliği” diye kafa salladıkları yaklaşımdı. Şimdi, kendileri canla başla o fenni tatbik ediyor ve âleme o fenci gözüyle bakıyorlar. (Bir yandan da –üniversite demeyelim–YÖK bağlı kuruluşlarına birimlerine “yerli ve millî sosyoloji” siparişi vererek.)

***

Galat-ı meşhur olmuş bu kullanımda, anlıyoruz elbette, kastedilen sosyolojik gerçekliği okumak, sosyolojinin verilerini değerlendirmektir. Eyvallah.

Ama tabii sözgelimi “Kürt toplumu” yerine “Kürt sosyolojisi” demekle söze otorite katıyor, o toplumsal grubun bilgisine hatta “tözüne” vakıf olduğunuzu, onun ciğerini bildiğinizi de söylemiş oluyorsunuz. 

Örneklerini aktardığım bu enflasyonist kullanımda en önemlisi, işte budur: “sosyoloji” lâfının, doğrudan doğruya “toplum” veya “toplumsal grup” yerine geçmesi. Sosyal teoride sosyolojizm denen arızanın uç bir örneğidir bu: Toplumsal fenomenleri psikolojik, kültürel, tarihsel, politik veçhelerinden soyundurup salt sosyolojik belirleyene indirgemek ve oradan bir determinizm çıkarmak. Toplumu, toplumun mensuplarını özne değil nesne olarak düşünmeye meyledersiniz o zaman. Bir toplumsal grubun mensuplarının tutumları, tercihleri, iradeleri olabilir ve bunlar kendi içinde de ayrışabilir, oysa –bu lâfı yukarıdan hatırlıyorsunuz– bir “sosyolojinin mensupları”ndan bunu bekleyemezsiniz. Onlar, sosyolojileri üzere, sosyolojileri icabı davranacaklardır, imâ edilen budur. O zaman “sosyoloji”, politik olanı ikame eder, giderek politikaya yer bırakmaz.

Sosyal teorinin önemli bir tartışmasını unutmayalım: Sosyolojiyi sektörleştirirken (aile sosyolojisi, kent sosyolojisi vb. diye uzmanlaştırırken) sosyolojik yaklaşımın bütüncüllüğünü yitirme kaygısıyla ilgili tartışma.[1] Bizim ele aldığımız meselede, daha vahim bir istidat var: “Kürt toplumu”, “laik kesim” vb. yerine “Kürt sosyolojisi”, “laik sosyoloji” vb. lâflarını işe koşmak, farklı toplumsal grupları, adeta aynı toplumsallık kavramıyla anlaşılmayacak, varoluşsal olarak farklı gerçeklikler gibi düşünmeye kapı açmıyor mu?

***

Velhâsıl, “sosyoloji” olmak pek tekin bir şey değil. Biz yine, iyi kötü toplum olmaya bakalım.

Tanıl Bora

(Birikim Haftalık)


[1] Kadir Cangızbay, Sosyolojiler Değil Sosyoloji kitabında bunu konu eder. Ütopya, 2011.

Bültene kayıt ol