Hablemitoğlu cinayetinde ‘leş’ analizler: "FETÖ’ ÖKK-MAK’ı tetikçi olarak kullandı"

09.08.2022 - 09:50
Alper Görmüş
Haberi paylaş

Herkes bilir: George Orwell’in Hayvan Çiftliği romanında, öbür ‘hayvan kardeşleri’ ile birlikte çiftlik sahibini kovup hayvan iktidarını kuran domuzlar bir süre sonra devrimin ‘Bütün hayvanlar eşittir’ mottosunu ‘Bütün hayvanlar eşittir fakat bazıları daha eşittir’e çevirir.

Napolyon’un liderliğindeki domuzlar kendi mutlak diktatörlüklerini kurmadan önce, ara dönemde, o da bir domuz olmasına rağmen öbür domuzlarla ‘fikir ayrılığı’na düşen Snowball’dan kurtulmak için onun aleyhinde yoğun bir propagandaya gidişirler. Biri tavuklarla koyunların su içtiği havuza mı işemiş, mutlaka Snowball’dur… Tavukların yumurtaları esrarengiz bir biçimde ortadan mı kaybolmaktadır, tabii ki Snowball çalmıştır… Koyunların sütleri mi yürütülmüştür, Snowball…

Gerçekte olansa şudur: Sütlere, yumurtalara domuzlar el koymakta, afiyetle yiyip içmekte, kalanları da polis kuvveti olarak yetiştirdikleri yavru köpeklere sunmaktadırlar. Ve domuzlar, köpeklerin iyice semirdiğine emin olunca onları Snowball’un üzerine sürerler, Snowball çitleri zor aşar, kaçar ve bir daha da onu kimse göremez.

Hayvan Çiftliği, bütün suçların, yaptığı büyük kötülükten sonra iktidardan düşen Gülen Cemaati’ne fatura edilmesi yönüyle Türkiye’ye benzemiyor mu?

Her kötülüğün altında ‘FETÖ’ izi bulunması sporu, taa 2002’deki Necip Hablemitoğlu cinayetinin de ona fatura edilmesiyle zirvesine ulaşmıştı ki, şimdi ortaya çıkan yeni gelişmeyle iş iyice absürt bir görünüm arz etmeye başladı.

Yeni ve sürpriz gelişme, malum, Hablemitoğlu cinayetinde tetiği çekenin, olayda gözcülük edenin ve öldürme emrini verenin o tarihte Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın (ÖKK) en seçkin birimi olan Muhabere Arama Kurtarma (MAK) alayına mensup subaylar olması. Soruşturma dosyası artık bu temel üzerine kurulmuş durumda: Emri veren, alay komutanı Levent Göktaş; tetiği çeken, Tarkan Mumcuoğlu; gözcülük eden, Nuri Gökhan Bozkır.

Hatırlayalım, soruşturma 2015’e kadar hiç ilerlememiş, 2015’ten sonra cinayeti ‘FETÖ’nün işlediği iddiası temelinde yürümeye başlamıştı. Aslında ortada deliller ve iddialardan çok bir varsayım vardı: Hablemitoğlu, ölümünden önce Gülen cemaatini hedef alan Köstebek adlı bir kitap yazmıştı, kitap yayımlanmadan önce öldürüldüğüne göre bu işi cemaat yapmıştı. Bu varsayım da Gülencilerin önemli isimlerinden Mustafa Özcan’la cemaate yakın olduğu söylenen eski MİT mensubu Enver Altaylı’nın cinayetten önce Hablemitoğlu’yla görüşmek istediği bilgisine dayandırılıyordu. (Gazeteci İsmail Saymaz geçtiğimiz hafta Halk TV’deki bir programa telefonla bağlanan Şengül Hablemitoğlu’na sordu bunu. Saymaz’ın “Eski MİT’çi Enver Altaylı ve Mustafa Özcan’ın Necip Hoca’yla temas kurmaya çalıştıkları, aralarında telefon trafiğinin olduğu iddia ediliyor. Bu bilgi size ulaştı mı hiç?” sorusu üzerine Şengül Hablemitoğlu, “Bu bilgi doğru” yanıtını verdi. Saymaz’ın “Peki bir tehdit şeklinde mi yoksa bir ikna mı, görüşmenin içeriği nedir?” sorusuna ise, “Sanıyorum iknaya dönük, niteliğini tam olarak bilemiyorum ama doğruluğunu biliyorum. Kendisi bu temastan hoşlanmadı” dedi.)

Gülen örgütü, stratejisini devlete sızma ve adım adım devleti ele geçirme stratejisi üzerine kurmuş bir örgüt. Böyle bir örgütün hem de daha palazlanma aşamasında bütün stratejiyi havaya uçuracak gürültülü cinayetler kurgulamasına inanan inansın, ben en azından kendi irademle zekâma hakaret etmiş olmamak için inanmadığımı beyan edeyim.

Hadi bir an için cinayet kurgulama ile devlete sessizce sızma stratejisi arasında bir çelişki olmadığını düşünelim… Fakat bu da Hablemitoğlu cinayetinin ‘FETÖ cinayeti’ olduğu tezinin ömrünü en fazla şu son gelişmenin ortaya çıkmasına kadar uzatabilir. Çünkü ‘FETÖ’ cinayeti ısrarını sürdürmek artık bu noktadan itibaren cinayetin ‘FETÖ’-ÖKK (MAK) cinayeti olduğunu öne sürmekle mümkün olabilir.

Ve evet, işte bu oldu. Levent Göktaş’ın Hablemitoğlu cinayetinin emrini veren kişi olarak gözaltına alınmak isteyip de kaçtığı andan itibaren bizim buna inanmamız isteniyor.

Bu talepteki mantıksızlığı anonim bir örnek üzerinden göstermeye çalışayım: Birbirinin kanlısı olan iki insan olsun (‘A’ ve ‘B’ diyelim) ve bunların birbirinin ölümüne düşmanı olduğuna dair kimsede en küçük bir tereddüt bile olmasın. Sonra bir gün ‘C’ adlı biri suikast sonucu öldürülsün ve ‘A’ cinayeti işlemekle suçlansın. İşler böyle yürürken, günün birinde cinayeti ‘B’nin işlediği anlaşılsın ve şu tuhaflığa bakın ki ‘B’ (yani katil) ‘C’nin (yani maktulün) ideolojik kardeşi çıksın… Ve bu tuhaf tablonun hemen ardından birilerinin aklına ilk gelen şey şu olsun: Demek ki cinayeti ‘A’ ve ‘B’ birlikte işlemiş… Pardon? ‘A’ ve ‘B’ birbirinin kanlısı değil miydi? Ayrıca ‘B’ (katil) ve ‘C’ (maktul) ideolojik kardeşler değil miydi, ortak düşmanları ‘A’ değil miydi?

İnanması zor, biliyorum ama inanın tastamam böyle diyorlar: ‘FETÖ’ Hablemitoğlu’nu öldürmeye karar vermiş ve bunun için de tetikçi olarak ÖKK-MAK subaylarını kullanmış. Ve de bu iş 2002’de olmuş.

Şengül Hablemitoğlu, Levent Göktaş adına açılan Twitter hesabının “Her şeyi açıklayacağım” tehditlerinden sonra hiçbir şeyi açıklamadan kapanmasından sonra “Leş pazarlıklar dönüyor belli ki, leş adamların elinde oyuncak olmuş memleket…” tweet’i atmıştı.

Olan bitenlerden sonra “‘FETÖ’ ÖKK-MAK’ı tetikçi olarak kullandı” analizleri için de aynı sıfatı kullanmak yanlış olmaz sanırım.

Alper Görmüş

(serbestiyet)

 

Bültene kayıt ol