Bitmeyen kâbus

25.02.2019 - 10:53
Gökçer Tahincioğlu
Haberi paylaş

Bugün; öldürülen kadınların, tecavüze uğrayan kadınların, şiddet gören kadınların, istismara uğrayan çocukların sonu gelmiyorsa, cezaların caydırıcı olmamasından değil, yargının gösterdiği şefkattendir.

Kadınlar, çocuklar başlarına gelenleri ortaya çıkıp korkusuzca anlatamıyorsa, ne söylerlerse söylesinler, yargının mağduru değil, saldırganı koruyan hallerindendir.

Ve bütün bunlardan sorumlu olan sadece yargı da değil.

Tacizi aklamak için tacize uğrayan ve yakınları hakkında tacizle bütünüyle alakasız suçlamaları sıralayanlar, cinayetleri “tutkulu sevgi” ile açıklayanlar, öldürülmüş mağduru “ne işi vardı” diye yargılayanlar, inanmayanlar, elinden tutmayanlar, uzatılan elleri bırakanlar, bu iklimin ta kendisidir.

Henüz 13’ünde yaşamadığı korku ve görmediği kâbus kalmayan çocuğun başına gelenlerin sebebi de bu iklimdir.

* * *

2017’de Ankara Mamak’ta ortaokula giden kız çocuğu sağlık sorunları nedeniyle spor salonuna da kaydoldu.

Okuldan çıkıyor, spor yapıyor, evine gidiyordu.

Aynı spor salonuna kayıtlı, kendisinden 4 yaş büyük Emre A. ile tanıştıktan sonra, evlerinin çok yakın olduğunu öğrendiler.

Emre A. ile çocuk, artık salondan çıkınca eve yürüyerek birlikte gidiyorlardı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesine göre, Emre A., yine eve doğru yürürlerken çocuğun koluna yapıştı. Küçük çocuk ne olduğunu anlamadı.

Emre A., kendisiyle gelmek zorunda olduğunu söyledi. Gelmezse, mahalleden tanıdığı abilerine sevgili olduklarını söyleyeceğini anlattı.

Çocuk korktu, tam o sırada yanlarına bir araba yaklaştı. Arabaya zorla bindirilen çocuk, Türközü’ndeki bir evin bodrum katına götürüldü.

Burada, arabayı kullanan Sinan K. kapının dışında beklerken, Emre A. küçük kıza tehditle tecavüz etti. Yaşananları söylerse başına gelecekleri anlattı, tehdit ettikten sonra bıraktı.

Çocuk, ne yapacağını, kime ne anlatacağını, anlatırsa başına ne geleceğini bilemedi.

Ne de olsa çocuk da olsalar kızlar, daha o yaşta başlarına gelenlerden sonra yine kendilerinin suçlu ilan edilebileceğini bilirlerdi.

* * *

Sustu.

Yaklaşık iki hafta sonra Emre A., bu kez yanında başka bir arkadaşı, yine arabayla geldi.

Küçük kızı tehditle arabaya bindirdi.

Bu kez Bademlik denilen ormanlık alana götürüldü.

Burada önce Emre A., sonra da arkadaşı Ergülü K., tehditle tecavüz etti.

Öldürülmekten, dayak yemekten, yaşadıklarının anlatılmasından korkan çocuk yine sustu, ne varsa içinde tuttu.

* * *

2 yıl sonra, 2019’un Ocak ayı başında, Emre A., bu kez kızın okuluna geldi. Kolundan tutup, özlediğini, kendisiyle gelmesini söyledi.

Çocuk, bu kez direndi. Emre A., kızı tehdit etti, abilerine yaşananları anlatacaklarını söyledi, zorladı.

Çocuk, artık iki yaş daha büyüktü ve bu kez tehdide boyun eğmedi, koşarak elinden kurtuldu, rehber öğretmenine tüm yaşananları anlattı.

Rehber öğretmenin girişimiyle, üç arkadaş gözaltına alındı, savcılığa çıkartıldı.

Artık 19 yaşında olan Emre A., küçük kızla sevgili olduklarını, sadece el ele dolaştıklarını, sözünü ettiği evin bodrum katına gittiklerini ancak sadece sarılarak oturduklarını, ormanlık alana ise hiç gitmediklerini, ilişkide bulunmadıklarını söyledi.

Arkadaşı, 17 yaşındaki Ergülü K. ise Emre’nin aksine, ormanlık alana gittiklerini ancak kendisinin ve Emre’nin cinsel ilişkide bulunmadığını anlattı.

Sinan K. da bodrum katına gittiklerini, kendisinin yarım saat kapıda beklediğini, ne olduğunu bilmediğini söyledi.

Küçük kızın cinsel istismara maruz kaldığı kanıtlarla da açıktı. Üstelik, sanıklar yaşananları arkadaşlarına anlatmışlar, arkadaşları da çocuğa laf atmış, görüntülerinin Emre’nin elinde olduğunu söylemişlerdi.

Dava açıldı.

Çocuğun arkadaştık beyanına ve o tarihte henüz 13 yaşında olmasına rağmen, iddianamede Emre A. ile genç kızın sevgili oldukları belirtildi. Bu yargıya nereden ulaşıldığı ise anlaşılamadı.

İddianamede, iki kez küçük kıza nitelikli cinsel istismarda bulundukları kabul edilmesine rağmen üç sanık da tutuklanmadı.

Adli sicillerindeki kabarıklığa ve kızla aynı mahallede yaşamalarına rağmen, savcılık adli kontrolü yeterli buldu.

İddiaya göre savcı, “Ben çocuklara öğüt verdim, gönderdim” dedi ve öğüt vermeyi yeterli buldu.

* * *

Çocuk, bir yandan olayla sarsılan ailesinin üzüntüsüyle boğuşurken, bir yandan da korku içinde yaşamaya başladı.

Olayı, serbest bırakılan sanıklara zarar verebilecekleri gerekçesiyle abilerinden de gizlemişlerlerdi. Korkusunun üstüne bu endişeyi de üzerinde taşıyordu.

Korkulan oldu.

Sanıklardan Ergülü K. birkaç gün önce motosikletle çocuğun önüne kesti. Hakaretler edip, saçından tutup, tokat attı. “Nasıl şikayetçi olursun o… Kralı gelse bana bir şey yapamaz” dedikten sonra motosikleti kızın üzerine sürdü. Çocuk, kenara kaçarak kurtuldu.

Savcılığa 16 Şubat’taki bu olayla ilgili polis tutanağı da sunuldu. Sanıklar hâlâ serbest.

* * *

Çocuğun avukatı Hüsniye Şimşek, tüm yaşananları özetlediği dilekçesiyle mahkemeye başvurarak adli kontrolün yeterli olmadığının görüldüğünü aktardı.

Şimşek, dilekçesinde, “Öğüt verilerek ve adeta ödüllendirilerek serbest bırakılan sanıkların bir sonraki adımı mağduru öldürecek niteliktedir. Yargı görevini eksik yaptığı için ülkemizde çok sayıda vaka yaşanmıştır. Toplum vicdanı suç makinesine dönmüş sanıkların adeta ödüllendirilerek cesaretlendirilmesini kabul etmeyecektir” dedi.

“Kralı gelse bana bir şey yapamaz” diyen sanığın sözlerine atıf yaparak, “Yargı öğüt verme makamı değildir. Yargıdan kral olmasını beklemiyoruz, görevini yapmasını bekliyoruz” ifadelerini kullanan avukat, iki sanıkla ilgili tebligatların bile geri döndüğünü, adreslerinin de belli olmadığını ekledi.

Sanıklar hâlâ tutuksuz, dilekçe henüz karara bağlanmadı.

“Öğütlenen” sanıklardan birini kızın “sevgilisi” sayan, çocuğun korkusunu ve yaşadıklarını ise hiç anlamayan yargı ne yapacak göreceğiz.

Bütün bu düğümü ise yargı, hukukçuların, kamuoyunun ısrarlı takibi olmaksızın, en küçük olayda dahi net tutum alabilirse çözebileceğiz.

Gökçer Tahincioğlu

(T24)

Bültene kayıt ol