Bu savaş nasıl sonlanır: NATO müdahalesinin alternatifi nedir?

21.04.2022 - 14:54
Haberi paylaş

Umut, Ukrayna’nın NATO’dan bağımsız direnişi ile Rusya’da ve Batı’da sürmekte olan savaş karşıtı hareketin kendisinde.

“NATO'nun gücünü ve silahlarını kullanmasını istemiyorsunuz ama o zaman Rusları nasıl durduracaksınız? Böyle yaparak katillerin kazanmasına izin veriyorsunuz." 

Bu, Batı'nın Ukrayna'daki gerilimi tırmandırmasına karşı çıkan herkesin yüzleşmesi gereken bir sorudur. Aynı zamanda, Rusların Kiev, Harkov, Mariupol ve diğer bölgelere yönelik kanlı saldırılarının gerçekliği karşısında geçerliliğini korumakta olan bir sorundur.

Verilebilecek ilk yanıt, Putin'in işgalinin yol açtığı bu dehşetin daha da korkunç bir savaşa ilerlemek için bir neden oluşturmadığı gerçeğidir. NATO'nun giderek artan agresif talepleri ve silah sevkiyatları hepimizi, hiçbirimizin umursanmadığı, nükleer silahlarla tehdit edileceğimiz çok daha geniş kapsamlı bir çatışmaya doğru savuruyor.

Temmuz 1939'da, İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından hemen önce, Rus devrimci Lev Troçki şöyle diyordu; "Mevcut hükümetlerin programları . . . onu belirli bir mesafeden gözlemleyen bir insana, patlamak üzere olan bir yanardağın yamacında oyun oynamaya devam ediyorlarmış gibi görünüyor.”

Bu sözleri şimdi Avrupa'da, hatta tüm dünyada karşılığını bulmaya başladı. Her gün, savaşın yeni bir dehşete daha yol açabileceğine dair çeşitli imalarla karşılıyoruz.

NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg, Batı’dan Ukrayna'ya uzanan tedarik hatlarına yönelik saldırılarının bu savaşı tırmandıracağı konusunda Rusya'yı uyardı; "Putin, NATO’nun genişlemesine engel olayım derken onu daha da güçlendirdi." 

Putin'in sözcüsü Dmitry Peskov ise Polonya’nın MiG uçaklarını Ukrayna'ya gönderme yönündeki halen değerlendirilmekte olan fikirlerin "tehlikeli bir senaryoya dönüşme ihtimali bulundurduğunu ve zorunda kalınmadıkça uygulanmak istenmeyen" bir plan olduğunu açıkladı.

Ancak savaşı daha fazla tırmandırmaktan kaçınma argümanı, baştaki soruyu tümüyle yanıtlamış olmuyor. Putin'in yenilgiye uğramasını ve devrilmesini istiyoruz, yine de o noktaya nasıl gelineceği önemlidir.

Ölüm saçan ABD emperyalizminin gücüne güç katmasına yol açacaksa, yenilgisi bile bir kazanım sayılmaz. Nihai sonucunun, ABD'nin Afganistan ve Irak'taki savaşlarında olduğu gibi daha fazla katliamı teşvik etmesini istemeyiz. ABD'nin Ukrayna'ya verdiği emperyalist destek, Ukrayna’nın bağımsızlığını da savunacağı anlamına gelmiyor. Nitekim Suriye'deki Kürt güçlerine verdiği destek de özgürleşme getirmedi. Sonuç olarak ABD özgürlüğü değil, kendi emperyalist çıkarlarını ilerletmekle ilgileniyor. Bunu, bölgesel güçleri bir süre için ve birkaç hamle sonra yıkıma sürüklemek üzere destekleyerek sürdürüyor. 

Olumlu sonuçlanabilmesinin temel unsuru, Rusya’daki savaş karşıtı hareketin ta kendisidir – ki onun da işçi sınıfının tüm alanlara yayılan mücadelelerini kendisine katıp büyümesi gerekiyor. Rusya’da on binlerce insan, inanılmaz baskılara rağmen, Putin'in savaşını protesto etmek için sokaklara döküldü. Sadece bir gün içinde 14 bin kişinin tutuklanmış olması, bu direnişin muazzam bir kitle hareketi olduğunu gösterir.

Rusya’daki eylemlerin nasıl gelişeceğine dair detayları şimdiden öngörebilmek pek mümkün görünmüyor. Rusya sosyalistlerinin bizlere bildirdiğine göre, “protestoları devrimci sloganlar ve talepler” ile güçlendirme ihtiyacı duyuyorlar; “Protestocuların yalnızca bu savaşa karşı çıkmakla kalmayıp, emperyalistlerin savaşına bir sınıf mücadelesiyle yanıt vermek üzere örgütlenmeleri gerekiyor.” 

Savaş karşıtlarının, kendilerine gözdağı vermeye çalışanlardan korkmadıkları, o korku duvarlarının aşıldığı anlaşılıyor. Korkunun karşı tarafa geçtiği, polisin ve hakimlerin mütemadiyen şiddet uygulayıp tutukladıkları bu insanlardan korkmaya başladıkları bir an da yaşanabilir. 

St. Petersburg'daki bir protestocunun geçenlerde yazmış olduğu gibi, “Tüm baskı ve tehditlere rağmen, bugün birçok insan bir kez daha sokaklara çıktı! Dürüst olmak gerekirse, bunu hiç beklemiyordum. Isakia ve Nevsky'deki protestocuların fotoğraflarını ve videolarını görünce gülümsedim. Artık rahat bir nefes alabilirdim! Devlet propagandasının bizi korkutmak için gösterdiği o çabalar, bu protestocuların tertemiz kalpleri ve korkusuzluklarıyla karşılaştırıldığında nasıl da acınası görünüyor.” 

Bu kitlenin milyonlara dönüşmesi Putin'in savaşlara yönelimini sonlandırabilir. Kitlesel hareketler, savaşları durduramadıklarında bile yenilerinin başlamasını engelleme gücündedir.

Batı’daki güçler de Putin karşıtlarının isyanını alkışlıyor gibi görünüyor ama gerçekte bu kitlesel hareketler kendileri için de bir meydan okumadır, çünkü oradaki kitleler emperyalistlerin savaşlarını kabul etmediklerini gösteriyorlar. Rusya’da Birinci Dünya Savaşı'na karşı 1917'de gerçekleştirilen protestolar da şimdikine benzer şekilde, Alman generalleri tarafından coşkuyla karşılanmıştı. Fakat sonra bu savaş karşıtı atmosfer kendi ülkelerine de nüfuz edip devrimin fitilini ateşledi.

Ancak, savaş karşıtı hareketin yükselişi, tek başına Putin'i zayıflatmaya yetebilecek bir unsur değildir. Geçtiğimiz hafta işyeri mücadelesi potansiyelinin aydınlatıcı bir örneğine şahit olmuştuk. Tübenkama’daki dev Gemont fabrikasında bir grup işçi greve gitti. Bu işçilerin büyük bir kısmı Türkiye’den gelen göçmenlerdi. Maaşları dolar ve ruble arasındaki döviz kuruna endeksli olduğu için, rublenin çöküşüyle birlikte bir anda yoksullaşıp greve gitme kararı aldılar.

Rusya’da yayımlanan Business Gazetta gazetesine göre, patronlar, devletin grevcilere baskı uygulamak üzere yaklaşmasına fırsat vermeden, işçilerin kayıplarını hiç değilse kısmen tazmin etmeyi kabul etti. Bu gelişme, savaş karşıtlarının yükselişine tanık olunurken bir de sınıf mücadelesinin yükselmemesi korkusuyla atılmış bir adım olarak yorumlanabilir.

Rus liderler savaşlarda yenilgiye uğradıklarında neler yaşandığına dair umut verici tarihsel örnekler de mevcuttur. Sözgelimi, Rusya-Japonya savaşındaki yenilgi 1905 devrimine yol açmıştı. Birinci Dünya Savaşı'nın sarsıcı yenilgisi de 1917 Şubat devrimini tetikledi. 1980'lerde Afganistan'da yaşanan bozgun Sovyetler Birliği'ni zayıflatan faktörlerin başında geliyordu ve bu süreç 1989’da Doğu Avrupa diktatörlüklerinin isyanlarla sarsılmasıyla uzayıp gitti.

Tüm bu örneklerde ortak olan etkenlerden biri, silahlı kuvvetlerin içinde yükselmeye başlayan muhalefetin en nihayetinde başkaldırıya dönüşmüş olmasıydı. Elbette savaşın içinden aktarılan bölük pörçük bilgilerden yola çıkarak bir sonuca varmak hatalı bir davranış olacaktır ama Rus askerlerinin, özellikle de askere yeni alınanların savaş alanını terk ettiklerine, kendi araçlarını sabote ettiklerine ve ailelerine karşılaştıkları dehşetleri aktardıklarına dair yinelenip duran bazı açıklamalarla karşılaştığımız da ortada.

Benzer bir isyanın Vietnam'daki ABD ordusunu vurmuş olduğu gibi, bu başkaldırının yayılması, Ukrayna işgalini ölümcül şekilde baltalayabilecek bir güce dönüşebilir. Fakat sadece Putin'i sarsma gücüne sahip olur; NATO’nun manevraları üzerinde baskı oluşturamaz.

Peki, Ukrayna'daki gelişmeler nasıl bir etki yaratabilir? Herson’da ve işgal altındaki diğer bölgelerde başlayan protestolar dikkat çekicidir. Halk kitleler halinde toplanıyor, Rus askerlerini savaştan döndürmek amacıyla onların karşılarına dikiliyor. Kimi durumlarda onlarla tartışıyor ve bazen de dostluk kuruyorlar.

NATO kontrolünden ve NATO silahlarından bağımsız bu tür bir muhalefet, Rusya bir askeri fetih gerçekleştirse bile, uzun vadede çok önemli değişimlere yol açacaktır. ABD emperyalizmi Ukrayna’ya gerçek bir bağımsızlık sunamaz ama kurtuluş aşağıdan mücadelenin gücüyle gelebilir.

Kibrinden geçilmeyen emperyalistler, kendilerinden daha zayıf olan rakiplerini yenmek için alçakça oyunlara başvurmaktan kaçınmaz. Ancak bunun devamında genellikle, onların bu aşağılık tutumları nedeniyle verilen kayıpları kendilerine hatırlatacak, yıllarca süren direnişlerle karşı karşıya kalırlar. Fransa’nın 1954-62 arasında Cezayir'de karşılaşmış olduğu gibi… 2003 işgalinden sonra Irak'ta ABD ve İngiltere'nin başına gelen de buydu. Rusya da Afganistan'da aynısını yaşadı.

Fakat atlanmaması gereken son bir unsur daha var: NATO ülkelerindeki savaş karşıtı hareketin rolü. Her yürüyüş ve protesto, daha kapsamlı bir sınıf mücadelesiyle kurulan her bir bağlantı, ABD'nin yayılma politikalarını ve Ukrayna'yı kendisine bağımlı kılma girişimlerini zora sokuyor. İşte bu gerçek de bize, var olan isyanı büyütmek için örgütlenme sorumluluğunu yükler.

NATO müdahalesinin alternatifi, bu dört unsurun yaratacağı güçtür: Rusya'daki savaş karşıtı hareket, ordudaki isyan, Ukrayna'da tabandan yükselen direniş ve NATO ülkelerindeki savaş karşıtı eylemler. Ayrıca bu savaşın, kendi çıkarları için savaşları kullanan egemen sınıflara karşı büyük bir isyan dalgası başlatması da olasıdır ki bunun için de halihazırdaki mücadelelerin birleşmesine ihtiyaç vardır.

Trinidadlı Marksist tarihçi C. L. R. James, İtalya'nın 1935'te gerçekleştirdiği Etiyopya işgalini kınayan kararlı bir anti-emperyalistti. İtalya’nın işlediği suçu ortaya sermek, onları geri püskürtmek için diğer emperyalistlerin yanında yer almak gerekmediğini gösterdi. James, “Yalnızca İtalyan emperyalizmine karşı değil, diğer yağmacı ve zalimlere karşı da, Fransız ve İngiliz emperyalizmine karşı da mücadele verelim,” diyordu; “Sizi kendi taraflarına çekmelerine izin vermeyin. Emperyalist siyasetin yörüngesine girmek, pis kokularıyla güçten düşüren yalanlar ve ikiyüzlülük bataklığında boğulmakla sonuçlanır.”

“Britanya işçileri, Afrika’nın köylüleri ve işçileri… Bu emperyalistlere, kurdukları ittifaklara, vaatlerine ve yaptırımlarına karşı mesafenizi koruyun. Ördükleri bu ağlara yakalanmayın. Şimdi, her zaman olduğu gibi, kendi bağımsız örgütlenmemizden ve eyleme geçme gücümüzden yana olalım.” 

Bugün de bizlere yeniden ilham verecek olan şey, bu ruhun ta kendisidir.

Charlie Kimber

(Socialist Worker'dan Tuna Emren çevirdi)

Bültene kayıt ol