DurDe aktivisti Levent Şensever: ''24 Nisan'da Çanakkale anması, ucuz bir inkâr çabası''

06.02.2015 - 11:25
Haberi paylaş

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu’nun sözcüsü Levent Şensever, 1915 Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yıldönümü vesilesiyle 24 Nisan 2015’te Ermenistan’da düzenlenecek olan anma törenine katılacaklarını açıkladı.

24 Nisan’da İstanbul’da yapılacak olan anma etkinliklerinin ardından, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Ermenistan’a giderek yerel sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geleceklerini belirten Şensever, Ermenistan’ın başkenti Yerevan merkezli Armenpress Ajansı’nın sorularını yanıtladı.

“24 Nisan'ın Çanakkale ile bir alakası yok”

Çanakkale muharebesinin yıldönümü vesilesiyle bu yıl ilk kez 24 Nisan’da anma yapılacağına ilişkin Armenpress’in yönelttiği soruyu yanıtlayan Şensever şunları kaydetti: “Bence çok ucuz bir inkâr çabası. Bilindiği gibi, Çanakkale anmaları her yıl 18 Mart’ta gerçekleştiriliyordu. 24 Nisan tarihinin Çanakkale savaşı açısından bir anlamı yok. 25 Nisan’da savaşın kara harekâtı başlamıştı. Yani ikinci bir anma yapılacaksa, 24 Nisan değil, 25 Nisan’da yapılması anlamlı olurdu.”

Bu yıl ilk kez 24 Nisan’da yapılacak olan Çanakkale anmasının tamamen gündemi saptırmak ve inkârcı politikaları sürdürmek üzere diplomatik bir manevra olduğunu belirten Şensever, “Hükümetin görmediği ise, Ermeni Soykırımı kurbanlarına yapılan saygısızlık” dedi.

“Milliyetçi ve devletçi yaklaşım yüzleşmeye engel oluyor”

Ermeni Soykırımı ile yüzleşmenin, aynı zamanda “kahraman” ve “yüce” Türk devleti miti ile de yüzleşmek anlamına geldiğini kaydeden Şensever, Türkiye’deki egemen güçlerin buna henüz hazır olmadığını belirterek şunları söyledi: “Oysa Osmanlı mirasına sahip çıkan iktidar partisi AKP, teorik olarak Cumhuriyet’in Kemalist kuruluş ideolojisi ile hesaplaşabilecek bir arka plana sahip. Ama parti liderliğinin milliyetçi ve devletçi yaklaşımı buna engel oluyor.

Buna rağmen ben bu yıl olmasa da, orta vadede, AKP’nin Soykırım’ın tanınması ve özür dilenmesi yönünde somut adımlar atacağına inanıyorum ve kanımca bu adımları atarken en tartışmalı mesele tazmin olacaktır.”

Armenpress Ajansı’nın Levent Şensever ile yaptığı röportajda şu ifadeler yer aldı:

• Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümünde Türkiye bu konuda inkâr politikasına devam ediyor. Buna rağmen ülkede kendi tarihiyle yüzleşen insanların sayısı her yıl daha da çoğalıyor. Bu nasıl bir paradoks? Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Nedir bunun nedeni?

Ermeni Soykırımı, 100 yıldır kesintisiz bir devlet politikası olarak süren inkâr çabalarının sonucu, toplumun geniş kesimleri tarafından bilinmiyordu. Mesele ilk kez 2005 yılında düzenlenen kamuoyuna açık akademik bir konferansta ele alındı. Yani Soykırımın gerçekleşmesinden tam 90 yıl sonra, Türkiye toplumu bu meseleye ilişkin ilk kez etkili bir şekilde tartışmaya başladı. Ardından 2007 yılında Hrant Dink bir suikastla öldürüldü. Bu cinayet Ermeni Soykırımı tartışmaları açısından da bir dönüm noktası oldu. Hrant’ın cenazesine katılan on binler, sadece bu cinayeti protesto etmekle kalmadı, aynı zamanda 90 küsur yıldır dile getirilmeyen, üstü örtülen sistematik bir şekilde inkâr edilen tarihi gerçeklerle de yüzleşmeye hazır olduklarını gösterdi.

Bundan sonra süreç hızlanmaya başladı: 2009 yılında “Ermeni Kardeşlerimden Özür Diliyorum” kampanyası gerçekleşti. 2010 yılında ise, yani Soykırımdan tam 95 yıl sonra, Ermeni olmayan Türkiyeliler tarafından kamusal bir alanda Soykırım anması düzenlendi.

Daha birçok etkinlik ve mücadeleyi de kapsayan bu süreç, kısa sürede toplumun geniş kesimlerini konuya ilişkin sorgulamaya itti. Süreç özellikle son birkaç yıldır daha da hızlandı. Bunda sivil toplumun çabaları kadar, düzenlenen sayısız konferans, seminer, sergi ve benzeri etkinlikler; yazılan ve çevrilen çok sayıda kitap da etkili oldu. Ama en önemlisi, özellikle Diaspora Erminlerinin önde gelen aydınları, sanatçıları, aktivistlerinin Türkiye sivil toplumu ile doğrudan diyalog kurmasıydı.

Sivil toplumun bu çabaları, toplumun geniş kesimleri kadar, iktidar partisi liderleri ve tabanı üzerinde de etki yarattı. Süreçte en büyük kazanım ise, Kürt hareketinin liderlerinin Soykırım konusunda giderek daha net tutumlar almaya başlamasıydı.

• Ermeni Soykırımı konusunda Türkiye hükümetinin inkârcılığı sizce nereden geliyor? Devlet özür dilemekten mi utanıyor, tazmin etmekten mi korkuyor, yoksa başka sebepler mi var?

Cumhuriyet tarihi boyunca iktidara gelen sosyal demokratlardan muhafazakârlara, liberallerden Müslümanlara, askerlerden milliyetçilere kadar istisnasız tüm parti ve güçler inkâr politikalarını sürdürdü.

Bunda devletin kuruluş ideolojisinin önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti, bir soykırım ve bu soykırımı meşrulaştırmaya yönelik tasarlanan bir “düşman” miti üzerinden ortaya çıkan uluslaşma süreciyle kuruldu. Soykırım aynı zamanda Müslüman olmayan azınlıkların mallarına ve mülklerine el konulmasını sağlayarak, ulus devletin kuruluş sürecinde gereken sermayeye de katkıda bulundu.

Yani Ermeni Soykırımı ile yüzleşmek, aynı zamanda “kahraman” ve “yüce” Türk devleti miti ile de yüzleşmek anlamına geliyor. Türkiye’de egemen güçler buna henüz hazır değil.

Oysa Osmanlı mirasına sahip çıkan iktidar partisi AKP, teorik olarak Cumhuriyet’in Kemalist kuruluş ideolojisi ile hesaplaşabilecek bir arka plana sahip. Ama parti liderliğinin milliyetçi ve devletçi yaklaşımı buna engel oluyor.

Buna rağmen ben bu yıl olmasa da, orta vadede, AKP’nin Soykırım’ın tanınması ve özür dilenmesi yönünde somut adımlar atacağına inanıyorum ve kanımca bu adımları atarken en tartışmalı mesele tazmin olacaktır.

• Çanakkale savaşının 100. yılını tam da 24 Nisan’da kutlamak hakkında Türkiye devletinin aldığı karara siz nasıl bakıyorsunuz?

Hükümetin bu yıl iki ayrı Çanakkale Savaşı anma etkinliği düzenlemesi, bence çok ucuz bir inkâr çabası. Bilindiği gibi, Çanakkale anmaları bugüne kadar her yıl 18 Mart’ta gerçekleştiriliyordu. Aslında 24 Nisan tarihinin Çanakkale savaşı açısından bir anlamı yok. 25 Nisan’da savaşın kara harekâtı başlamıştı. Yani ikinci bir anma yapılacaksa, 24 Nisan değil, 25 Nisan’da yapılması anlamlı olurdu.

Dolayısıyla, bu ikinci anmanın tamamen gündemi saptırmak ve inkârcı politikaları sürdürmek üzere diplomatik bir manevra olduğu görülüyor. Hükümetin görmediği ise, Ermeni Soykırımı kurbanlarına yapılan saygısızlık.

• Türkiye’de insan haklarını savunan bir aktivist ve Ermeni Soykırımı hakkında cesurca kendi görüşlerini aktaran bir insan olarak, 24 Nisan’da Ermenistan’a gelerek Ermeni Soykırımı Anıtı’na gidecek misiniz?

2014 yılında, DurDe Platformu olarak, European Grassroots Antiracist Movement (EGAM) ve Armenian General Benevolent Union (AGBU) ile ortaklaşa düzenlenen bir program çerçevesinde, Erivan’daki Soykırım Anıtı’nı ziyaret edip çelenk bırakmıştık. Ardından da Soykırım Müzesi yetkilileriyle görüşmüştük.

Bu yıl İstanbul’da düzenlenen Soykırım anma etkinliklerinin geçen yıllara göre çok daha büyük olması için çalışıyoruz. Ermeni Diasporası’ndan da çok sayıda insan bu yıl Soykırım anması için İstanbul’a gelecek. Bu organizasyondaki görevim gereği 24 Nisan’da ben de İstanbul’daki anmaya katılacağım.

Ancak, bir DurDe heyeti 24 Nisan’da Erivan’daki anmalara katılacak. Ayrıca, EGAM, AGBU ve benim de katılacağım DurDe aktivistlerinden oluşan bir delegasyon, İstanbul’daki anmaların ardından, 25 Nisan’da üç günlük bir ziyaret için Erivan’a hareket edecek. Erivan’daki program çerçevesinde Soykırım Anıtı ziyaret edilecek; Ermeni sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler olacak ve bir de basın toplantısı düzenlenecek. 

Hrant Kasparyan

(Demokrat Haber)

Bültene kayıt ol