İslamofobi’nin Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde var olamayacak bir şey olduğunu düşünenlerden değilim.
Şahsen herhangi bir ezme ve baskı ilişkisinin sayılarla ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. (Kadınların sayısı erkeklerle eşit ama cinsiyetçilik diye bir şey var, işçilerin sayısı kapitalistlerden binlerce kez fazla ama emek sömürüsü diye birşey var, vs) Türkiye’de islamofobinin var olduğunu ve de ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum. İslamofobinin çeşitli vehçeleri hakkında kendimi burada, burada, burada ve burada ifade etmeye çalışmıştım.
İslamofobi, bir önyargı ve çoğu durumda bir nefret söylemi. Her önyargı ve nefret söylemi gibi, kendinizi ne kadar özgürlükçü bir birey olarak gördüğünüzden bağımsız olarak, eğer islamofobiden muzdaripseniz, bu muzdariplik sırf karşınızdaki insanların müslüman olması dolayısıyla normalde başka koşullar altında vereceğiniz aklıselim tepkiyi paralize eder. Politik algınızı bulandırır, hümanist yanınızı askıya alır. İslamofobi, sizi yeri geldiğinde bir ırkçı, yeri geldiğinde kaba bir cinsiyetçi, kibar bir darbe yanlısı, saldırgan bir işgal yanlısı ve devrim karşıtı veya bunların hepsi yapabilir. İslamofobi, yeryüzünden silinmesi gereken bir şeydir.
Buraya kadar tamam.
Ama buradan sonrasında belli ki kafalar karışıyor, devreler birbirine giriyor.
Bildiğiniz üzere bu pazar, Müslümanlar için kutsal sayılan Ramazan ayına denk gelmesi gerekçesiyle LGBT Onur Yürüyüşü iptal edildi. Yürüyüşün Ramazan ayı içerisinde yapılmasının Müslümanlara karşı 'saygısız' olacağına karar verdi birileri. Aktivistler de hemen olay mahalinde çok güzel bir sloganla (fotoğraftaki sloganla) cevap vermişler yasağın Ramazan'la ilişkilendirilmesine :
"Şaban’la Recep’in aşkına Ramazan engel olamaz!"
Ama sosyal medyada bazıları -ki bu bazıları genelinde özgürlükçü insanlar- LGBT aktivistlerinin bu cevabının bile tahrik edici olduğuna kanaat getirmiş, islamofobik olduğunu düşünüyor.
Bu nasıl sorunlu bir akıl yürütme böyle? Bir kez daha inanç özgürlüğü ve taciz konusunda takınmamız gereken tutumun ne olduğunu hatırlatalım mı kendimize:
İslamofobi, müslüman bireylerin ‘tahrik edici’, ‘tacizkar’, ‘saygısız’, ‘provokatif’ buldukları eylem ve sözleri yapmak demek değildir. İslamofobi, Müslümanları üstünkörü bir genellemeyle insan dışı gösteren eylem ve sözlerdir. Müslümanlar üzerinde müslüman olmayanların önyargısını kanalize eden söylemlerdir. Nefret söylemi teşkil eden söylemlerdir. Dolayısıyla, İslamofobiyle mücadelenin amacı, dünyayı Müslüman bireyler için daha az provokatif kılmak değildir. Daha az tehlikeli kılmaktır. Önyargıları ortadan kaldırmaktır. Seçtikleri inancın ve olmayı seçtikleri insanın insan altı, komik, bağnaz, tehlikeli, terörist, olarak gösterilmesiyle mücadele etmektir. Ve bundan ibarettir.
Örneğin en son Charlie Hebdo katliamında gündeme tekrar gelen Hz. Muhammed karikatürlerini hatırlayın. Hani Hz. Muhammed’i başının üzerinde patlamaya hazır bir bomba ile resmeden karikatürleri. Burada kesinlikle bir islamofobi vardı evet. İfade özgürlüğü kapsamına alınamayacak bir nefret söylemi vardı. Ama buradaki sorunlu söylemin nedeni, birilerinin "Müslümanların «kutsallarına dil uzatmış olması", "hakaret etmiş olması" falan değildi; bizatihi bir insan grubu olarak Müslümanları genelleştirmesi, şiddet eğilimli, tehlikeli insanlar olarak tanıtması, bu önyargının Müslüman olmayan Avrupalılar nezdinde güçlenmesine hizmet etmesiydi.
İslamofobi, sizin olmasını istediğiniz şey değildir.
İslamofobi, provokatif bulmaya karar verdiğiniz her şeyi içine atabileceğiniz bir kavram değildir.
Çokkültürlü kamusal alan, her grubun kutsallarını karşılıklı katalogladığımız bir alan değildir. İnanın böylesine bunaltıcı bir listeye ihtiyacımız yok.
Müslüman bireyler de diğer hepimiz gibi hayatın karmaşıklığıyla, sürprizleriyle, kalıba sığmazlığıyla baş etmek, tüm bu devinim içinde yaşamın gizemini anlamlandırmak zorundadır. Provoke olabilecekleri, şaşıracakları, sarsıcı bulacakları her anı kontrol edemeyiz. Bu mümkün değil.
Aksine, demokratik ve çoğulcu bir kamusal birliktelik inşa edeceksek, kırmızı çizgilerimizi ‘kutsallar’ üzerinde değil, nefret söylemine tavizsizlik üzerinde tutmalıyız. Bakın işte bu mümkün. Odağımız her zaman bu olmalı.
Bu yüzden, hükümet medyası paçavraların her durumda "islamofobi" naraları atmasına aldanmayın. Herkese bol keseden darbeci dedikleri gibi, yine herkese bol keseden islamofobik diyebileceklerini sanıyorlar. Devletler böyle yapar, mantıkları böyle çalışır. Nefret söylemine karşı türlü mücadelelerle geliştirilen kavramların içini keyfen boşaltırlar ve kendi nefret söylemleri için bahane olarak kullanırlar. Bugün de LGBTi bireyleri hedef göstermek için aynı bahaneyi kullanıyorlar. İşte bu yüzden dinin ve din karşıtlığının devletçi yorumuyla aramıza mesafe koyabilmek çok önemli.
İslamofobik olmayan bir LGBTi mücadelesi ve homofobik olmayan bir inanç özgürlüğü mücadelesi mümkün ve de gerekli. İkisi de başka türlü yapılamaz zaten. Yapılmamalı.
Dolayısıyla, yaşasın Onur Yürüyüşü! Yaşasın Şaban’la Recep’in aşkı!
Alper Ard