Bir öfke patlaması neden yaşanmıyor?

26.01.2023 - 11:43
Haberi paylaş

Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nın yaptığı  araştırmaya göre Türkiye’de 13 milyarderin serveti, nüfusun yarısının servetinden daha fazla. Asgari ücrete yüzde 50, emeklilere ve kamu çalışanlarına yüzde 30 zam yapıldı. Zamlar ceplerimize girmeden marketlerdeki fiyat etiketleri değişti. 

İktidar “sermayenin zararını” telafi etmek için tüm patronlara 200 milyarı hazineden olmak üzere 250 milyar liralık kredi musluğunu açtı bile. 

Engeller

Bu sık sık neden bir toplumsal patlama olmadığı sorusunun sorulmasına neden oluyor. Bunun bazı nedenleri var. Birisi iktidarın 2016’da kurduğu OHAL rejiminin yarattığı ve devletin her fırsatta pekiştirdiği korku imparatorluğu. Gerçekten ağır bir baskı ortamı var ve bu sokağa çıkma motivasyonunu köreltiyor. Bu korku, eylemlere yönelik şiddet korkusuyla, muhalefetin “bu iş eylemlerle olmaz” fikriyle iyice derinleşiyor. Muhalefet tüm kitlesel eylem fırsatlarını, eylemlerimiz iktidarın ekmeğine yağ sürer diyerek geçiştiriyor.

Her sorunu seçimlerin sonrasına ertelemek, seçimler için sokakta eylemden vaz geçmek bu dönemin seçimciliğinin ilginç bir özelliği. Parlamentarizm sokak hareketini işlevsizleştirmenin aracı olarak kullanılıyor. Eylemlerin iktidarın işine yarayacağı fikri bir dizi fırsatın tepilmesine neden oluyor. 

Üstelik muhalefet saflarında milliyetçilik, sol muhalefet saflarında ise sol milliyetçilik hareketin iktidarın çizdiği sınırları aşmasının önünde engel olarak dikiliyor. Milliyetçilik hem göçmenler hem de Kürt sorununda ezilenlerin bölünmesine ve iktidar blokunun tezlerinin hakim olmasına neden oluyor.

Kuşkusuz son aylarda İngiltere ve geçtiğimiz hafta Fransa’daki gibi yüzbinlerin, milyonların katıldığı eylemlerin inşasının önündeki en büyük engel, sendikal bürokrasi. Mevcut sendikal bürokrasilerin bazıları artık kokuşmuş vaziyette. İktidar sosyal medyada emeklilere yapılan zammın düşük olduğu eleştirisini görüp yüzde 5 daha zam yaptığında bu zam sürecinde iktidarın karşısında oturup emekliler, işçiler, memurlar adına pazarlık yapan sendikaların yöneticilerinin hiç utanmaz bürokratlar olduğu kesin bir şekilde ortaya çıktı. 

Hareketin patlamamasının bir başka nedeni, sendikaların tabanında öncü işçilerin aşağıdan yukarı basınç yapacak örgütlenmelerinin olmaması. DİSK Genel-İş 1 No.lu şubede kongreyi kazanan Yeşil Liste böyle bir örgütlenmenin önündeki fırsatların büyüklüğünü gösteriyor.

Sendika bürokrasilerinden bezen sol grupların bu bıkkınlığının ve sekter eğilimlerinin yol açtığı “kendi sendikasını” kurma eğilimi de sınıfın mücadele birliğini zedeleyen bir eğilim.

Erdoğan rejimi merkezli kutuplaştırma siyaseti de işçi sınıfı arasında yan yana gelişlerin önünde bir engel. Kadın-erkek-LGBTİ+’lar arasında, Alevilerle Sunniler, Kürtlerle Türkler ve laiklerle dindarlar arasında derinleştirilmeye çalışılan kutuplaştırma siyaseti de herkesin burnunda soluduğu koşullarda dev kitlesel hareketlerin sahneye çıkmasını engelliyor.

Ama sadece şimdilik engelliyor. 

Fırtınadan kasırgaya birleşik mücadele

AKP, MHP koalisyonunun fakirden alıp, zengine veren düzeni, milyonlarca emekçide öfkeye yol açıyor. Öfke her alanda açığa çıkıyor ve mücadeleler baş gösteriyor. 

Birleşik Metal İş Sendikası’nda örgütlü metal işçileri yüzde 20’lik ek zam talebi için mücadele ettiler, kazandılar. Bekeart fabrikası grev yasağını grev yaparak kazanırken, yüzde 100 zam içeren bir sözleşme imzaladı.  Petrol İş Sendikası’na bağlı Pulver işçileri, sendikalı oldukları için işten atıldı. Direniş sonunda hem işlerini, hem de sendikalarını kazandılar. Emeklilik hakları gasp edilen EYT’lilerin yıllar süren mücadelesi sonunda emeklilik haklarını geri kazandılar. Gaziantep’de Sanayi Sitesi’nde Türkiyeli ve Suriyeli işçiler birlikte iş durdurdu, mücadele etti, kazandı.  Suriyeli ve Türkiyeli işçilerden oluşan SAYA işçilerinin mücadelesi kazandı. Trend Yol işçileri, Özel Sektör Öğretim Sendikası işçileri, Kartonsen İşçileri, LCC Waikki depo işçileri, Barutçu Tekstil, Turkuaz Tekstil, Nersoy Tektil işçileri…; Bunlar son 15 gündür yaşanan grev ve direnişlerin özeti. Geçen yıl sadece Ocak ve Şubat aylarında 17 bin işçinin katıldığı 110 grev gerçekleşti. Yıl boyunca mücadele eden, belediye, sağlık ve eğitim işçilerinin mücadelesi ve onlarcası var. 

Aşağıdan işçilerin birleşmesiyle meydana gelen bu eylemlilik süreçleri tek tek iş yerleriyle sınırlı kalmakta, sermaye ve iktidarın saldırıları karşısında  topyekun bir mücadeleye dönüşememekte. İşçi sınıfının mücadele eden geniş bir kesimi DİSK, KESK, HAK İŞ, TÜRK İş gibi konfederasyonlarda örgütlü geniş işçi kesimleri sendikal bürokrasi  ve yukarıda saydığımız etkenler nedeniyle birleşememekte. 

Bu nedenle, zaman meydana gelen fırtınalar, sermayeyi ve iktidarı gerileten genel bir kasırgaya dönüşememekte. 

Her şeye rağmen, AKP’nin işçi hareketini baskılamada ne kadar hünerli olduğunu düşündüğümüzde umut veren bir mücadele süreci yaşanmakta olduğunu söylemek mümkün. 

Grev, direniş ve eylemlerden oluşan tüm bu mücadele süreçleri, sınıf hareketini şekillendirmekte.  

Kendine güvenli, öfkeli ve kararlı öncü işçi kuşağı birikiyor. Bu eylemler, büyük bir sosyal patlamaya mı, yoksa grev ve gösterilerden oluşan kitlesel bir mücadeleye mi dönüşür? Bu sorunun cevabı yeni öncü işçi kuşağının birleşip, yeni bir sendikal odağı ve mücadele zeminini inşa edip, etmemesine göre değişecek.

Çağla Oflas - Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol