Savaş karşıtı hareketi yeniden inşa etmeliyiz

19.04.2022 - 11:04
Haberi paylaş

Marksizm 2022’nin “Direnişler Çağında Küresel Bir Sosyalist Alternatifin Önemi” başlıklı toplantısında Alex Callinicos, Ghayath Naisse, Ozan Tekin, Suda Meriç ve Virginia Rodino konuştu.

Sunumlardan özetler şöyle:

Suda Meriç:

Covid pandemisi dünyadaki eşitsizliği açıkça gösteriyor. Savaşlar, mültecilere yönelik ırkçılık, fosil yakıtların verdiği zararlar artarak devam ediyor.

Antikapitalist öğrenciler olarak savunduğumuz kâr değil insan sloganı bütün dünyaya yayıldı. Durmayacağız ve susmayacağız. Mücadele devam ediyor.

Alex Callinicos:

Karadeniz’in hemen öbür yakasında dünyanın en büyük savaşı gerçekleşiyor, son derece tedirgin edici koşullarda yaşıyoruz. Daha önce de bir felaketler çağında yaşadığımızı söylemekteydim. O zamandan bu yana geçen zamanda artık kapitalizm sadece bir değil pek çok kriz yaşamakta. 

Kapitalizmin doğayı yıkıma uğratması dünyanın yıkımıyla sonuçlanmakta. G.Afrika’da seller yüzlerce insanın canını aldı. Pandemi henüz bitmiş değil. Elbette sürmekte olan bir ekonomik kriz var, Hala 2008 krizinin sonuçlarını yaşamaktayız. Ve üçüncü olarak bir jeopolitik kriz var. Farklı emperyalist güçler birbirleri ile rekabet ediyor.

Esas büyük gerilim ABD-Çin arasında, ABD Çin'i büyük tehdit olarak görüyor. Aslında Rusya’nın işgali de ABD-Çin rekabeti bağlamında anlaşılmalıdır. Bu tip rekabetler bölgesel düzeyde de yaşanıyor. Mesela Türkiye Ortadoğu’da hâkimiyet sağlamaya çalışan bir güç. Örneğin Suriye devrim sürecindeyken, daha büyük güçler tarafından yok edildi. 

Bir de siyasi ve ideolojik bir kriz içindeyiz, Aşırı sağ ciddi olarak yükseliyor. Tüm bu çoklu krizler Ukrayna’daki savaşta yoğunlaşmış oldu. Öncelikle ikili anlamda, bu emperyalist bir savaştır. Bir yanda işgalci Rusya var. Ukrayna’da yaşayan insanlar bu işgale karşı çıkma hakkına sahipler. Ama öte yandan bu savaş, farklı emperyalist bloklar arası bir savaş. ABD’nin liderlik ettiği Batı ile görece daha zayıf emperyalist güç Rusya arasında. Ve bu vekalet savaşı. Şu demek, bu rekabetin tarafı olan Batı doğrudan sahada değil. Batının doğrudan müdahalesi nükleer savaşa yol açabilir o yüzden dahil olmadılar. Ama öte yandan sürekli bir silah akışı var, orduyu da Batı eğitiyor. 

Pek çok batı lideri Putin’in kurdukları tuzağa düştüğünü söylüyorlar. Bir NATO askeri uzmanı yazısında şunu söylüyor, Ruslar Vietnam’da bize ne yaptıysa biz de şimdi Ukrayna’da onu yapmalıyız. Onlar o zaman Vietnam’a silah sağlıyorlardı, o da dikkatlerimizi dağıtmıştı, şimdi aynısını Ukrayna’da biz yapıyoruz.

Fakat Vietnam’da şu vardı. Direnişe Ulusal Kurtuluş Örgütü liderlik ediyordu, Ukrayna’da durum farklı. Burada liderlik batıdaki güçlerle son derece iç içe geçmiş durumda. 

Bu savaş bazı feci koşullara yol açıyor: Öncelikle insanlar acı çekiyor, göç ediyor. Ama öte yandan var olan krizleri de şiddetlendiriyor. Mesela enerji krizi yaşanıyor, tek sebebi Rus gazının kesilmesi değil. Biden fosil yakıtlara daha fazla yatırım yapılmasını istiyor, krizin bir sebebi de bu.

Rusya ve Ukrayna dünya tahıl ihracatının yüzde 40’ını yapıyordu, savaş fiyatların artmasına neden oldu. Enflasyon zaten yükseliyordu, şimdi daha çok artıyor. Enflasyon basitçe patronların işçilere “bizim çıkardığımız krizin faturasını siz ödeyeceksiniz” demektir.

Geçtiğimiz 30 yılda hakim olan neoliberal rejim çöküyor. Bu çöken sisteme karşı sosyalist bir alternatife ihtiyacımız var. Bu şu demek: Öncelikle neoliberalizme karşı olmak, diğer tüm emperyalist bloklara eşit derecede karşı olmak demek. Elbette yapılması gereken, kendine yeten bir sosyalizm önermektir, aksi halde iklim krizi çözülemez.

Ama programlar üretmenin yanı sıra derhal eyleme geçmek gerekir. Savaş karşıtı hareketi yeniden inşa etmeliyiz. Örneğin sizin Irakta Savaşa Hayır kampanyası bugünün koşullarına pek uygun değil. Bugün tüm emperyalist güçlere eşit derecede karşı çıkan bir hareket inşa etmeliyiz. Buna başlangıç yaptınız. Elbette amaçlarımıza ulaşmak için daha fazla yoldaşa ihtiyacımız var. Sonuç olarak salonda oturan insanlar içinde hala üye olmayan varsa, dünyayı kurtarabilmek için DSİP’e üye olmalılar.

Virginia Rodino:

ABD’den Marx21 üyesiyim. Yerli halkın topraklarındayım. ABD’deki en büyük emek örgütlerinden birinin yönetim kurulundayım. 2021'in ilk dönemlerinde 20 kadar işyerinde grev vardı. Bugün ise Starbucks’ın 20 işyerinde örgütlenmiş durumdayız. 220 şubede ise oylamalar yapılıyor. Çoğunluğu 20 yaş altı işçiler. Her türlü eşitsizliği deneyimleyen insanlar. Gençlik yıllarından itibaren eşitsizlikleri yaşadılar. 

Her türlüsü derken, gelir eşitsizliği, hizmetlere erişim eşitsizliği, iklim krizi eşitsizliği, pandemi ve öğrenci kredilerine erişim eşitsizliği yaşadılar.

Bu krize kapitalizm hazırlıksız yakalandı. Örneğin covid nedeniyle okullar kapandığında aileler çocukları için yapacak bir şey bulamadı. İşyerleri çocukların bakımı ile ilgili tedbirleri alamadı. Sorun halledilemedi. Bütün bu sıkıntılar içinde milyarderlerin trilyoner olduğunu, sistemin ne kadar işçi düşmanı olduğunu gördük. Pandemi döneminde hayati sektörlerde çalışanlara saygı duyuldu.

İşçiler daha adil ücret için çalışıyorlar. Starbucks işçilerinin örgütlenmesi hayati sektörlerde çalışanların örgütlenmesinin bir sonucu oldu. Bütün şubeler ayrı örgütlendi. Amazon ise çok daha merkezsiz bir örgütlenme. Amazon'da sendika düşmanı uygulamalar çok kuvvetli. Amazon'da da örgütlenme başarısı sağlandı, yüzden fazla Amazon noktası sendikalaşmak istedi. 

Şimdi sendika hem Amazon'da hem Starbucks’da örgütlenmeye başladı. Bütün bunlar önce yerelden başladı, sonra ulusal çapta gelişti. Fakat bütün bu örgütlenmelerdeki sendikal liderlik Demokratik Partiye bağlı. Bu örgütlenmeler aslında bir sosyalist liderliğe ihtiyaç duyuyor. Sosyalistlerin bu hareketler içinde liderlik yapacağı örgütlere ihtiyacımız var.

Marx21 olarak bu hareketlerin içinde yer alıyoruz ve Nefrete Karşı Birleş kampanyası yapıyoruz. Bu kampanya aynı zamanda demokrasinin geliştirilmesini savunuyor. ABD’deki nefret gruplarına karşı, ırkçılığa karşı geniş bir cepheyi savunuyor. Bu grupta sivil hakların geliştirilmesini savunan siyahlar var, Yerli halklar var. Irkçılığa karşı günde (19 Mart'ta) bir webinar toplantısı yaptık. 

Beyaz üstünlükçülerin yapmaya çalıştığı Amerikan Konferansına karşı harekete geçtik. Bunlar siyahların aşağı bir ırk olduğunu söylüyorlardı. Bu konferansı düzenleyenler 2021’de “sağı birleştir” yürüyüşünü örgütlemişler ve bir anti faşisti öldürmüşlerdi. 

Bu antifaşist cephede sendikacılar var. Aynı zamanda bu hareket içinde savaş karşıtları var. Aynı zamanda Marx21 olarak her platformda Ukrayna savaşına karşı çalışmalar yapıyoruz. Rusya’nın işgaline ve NATO’nun yayılmacılığına karşı mücadele ediyoruz. Bu aslında barış hareketinin de olması gereken politik hattı. ABD emperyalizminin savaşa müdahalesine karşı çıkıyoruz. 

Marx21 olarak küçük bir örgütüz, ama politika yapmayı sürdürüyoruz. Hareketin merkezinde işçilerin olması gerekir. Yalnızca işçi sınıfı dünyayı değiştirebilir. Ülkenin çok farklı yerlerinde bir araya gelebilecek bir örgüte ihtiyacımız var. İniş çıkışların olduğunu biliyoruz, önceki deneyimleri aktarmamız gerekiyor. işçi dayanışmasını ve başarı - başarısızlıkları anlatarak yol alıyoruz. Kendi mücadelemizle dünyayı değiştirebiliriz. Akım aracılığı ile sınırları aşan bir örgütlenme olmaya çalışıyoruz.

Ghayath Naisse:

Uluslararası mevcut durum benden önce anlatıldı. Yeni bir dönemden geçiyoruz, emperyalistler arasında bir savaş var. Bu kriz sadece kapitalizmi zora sokmuyor, bu aynı zamanda bir insanlık krizi. Bu kriz bize yeni ufuklar açıyor. Kapitalizmin barbarlığına tek bir alternatif olabilir, sosyalizm.

Emperyalistler arasındaki savaş aslında 7 yıldır Suriye’de devam ediyor. Suriye’de devrimci süreç çökünce ülke 3 parçaya bölündü. Kuzey batıda Türkiye silahlı güçleri var. Kuzey doğuda ABD ve batılı güçler var. Batıda ise Rus güçleri var. Yani Suriye’nin durumu bizim için son derece karmaşık ve zor. Suriye’deki güçler Ukrayna sonrası yine çarpışmaya başlayabilirler. 

Politik açıdan BM’ye bağlı Uzlaşma Komisyonu ölü bir durumda. Suriye halkının yarısı mülteci durumunda. Diğer yarısı ise sefalet içinde yaşıyor. 

Pozitif bir durum ise şu: Tüm Suriye’ye yayılmış yaygın bir halk mücadelesi var. Esad’ın bulunduğu güneyde protestolar ve eylemler yapılabiliyor. Kuzey batıda mevcut rejime karşı gösteriler düzenleniyor. Kuzey doğuda da gösteriler oluyor. Demokratik Sol Güçlerin birleşmesi ile yeni bir örgütlenme biçimi ortaya çıktı. 

Örgütsel anlamda güçlü bir durumdayız. Bugün Suriye içinde var olan tek sosyalist örgütlenmeyiz. Tüm gösterilere katılmaya devam ediyoruz. Giderek devrimci bir parti olmaya başladık. Demokratik güçlerin cephesinde hep beraber davranmaya çalışıyoruz. Suriye’de antiemperyalist bir mücadelenin inşası için çalışmaya başladık.

Tüm bu kötümserliğe rağmen çalışmalarımıza devam ediyoruz. Tony Cliff’in dediği gibi, en kötü durumda bile yapılacak bir şey vardır, yapmamız gereken bir şey vardır. Mücadeleye devam ediyoruz, yaşasın kavga, yaşasın sosyalizm.

Ozan Tekin:

İngiltere’de, ABD’de süren mücadeleler anlatıldı. Suriye’de kardeş örgütümüzün çalışmalarını dinledik. Enternasyonal bir örgüt olmamızın gururunu yaşadık. 

Sosyalistler olmasa bugün bu ülkede bazı mücadeleler hiç olmayabilirdi. İklim, Ermeni soykırımı gibi mücadeleler olmayabilirdi. DSİP önemli, direnişler çağında sosyalistler önemli. 

Bu seçimlerde AKP’nin bir şekilde gönderilmesi. Siyasetin bir dinamiği tamamen buna odaklanmış durumda. Diğer dinamik ise şu: Hayat pahalılığı çok fazla. İnsanların canı çok yanıyor. İşçi sınıfı çok yoksullaştı, haksızlık ve adaletsizlikler arttı. Buna karşı oluşan öfke.

Bu iki dinamik arasında bir fark var. Seçimleri bekleyelim başka bir şey yapmayalım diyen dinamik 6 muhalefet partisinden oluşuyor. Arada bir toplanıyorlar, AKP sonrasını konuşuyorlar. Bunun kazandıracak bir süreç olduğuna inanmamızı bekliyorlar. Solun bir kesimi de buna yatırım yapmış durumda. 

Diğer bir sol için de HDP etrafında toplanmak, ondan vekillik almak, bu konuda hesaplar yapmak ana strateji. Biz DSİP olarak parlamento yoluyla kalıcı değişiklikler olabileceğini düşünmüyoruz. Biz işçi sınıfının yığınsal eyleminin eşitlik özgürlük adalet getireceğini söylüyoruz. Elbette seçimleri de önemsemiyor değiliz. AKP-MHP iktidarının gönderilmesini biz de istiyoruz. Üzerimize çöken kâbusun sorumlusu bu iktidar. Ama bir devrimci parti olarak ikinci dinamiği, yoksulluğa baskıya karşı olan öfke ve tepkileri daha fazla önemsiyoruz. Seçimlere değil mücadeleye bak diyoruz. Ortada zaten şimdi bir seçim yok. CHP’nin belirlediği, etrafında partilerin kümelendiği odakla tartışmak zorundayız.

Ayrıca seçimlerde kazanmak için de sokakta, işyerlerinde, mahallelerde kitlesel mücadelenin, sosyal dinamiğin olması gerekir. Trump ABD’de böyle yenildi. Biden kadar seçim döneminde pısırık, sesi çıkmayan bir adayın kazanabilmesi aslında Trump’ın yenilgisinden geçiyordu. Binden fazla grev oldu, BLM hareketi oldu. BLM eylemlerine 26 milyon insan katıldı.

Diğer örnek Belarus’ta oldu. Sözde seçimler yapıldı, diktatör yüzde 80 oyla aldım dedi, muhalefet sokağa çıktı. Seçimlerin değil sokaktaki gösterilerin önemli olduğu görüldü.

Diğer bir örnek Şili, 35 yaşında bir genç Cumhurbaşkanı oldu. Bu kendiliğinden olmadı. 2015’ten beri devam eden öğrenci hareketinin liderlerinden biriydi. Ulaşım zamlarına karşı eylemler yapıldı, sokak gösterilerinin yarattığı dinamikle o kişi seçildi. 

Yunanistan’da Syriza bu şekilde iktidar gelmişti. Belki en çarpıcı örnek Macaristan. Orban gibi otoriter bir lidere karşı 6 parti sağcı bir aday gösterdi, ama farklı yenildi. Sadece seçimlere bakan, mücadeleleri küçümseyen anlayış seçimleri de kaybeder. 

CHP, İYİP, Saadet, Demokrat parti, DEVA, Gelecek. Bu partiler Türkiye halklarına ne verecek, bunu sürekli tartışmalıyız. İYİP MHP’den kopan, göçmen düşmanı, operasyonları destekleyen bir parti. Saadet Yahudi düşmanı, homofobik. Deva neoliberal bir parti, AKP’nin ilk dönemine özlem duyanların partisi. Gelecek partisi 2015’te Sur’u yıkan kişinin partisi. CHP bunların içinde en iyisi, Adalet yürüyüşü yapıldığında ona destek verdik. Ama CHP de sonuçta Kürt düşmanı, göçmen düşmanı, işçilere haklarını vermeyen belediyeleri olan bir parti. Bu partilerin tek ortak önerisi parlamenter sisteme dönüş. Sanki parlamenter sistem çok başarılı bir sistemmiş gibi önümüze konuluyor.

Kazakistan’da insanlar sokağa çıktığında 4 parti (CHP, İYİP, AKP, MHP) isyanın bastırılmasını destekleyen bildiri yayınladılar. Kazakistan halkından ne istediniz, nasıl bir çıkarınız vardı.

Dolayısıyla hiçbir şey vaat etmeyen bir muhalefetle karşı karşıyayız. Yine de AP-MHP ittifakı ile eşitlemiyoruz. Ama bizim için anlamı olmayan bir ittifak. 

Bu ittifakın diğer bir özelliği de HDP’den uzak durmak istemesi. Ama HDP’nin 6 milyon oyuna da ihtiyacı var. 60 bin oyu olan Demokrat Parti HDP hakkında birlikte olmam diye fikir beyan ediyor. 

Bu ittifaka bel bağlamak felaket bir şey. AKP-MHP ittifakı yenilecek olsa bile 6’lı ittifaka karşı muhalefete şimdiden başlamalıyız.  

HDP’nin adaylarına destek vereceğiz, ama bunu pazarlık konusu yapmaya karşı çıkıyoruz. Bunu yapanları eleştiriyoruz. HDP’ye oy vermeyi belirli koşullara bağlamıyoruz. Solun güçlenmesi için oy vereceğiz. 

Türkiye’de aşağıdan gelen mücadele çok önemli. Bizim kitlenmemiz gereken yer burası. Sosyal mücadelelerin olmadığını söyleyemeyiz. Geçen yıla Boğaziçi Üniversitesi direnişi ile başladık. Melih Bulu görevinden alındı. İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı, geri kazanamadık, ama muhalefetin programına soktuk, bu kadın hareketinin bir başarısı. Sağlık çalışanları sokağa çıktılar mücadele ettiler. İşçiler bazı işyerlerinde kazanımlar elde ettiler. Şimdi hükümet Temmuz'da asgari ücrete tekrar zam yapacak. LGBTİ artılar her sene mücadele ediyorlar, seçimleri bekleyelim demiyorlar. Avukatlar geçen sene çoklu baroya karşı eylemler yaptılar, seçimleri beklemediler. Yani kimse aslında seçimleri beklemiyor.

Sorunumuz şu: Bütün bu mücadeleleri birleştirecek bir güç yok. 15 sene önce sendikalar bunu yapabiliyordu. 2008 krizinde İstanbul ve Ankara’da kitlesel eylemler yapılmıştı. Şimdi bu kadar çok sosyal dinamik olmasına rağmen hareketin birliğini sağlayacak bir odak yok. 2 yıldır antikapitalist blok kuralım dememizdeki amacımız bu odağa olan ihtiyaçtır. Bir dizi mücadeleyi birbirine bağlamaya çalışıyoruz. Göçmenleri, iklim hareketini, işçi mücadelelerini birbirine bağlamaya çalışıyoruz. Büyük bir cephe veya blok kurmamız lazım. Bunun için şimdi DSİP’e üye olmak önemli.

Bültene kayıt ol