“Krizler ve savaşlar çağında özgürlük mücadelesi” sloganı ile düzenlenen Marksizm 2022 toplantıları Kadıköy’de başladı. Perşembe akşamı yapılan “Kürt Halkının Uzattığı Barış Eli” başlıklı ilk toplantıda akademisyen Cuma Çiçek, HDP MK üyesi Mahfuz Güleryüz ve DSİP’ten Dila Ak sunumlar gerçekleştirdi.
Dila Ak sunumunda Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talebini desteklediklerini söyledi. Birlikte mücadele etmenin önemli olduğuna vurgu yaptı. Konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
Rusya’nın Ukrayna halkına yönelik saldırgan tutumu, kendi kaderini tayin hakkını hiçe sayan bir yaklaşımdır. Halkların kendi kaderini tayin hakkını DSİP olarak koşulsuz savunmaktayız. Aynı şekilde Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını her zaman savunmaktayız.
Geçen yıl yapılan Kürt referandumunu destekledik. Çözüm sürecini destekledik. Ayrılma hakkı dahil, Kürt halkının tüm taleplerinin yanındayız. Çözüm sürecinin kesintiye uğraması, Türkiye’de genel demokratik mücadelenin de kesintiye uğramasına neden oldu. Ama yine de cin şişeden çıktı, artık Kürt halkının taleplerini kimse göz ardı edemez.
Çözüm süreci hepimize umut verdi. Kürt halkının mücadelesine güvenmeliyiz. Kürt siyasetçilere yönelik ağır hak ihlalleri yaşanıyor. Selahattin Demirtaş ve pek çok Kürt siyasetçisi tutuklu, belediyelere kayyum atanıyor, HDP kapatılmaya çalışılıyor.
Biz Türkiyeli ezen ulusun sosyalistleri olarak ezilen ulusun yanında olmaya devam edeceğiz. Bu sorun çözülmeden Türkiye’ye demokrasi gelmez, ırkçılık engellenemez. Irkçılığa, milliyetçiliğe karşı mücadele etmek için Kürt halkının mücadelesine Batıdan güçlü bir şekilde destek olmalıyız. Ölüm değil çözüm istiyoruz.
Akademisyen Cuma Çiçek konuşmasında, Kürt sorununda çözüm önerimizin halkçı, kapsayıcı ve çoğulcu olması gerektiğini açıkladı. Konuşmasından notlar şöyle:
Kürt meselesi asıl olarak bir güç paylaşım meselesi, o anlamda kapsayıcı çözüm maddi kaynakların paylaşımı konusunda anlamlı olabilir. Kürt halkı üzerindeki ilk baskı 18.yy’da ortaya çıktı. Merkezi Osmanlı hükümeti Kürt halkının yerel iktidarını ortadan kaldırarak kaynaklarına el koydu. İkincisi de 1924 sonrası merkezi yönetimin yerel kaynaklara el koymasıdır.
Çözüm bu anlamda kaynakların adil dağıtımını öngörmelidir.
Uzun süren çatışmalardan sonra çözüme yönelmek için yeni bir çerçeve oluşturmak gerekir. Bir tarafın kaybı, öteki tarafın kazancı olmamalıdır, her iki tarafın da kazanacağı önerilerde bulunmalıyız. Devletin beka kaygısı var, Kürtlerin eşitlik talebi var, her iki kaygının da giderilmesi için ademi merkeziyetçi çözüm ihtiyaçlara karşılık gelebilir, ideal değildir, ama uygulanabilir bir modeldir.
Benim önerim bölgesel ve ademi merkeziyetçi bir yönetim sistemi kurulmasıdır. Üç temel meselenin çözüme kavuşturulması gerekir: Demokratikleşme, kaynak dağılımında adaletin sağlanması, eğitim vb. konularda gelişme sağlanması.
Bağımsız, otonom bir Kürdistan değil, coğrafi bölgelere dayalı bir ademi merkeziyet sorunun çözümünde her türlü kaygının giderilmesini sağlayabilir. Böylece kimlik meselesine hapsolmadan, dengeli, kauynakların adil dağıtıldığı bir yönetim kurulabilir. Daha iyi bir toplumsal hayatın kurulmasını sağlayabilir. Coğrafi bölgelere dayalı ademi merkeziyet, Kürtler arasındaki eşitliği de sağlayabilir. Kimlik meselesinin çözümü, maddi kaynakların dengeli dağılımı olmadan olmaz. Kürtler arasındaki dini, coğrafi farklılıklara bu model daha adil bir çözüm sunabilir.
Bu model, diğer ulusal varlıklara, Araplara vb. topluluklara da daha demokratik çözümler sunabilir.
Şiddet sarmalından çıkmak lazım. Rasyonel bir çözüme yönelmeliyiz, mutabakatın daha kolay sağlanabileceği bir çözüm bulmalıyız. Bu konuda müzakereye ihtiyacımız var. Türkiye’deki aşırı merkeziyetçi devlet geleneği bu çözüm için sorun. Ama HDP geleneğinde bile merkeziyetçi bir gelenek var. Çözüme erişmek için merkeziyetçiliğin aşılması gerekir. Merkeziyetçilik sorunu, Türkiye’nin diğer sorularının da kaynağı, mesela Kanal İstanbul’a haklı hiçe sayarak merkezden karar verebiliyorlar. Yerel yönetimlerin ağırlığı yok, artırılamıyor, çünkü Kürt meselesi her şeye engel oluyor.
HDP yöneticisi Mahfuz Güleryüz konuşmasında Kürtlerin barış elinin 100 yıldır havada kaldığını söyledi. Tüm Kürt isyanları inkâr politikalarına karşı bir isyandır, dedi. Güleryüz’ün konuşması özetle şöyle:
Mesela Şeyh Said’in veya diğer pek çok Kürt ileri geleninin hükümetlerden talepleri olmuştur. Talepler ayrı devlet değil, eşit özgür yurttaş olarak yaşama talebidir. Benzer talepler her zaman söylenmiştir, Kürtlerin esas talebi toprak değil eşit yurttaşlık talebidir. Ama Kürtler her seferinde bir inkâr duvarı ile karşılaşmaktadırlar. Bu aslında bilinçli bir tercihtir, çünkü barış ortamının kurulması, diktatörlüklerin bütün olanaklarından mahrum olmasına yol açıyor. Kürtlerin karşılanamayacak talepleri yok. Zaten meseleyi sadece Kürtler ve dostları tartışıyor. Egemen ulus zihniyeti ise barışı ve Kürt taleplerini konuşmuyor, çözüm sürecinde de bu olmadı. Devlet palyatif çözümlerle Kürtlerin sesini kesmeye çalıştı.
Kürt varlığı Türkiye’de gerçek anlamda kabul edilmiyor. Bu kadar keskin Kürt varlığının inkârı Irak, İran veya Suriye tarafından iddia edilmemiştir. Kürtlerin olmadığı tezi sadece Türkiye sınırları içinde öne sürülmüştür.
Kürt sorununda çözüm için pek çok yöntem bulunabilir. Cuma hocanın önerileri de tartışılabilir. Ama asıl sorun Kürtlerin varlığının hala kabul edilmiyor olmasıdır. Anayasada herkesin Türk olduğu yazılıdır ve buna uygun bir rejim devam etmektedir. Kürt halkının varlığı hala bir tabudur. Mesela Güneydeki referanduma yönelik Türkiye’nin tavrı ibretliktir. Kırmanci lehçesi Irak’ta konuşulmasın diye Irak devletine baskı yapılmıştır.
Kürtlerin barış arayışının havada kalmasının esas nedeni budur, Kürtlerin varlığının inkarıdır.
HDP olarak, ulus devlet modelinin halkların sorununu çözemediğini, hatta felaketlere neden olduğunu söylüyoruz. Ulus devlet modelinin bu tahribatları ortada iken Kürtler ulus devlet modeli arayışına girmezler. Merkezi devlet yönetimi mekanizması sadece Kürtlere değil Türklere de zulüm getirmektedir. HDP bunu sürekli ifade etmekte, bu yüzden saldırılara uğramaktadır. HDP dışındaki diğer Kürt partileri, hatta korucular bile ulus devlet hayali kurmaktadır. Ama bizce bu çözüm değildir. Tersine böyle bir çözümde, diğer toplumların yaşadığı sorunları bu defa Kürtler yaşarlar.
Bu rejim Kürd’e, Alevi’ye, Ezidi’ye zulmetmekte, onların haklarını inkar etmektedir. Ama bunun dışındaki kesimler de egemen faşizmin baskılarından nasibini almaktadır. Sadece Şeyh Said’in, Saidi Nursi’nin değil M.Suphilerin de mezarı beli değildir.
Bu zulümler sadece AKP iktidarının döneminde yaşanmamıştır. 100 yıllık dönemde çeşitli zulümler yaşanmıştır. Bu ülkede Kürtler vardır, eşit haklar içinde yaşayacaklardır kabulüne gelebilirsek çözümlere daha kolay ulaşırız. Esas çıkmaz Kürt realitesinin kabul edilmemiş olmasıdır. Bu kabul edildiğinde çözüm için konuşmaya başlamış olacağız.
Toplantı salondan katkılarla devam etti.