DSİP: 28 Şubat darbesi, bir daha asla

28.02.2022 - 15:41
Haberi paylaş

Darbeye başından itibaren karşı çıkan ve mücadele eden Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), 28 Şubat'ın 25. yıldönümünde yaptığı açıklamada "Darbelere, darbeci çetelere karşı çıkmayanların otoriter rejimle hesaplaşıyor görüntüsü bir iki yüzlülük içermektedir" dedi.

DSİP'in 28 Şubat açıklaması:

28 Şubat darbesinin üzerinden 25 yıl geçti. Darbeciler o zamanlar darbenin etkilerinin 1000 yıl süreceğini söylüyorlardı. Dedikleri gerçekleşmedi. Herkesten daha demokrat geçinenlerin bile ancak “Ne darbe ne şeriat” diyebildiği darbe günlerinde “Darbeye hayır! Tanklar kışlaya!” diyen tek sosyalist sol gelenek olarak bir kere daha hatırlatmak isteriz ki, darbelerin kimine karşı çıkıp kimine karşıysa sessiz kalanlar, siyasal rejimin demokrasiyle otokrasi arasında salınıp durmasının sorumluları arasındadır.

7 Mayıs 1997’de darbeye karşı çıkmış ve “Darbe yanlıları emekçileri bölüyor.” demiştik. 28 Mayıs 1997’de “Onlar bizi savunmaz! Biz onları savunalım: Refah’ın kapatılması çözüm değil” demiştik.

Bir darbe geleneği adım adım inşa edildi Türkiye’de. Çok partili dönemin hızla bir darbeler dönemi halini alması bunun göstergesi. Siyasal kutuplaşma, darbecilerin darbelerini meşrulaştırmalarının bir aracına dönüşerek toplumsal dokuyu imha eden, işçi sınıfını birbirine düşman kamplara ayıran bir siyaset yapma tarzı olarak kurumsallaştı.

1996 yılında Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller liderliğinde Refah partisi-DYP iktidarının kurulmasıyla askerlerin Refah Partisini kapatmak için kollarını sıvaması aynı gün gerçekleşti.

13 Nisan 2018’de darbe suçlamasıyla yargılandığı mahkemede Sincan’dan tankların geçirilmesinin abartıldığını söyleyen Çevik Bir, 21 Şubat 1997’de “Biz demokrasiye balans ayarı yaptık” diyordu.

28 Şubat 1997’de gerçekleşen MGK toplantısından hükümete karşı bir darbe bildirisi çıktı. MGK, hükümetin Atatürkçülük karşıtı uygulamaların odağı haline geldiğini, ordunun laikliğin güvencesi olduğunu, laik, sosyal ve demokratik düzenin bozulmasına göz yummayacaklarını ilan ediyordu. Bu, 1960 darbesinden bu yana süreklilik kazanan bir askeri yaklaşımdı.

28 Şubat darbesinde altını çizmemiz gereken en önemli şeylerden biri bunun basit bir balans ayarı değil bir güç gösterisi olduğudur. 6 milyon kişi darbe sürecinde fişlendi. Kılık kıyafetleri yüzünden veya fişlemeler nedeniyle hakkında disiplin soruşturması açılan 33 bin 271 öğretmenden 11 bin 890'ı ceza aldı. Başörtüsü yasağına direnenlerin gördüğü şiddet, hakları için mücadele edenlerin hapis cezaları alması, binlerce insanın üniversite eğitiminin sona ermesi, Refah Partisi’nin kapatılması, kadrolarının siyaset dışına itilmesi gibi olaylar darbenin sonuçlarından yalnızca bazılarıydı.

Öte yandan bizler, şu hususun da altının çizilmesini zorunlu görüyoruz: 28 Şubat darbesinin mantığını savunan, hatta kimisi ikna odalarını bugün de gerekli olduğunu ilan eden bazı figürler, bugün iktidar ittifakının bir parçası durumundular.

Bugün özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidarın seçtiği güzergahın demokrasi açısından bedeli çok ağır.  Askeri vesayetin geriletilmesinin ardından, tüm karar alma alanlarının tek bir kişinin elinde toparlandığı bir rejimin inşa edilmesi, darbeye kendilerine karşı yapıldığında karşı çıkanların, gerekirse darbeyi o dönemde destekleyen güçlerle ittifak yapabileceklerini de göstermiş oldu.

Darbelere, darbeci çetelere karşı çıkmayanların otoriter rejimle hesaplaşıyor görüntüsü vermesi bir ikiyüzlülük içermektedir. İktidarın aşırı sağcı politik uygulamalarını öne sürüp geçmiş günleri hayırla yâd edenlerin demokrat olmadıklarını hatırlatmak bir zorunluluk. O gün darbeye karşı çıkanların bugün de otoriter iktidarın baskılarına karşı çıkması ise demokrasi ve özgürlükleri savunmak açısından bir tutarlılık göstergesidir. Bu tutarlılığı sergilemeyenler, darbeleri, baskıları, baskıcı politik dönemleri, “bize karşı, bize dokunmayan, bizden yana” diye gruplara ayırarak ele aldıklarını göstermiş olurlar.

DSİP GYK

Bültene kayıt ol