5 Aralık Pazar günü Bursa’nın Yenişehir ilçesinde düzenlenen Sosyalist Tartışma toplantılarında birçok farklı hareketin aktivistleri bir araya gelerek AKP-MHP ittifakına karşı antikapitalist bir muhalefeti inşa etme mücadelesini tartıştı.
Eğitim-Sen Yenişehir ilçe temsilciliğinde düzenlenen etkinlikte özgürlükçü solcular, Eğitim Sen ve Kristal İş başta olmak üzere sendikalı ve sendikasız işçiler, iklim ve ekoloji için mücadele edenler, kadınlar, emekliler ve öğrenciler bir araya geldi.
İklim için mücadele
İlk oturumda iklim krizi ve buna karşı antikapitalist mücadele tartışıldı. Antikapitalistler platformu aktivisti Tuna Emren, BM İklim Zirvesi’ne (COP26) Glasgow’da hükümetlerin “kırmızı alarm” durumuna karşı önerdikleri programların yetersizliğini, verilen sözlerin tutulmadığını anlattı. Buna karşı sokağa çıkan gençlerin ve işçilerin değişimi temsil ettiğini hatırlatan Emren, gezegenin geleceğini kurtarmak için sistem karşıtı kitlesel bir hareketi inşa etmenin öneminden bahsetti. Bursa Su Kolektifi’nden Şafak Erdem ise Yenişehir ilçesi Kirazlıyayla köyünde yapımına başlanan flotasyon ve atık tesisine karşı mücadelenin deneyimlerini aktardı. Erdem, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de doğa ve iklim için verilen mücadelelerle göçmenlerle dayanışma mücadelesinin, kadın hareketinin ve işçilerin birleşmesinin gerekliliğinden bahsetti. Salondan yapılan katkılarla devam eden toplantıda, Türkiye’nin tüm yerellerinde iklim hareketini kitlesel eylemlerle sürdürme kararlılığı vurgulandı.
Neoliberalizm ve demokrasi
İkinci oturumda ise Bilgi Üniversitesi’nden öğretim üyesi Doç. Dr. Ferda Keskin, 1970’lerin sonundan itibaren neoliberalizmin ortaya çıkışını ve geçirdiği evreleri, egemen sınıfın bu doktrinin demokrasiyi nasıl gerilettiğini aktardı. Keskin, neoliberalizme karşı verilen muhalefetin tek bir ülkede sıkışıp kalamayacağını ve enternasyonalist olması gerektiğini hatırlattı. Uluslararası sermayeye sahip devasa bütçelere sahip şirketlerin hesap verme mekanizmalarını ortadan kaldırdıklarını, devletlerin şirketleştiğini ve kendi özel hukuklarıyla sürecin sürekli kendi lehlerinde olması için varolan tüm güçleriyle kamusal alanlara saldırdıklarını ifade etti. Buna bağlı olarak özelleştirme politikalarının sağlam zeminde ilerlemesi için kamusal kaynakların sermayeye aktarılmasının da arka planını oluşturmuş oluyorlar. Eğitim ve sağlık özelinde bu özelleştirme politikaları milyonları etkliyor ve büyük eşitsizlikler yaratmaya devam ediyor.
Salonda söz alarak tartışmalara dahil olan Eğitim Sen üyeleri, özellikle pandemi sürecinde neoliberal politikaların yoksulluğumuza yoksulluk kattığını, eğitimde yarattığı fırsat eşitsizliğinden sağlık sisteminin çökmesine kadar işçi sınıfının bunu ağır şartlarda deneyimlediğini dile getirdiler. Yüzbinlerce öğrencinin pandemi döneminde okulu terk etmek zorunda kaldığını devletin İnternet, bilgisayar ve tablet gibi gereksinimleri karşılamadığını parası olanın eğitim alabildiği parası olmayan yoksul aile, göçmen, mevsimlik işçi çocuklarının ise işe, tarlaya, fabrikaya gitmek zorunda kaldıklarını ve eğitime geri dönüşlerinin oldukça zor olduğunu dile getirdiler. İşçi sınıfının bölünmesi için her fırsatı kollayan sermayeye ve düzenin egemen fikirkerine karşı işçi sınıfının bölünmesine asla imkan verilmemesi gerektiğini, tüm sokak mücadelelerinin çok önemli olduğunu bunları birleştirmek için göçmen düşmanlığına, ırkçılığa ve homofobiye yenik düşülmemesi gerektiğini söylediler.
Bu katkılar üzerine Ferda Keskin neoliberal politikaların özellikle "geleneksel ahlak" ve "aile" kavramının üzerinde çok durduğunun, bunu önemsediğinin ve muhafazakar bir yapıyla kol kola girip varlığını devam ettirmek için "bu ahlaka" sıkı sıkı bağlandığını ifade etti.
Aynı oturumda söz alan Yıldız Önen de kapitalizmin krizlerine ve ona karşı gelişen mücadelelere vurgu yaptı. Özellikle AKP iktidarının neoliberal politikalarını meşrulaştırmak için yaptığı açıklamalara örnekler verdi. Bu açıklamalarsa aslında devletin bir anonim şirket gibi yönetilmesi gerektiğini, iktidar açısından grevlerin yasaklanmasının neden önemli olduğunu, AKP döneminde grevlerin bitirilmesi, bastırılması için ellerinden geleni yaptıklarını açıkladı. Sol içerisinde yapılan koltuk kavgalarının da sosyalist hareketi işçi sınıfından uzaklaştırdığını, değişimleri ve gelişimleri takip edememesine neden olduğunu ifade etti. İşçi sınıfının kitlesel eylemlere ihtiyacının olduğunu 90’lı yıllardaki emek mücadelesine atıflar yaparak, DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi örgütlerin birleşik eylemlerle mücadele edenleri bir araya getirmesi gerektiğini söyledi.
Antikapitalist muhalefet
Son oturumda Şişecam işçisi Arif Cinpolat, işçilerin hızla artan fakirleşmeye karşı mücadelelerinin öneminden bahsetti. Kristal İş sendikasında yer alan sendika bürokrasisinin neden olduğu kayıpların ne denli büyük olduğunu ifade etti. İşçilerin yerelde bölünmesi için her yerel için sosyolojik realiteyle saha araştırması yaparak işçileri bölmek için argümanlar geliştiren bir işveren karşı mücadele ettiklerini söyledi. Her geçen gün artan enflasyon ve hayat pahalılığı yüzünden ücretlerin eridiğini tabanda oluşan baskının yukarıya sirayet etmesi için işçilerin bir an önce inisiyatifi ellerine alarak harekete geçmelerini dile getirdi. Aksi takdirde saat ücretlerinden alınan maaşa kadar her şeyin birer birer ellerinden kaybolup daha da gideceğini ifade etti. 18 yıl boyunca bir kişiye sendikada başkanlık yaptıran bu sistemin bir an önce değişmesi gerektiğinin altını çizdi. Sendikaların aslı görevini yapmak için mücadele etmelerini aksi takdirde sendika patronlarının varlıklarına varlık katma alanları haine geldiklerini, aşağıdan gelecek olan bir mücadelenin çok önemli olduğunu, bu mücadele ortamlarında ancak değişimlerin gelişmelerin olabileceğini söyledi.
DSİP üyesi Dila Ak ise otoriterleşen dünyada ve Türkiye’de kadın hareketinin deneyimlerinden, İstanbul Sözleşmesi’nin korunması için yürütülen faaliyetlerden bahsetti. Toplantıda tüm mücadelelerin birleşme eğiliminin ne kadar önemli olduğuna dair anlatı öne çıktı. Kadınların her geçen gün öldürüldüğünü devletin ve ailenin bu katliamları adeta destekler nitelikte hareket ettiğini, bir kadın katilinin mahkemede kravat takarak ceza indirimi aldığını, tacizi farklı türlüsünü yaşamayan kadının olmadığını, çeşitli şiddet türlerine maruz kalan kadınların sayısının her geçen gün arttığını söyledi. Mücadele ederek güç geçtikçe güçlenen kadın hareketinin artık sokaktaki mücadeleler içinde önemli bir konuma geldiğini, büyük yürüyüşler, gösteriler düzenleyerek hareketin gün geçtikçe kendini yenileyip geliştirdiğini ifade etti. Kadınların yeri evdir, çocuk bakımı, ev işleri kadın işidir diyen zihniyete karşı her alanda ve her koşulda mücadele etme iradesinin hareketi bugüne taşıyan unsurlardan biri olduğunu da dile getirdi.