Osmanlı döneminde Ermeniler (Faruk Sevim)

24.04.2015 - 07:53
Haberi paylaş

“Ulusal Ermeni Destanı” Ermeni Platosunun MÖ 3.bin yıldan beri anayurt olduğunu söyler.

En batı noktası günümüz Sivas’ına uzanan bu platonun kuzey ve güney sınırları kabaca Doğu Karadeniz dağları ve Toroslar tarafından çizilmektedir. Doğuda ise Urumiye gölüne kadar devam etmektedir. Urartu Krallığının yıkıldığı MÖ 7-6.yüzyıllarda bugünkü Doğu Anadolu bölgesinde Ermenilerin tarihte ilk defa adları geçmektedir. MÖ 6. yüzyıl ile MS 14. yüzyıllar arasındaki iki bin yıllık dönemde Ermeniler Anadolu’da çeşitli bağımsız devletler kurmuşlar, zaman zaman da Helen, Roma, Bizans, Pers, Moğol, Türk, Seleukos, Arap ve Memluk ordularının akınlarına maruz kalmış, bu devletlerin hakimiyetine girmişlerdir.

Malazgirt Savaşından sonra anayurtlarında tutunamayan Ermeniler, daha önce göç edenlerin ve yeni gelen Ermeni kolonilerinin birleşmesi sonucu başkenti Sis (Kozan) olan son bağımsız krallıklarını 1073 yılında Kilikya (Adana ve çevresi) bölgesinde kurdular. Memlukluların 1375 yılında Sis'i ele geçirmesi sonucu Kilikya Ermeni krallığı yıkıldı.

Osmanlının Anadolu ve Balkanlarda egemenliği ile birlikte, özellikle İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından alınması sonrası, Ermeniler için yeni bir sayfa açıldı. Osmanlı Devleti, 1461 yılından itibaren Ermenileri üç Gayrimüslim (Rum, Yahudi, Ermeni) milletten biri olarak kabul etmiştir. Osmanlı millet sisteminde, dini topluluklar olan Rum, Ermeni ve Yahudi cemaatlerine özerk statü verilmiştir. Bu toplulukların dini önderlikleri, kendi cemaatleri üzerinde siyasal, mali ve idari yönetim yetkilerine de sahiptiler. Osmanlı Devletinde, 19.yüzyıldaki modernleşme dönemlerine kadar bu cemaatlerin kendi örf ve adetlerine göre yaşaması için bir sistem kurulmuştu. Kamu güvenliği ve ceza hukuku alanları dışında, borç, evlilik, miras, ticaret, eğitim vb. konularda her cemaatin kendi kuralları, mahkemeleri, okulları, yargıçları vardı. Müslüman olmayan topluluklara mensup kişilerin geri hizmetler veya özel uzmanlık gerektiren meslekler (doktorluk, mimarlık, tercümanlık vb) dışında muharip asker olması yasaktı. Askerlikten muaf olmak isteyen gayrimüslimler “cizye” vergisi öderdi. Toprak sahibi Gayrimüslimler, Müslümanlardan farklı olarak “haraç” vergisi de öderdi.

Ermeni Patrikhanesi, içerisinde ruhanilerin yanında sivillerin de yer aldığı, halkın katılımına açık bir yönetim organizasyonuna sahipti.  Zaman içinde kurumsallaşan bu mekanizma dini fonksiyonunun yanı sıra, Ermeni toplumsal yaşamının idari merkezi haline de geldi. Çalışmalarını sivil ve ruhanilerden oluşan bir kurul aracılığıyla gerçekleştiriyordu.

Özellikle 18.yüzyıldan itibaren Avrupa’nın kapitalistleşmesi ile birlikte Osmanlı ile Batı arasındaki ticari ve ekonomik ilişkiler Gayrimüslimler tarafından sürdürüldü. Özellikle Doğu ve Akdeniz ticaretinde, İstanbul-İran-Asya hattında Ermeni tüccarlar çok etkindi. Osmanlı-İngiliz ticareti Ermeniler tarafından yürütülmekteydi.

19.yüzyılda milliyetçilik hareketlerinin gelişmesi ile birlikte, Osmanlı millet sisteminde değişim zorunlu oldu. II. Mahmut zamanında başlayan modernleşme hareketleri sırasında milletlere bölünmüş bir Osmanlı toplumu yerine, aynı kurallara tabi Osmanlı vatandaşlığı sistemine geçildi. 1856 Islahat Fermanı ile birlikte dini liderlerin otoriteleri sınırlandırıldı, seküler bir modelin uygulanmasına başlandı. Bu tek tip vatandaşlık modeli her ne kadar ileri bir hareket olarak görünse de, cemaatlere mensup Gayrimüslimleri Osmanlı Devleti karşısında savunmasız bırakmıştır.

Ermeni toplumunda “Amira” (emir) olarak adlandırılan ayrıcalıklı bir kesim Osmanlı sisteminde önemli rol oynamıştır. Amiralar, sahip oldukları zenginlik sayesinde saray ile çok yakın ilişkide olmuşlar, patriklerden bile güçlü hale gelmişlerdir. Devlet adına vergi toplayan, devlete borç vererek sarraflık yapan, orduya iaşe sağlayan, baruthane işleten, darphane eminliği, saray mimarlığı yapan Amiralar, devletin dış işlerinde ve bürokrasisinde de önemli görevler üstlendiler. Osmanlı’da ilk Ermeni bakan, 1866 yılında Postahane Nazırı olan Krikor Ağaton Efendi’dir. Daha sonra da pek çok devlet görevinde Ermeniler yer almıştır.

Osmanlı’daki ilk Anayasa: Ermeni Anayasası

1856 Islahat Fermanı Osmanlı’daki her milletin yönetsel yapısında yeni düzenlemeler yapılmasını öngörmekteydi. Aynı yıl Ermeni Umumi Meclisi tarafından bir Anayasa komitesi kuruldu. Komitenin yaptığı çalışma 1857’de Ermeni Umumi Meclisi tarafından kabul edildi, ancak bu metin “devlet içinde devlet olmaz” gerekçesiyle Osmanlı hükümeti tarafından onaylanmadı. Hazırlanan ikinci taslak Ermeni milletinin baskısı üzerine 1860 yılında Osmanlı hükümetine gönderilmeden yürürlülüğe kondu. Mevcut tüm Ermeni kurumlar lağvedilerek bu anayasaya uygun yeni Ermeni kurumlar oluşturuldu. Fiilen yürürlülüğe konan Ermeni Anayasası, Osmanlı hükümetinin isteği üzerine yeni bir kurul tarafından gözden geçirilerek 1862’de tekrar onaya sunuldu. Hükümet bazı değişiklikler yaparak Ermeni Anayasası’nı “Nizamname-i Millet-i Ermeniyan” adıyla onayladı.

1860 Ermeni Anayasası beş bölüm, doksan dokuz maddeden oluşuyordu. Ermeni Patriğini, Siyasi Meclisi ve Dini Meclis’i seçecek bir Milli Meclis öngörüyordu. Milli Meclis, İstanbul ve Osmanlı eyaletlerinden seçilen yüz kırk delegeden oluşuyordu. İstanbul delegeleri vergi ödemiş (erkek) seçmenlerin toplam sayısına, eyaletlerde ise nüfus oranına göre belirleniyordu.

Anayasanın giriş bölümünde maddi temellere ve gerekçelere yer verilmektedir. Temel ilkeler bölümünde millet ve millet bireylerinin hak ve sorumlulukları maddeler halinde sıralanmaktadır. İlkelerde“Milleti vekâleten temsil eden ve bu karşılıklı sorumluluğun kurallar gereğince yerine getirilmesine nezaret etmek için atanan hükümet, Milli İdare olarak adlandırılır. Osmanlı devleti dâhilindeki Ermeni milletinin iç işlerinin iyi bir şekilde yönetimi, Osmanlı devleti tarafından özel ayrıcalık ve nizamname ile adı geçen hükümet sorumluluğuna bırakılmıştır” denmektedir.

Birinci bölümde İstanbul Patriği’nin seçim şekli, görevleri, onaylanma süreci, patrikhane kalemi, Kudüs Patrikliği, Ruhani Meclis, Siyasi Meclis üyelikleri ve seçimleri, çalışma yöntemleri konusu yer almaktaydı. Umumi Meclis çalışmalarını komisyonlar aracılığıyla yürütmekteydi. Milletin eğitiminden, öğretmenlerin yetiştirilmesinden, ders kitaplarının tedarikinden, sınav komisyonlarının tayini ve diplomalarının verilmesinden Eğitim Komisyonu sorumluydu. Millete ait tüm gayrimenkullerin idaresi, alım satımı ve İstanbul civarındaki inşaat, tamirat işleriyle Tesisat Komisyonu ilgilenirdi.

Yargı Komisyonu meydana gelen ihtilaflara, davalara bakardı. Kilise veya Semt Komisyonları cemaatin kilise ve okullarını yönetmek, fakirlere yardım etmek, cemaat içi tartışmaları incelemek, okul açmak gibi yetkilere sahipti. Her semtin özel yardımlar, kilise ve okul mülkleri ve bağışlardan oluşan gelirleri vardı.

İkinci bölümde, Meclis Komisyonları ile İlgili Genel Maddeler başlığı altında Meclisin toplanma, karar alma süreçleri ile ilgili maddeler yer almaktaydı. Üçüncü bölümde, Milli Yardım başlığı altında patrikhanenin ve cemaatin özel giderleri için toplanacak yardımla ilgili maddeler vardı.

1860 Ermeni Anayasası Osmanlı Devleti’nde hazırlanan ilk anayasa benzeri metindir. Klasik bir devlet anayasası özelliğine sahip değildir. Ancak erken sayılacak bir dönemde Ermeni milletinin uzun mücadeleler sonucu elde ettiği bir kazanımdır. Bir milletin farklı ekonomik, sosyal ve siyasal tabakalarının zaman zaman çatışmalı, zaman zaman uzlaşmacı tutumları sonucu kendileriyle ilgili hazırladıkları ve birçok noktası Bab-ı Ali tarafından değiştirilen bir düzenlemedir.

Bu anayasa, 1863’ten Cumhuriyet dönemine kadar yürürlükte kaldı. Bazı dönemlerde askıya alındı. Bu anayasa ile kurulan Ermeni Milli Meclisi Osmanlı Devletindeki ilk temsili parlamenter organ niteliğinde olup, 1876 Kanun-u Esasi'si ile kurulan Osmanlı Mebusan Meclisi'ne de örnek teşkil etti.

Yeni hazırlanan anayasa ile birlikte Ermeni toplumunun ulusal tahayyülü şekillenmeye başladı. Ermeni milliyetçilik akımının ilk etkileri özellikle Doğu Anadolu’da Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı Sivas, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ illerinde görüldü. Ermeni Anayasası 1878-1908 arasında padişah II. Abdülhamit’in emri ile askıya alındı, uygulanmadı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası düzenlenen 1878 Berlin Kongresinde Osmanlı Devleti, Ermenilerin yaşadığı Doğu vilayetlerinde güvenliği sağlamaya ve reform yapmaya söz vermişti. Ama bu sözler Abdülhamit yönetimi tarafından yerine getirilmedi.

Ermeni Siyasi Hareketleri

Baskı koşulları altında Ermeniler arasında milliyetçilik akımları ve radikalizm hızla yayıldı. Milliyetçilik ideolojisinin taşıyıcı unsuru olarak öğretmen, doktor, avukat gibi meslek sahipleri, aydınlar, yazarlar önemli işlev gördü.

İlk Ermeni isyanları 1862 Zeytun, 1863 Erzurum ve Van direnişleridir. Ermeni ileri gelenlerin bu bölgedeki sorunları Ermeni Milli Meclisi aracılığı ile Osmanlı yönetimine iletme girişimleri de sonuç vermedi. Bunun üzerine 1870 ve 1880’li yılların başlarında ilk gizli Ermeni dernekleri (Miutyun Pirgutyun-Kurtuluş Birliği, 1872-Van; Baştbun Hayrentyas-Vatan Koruyucuları, 1881-Erzurum) kuruldu. İlk Ermeni siyasi partisi 1885’te Van’da kurulan Armenekan Partisidir. Daha sonra 1887’de Cenevre’de Hınçak Partisi, 1890’da Tiflis’te Taşnak Partisi kuruldu. Üç partinin de ortak hedefi Doğu Anadolu illerinde 1878 Berlin Kongresinde vaat edilen reformların gerçekleştirilmesi için mücadele etmekti. Armenekan Partisi’nin en kapsamlı faaliyeti, diğer partilerle birlikte 1896 Van ayaklanmasına katılmak oldu. Hınçak Partisi; bağımsızlığı ve Osmanlı, Rus, İran Ermenilerinin birleşmesini hedeflemekteydi. Taşnak Partisi ise asıl olarak Osmanlı Ermeni’lerinin demokratik siyasal ve ekonomik hakları ile ilgilenmekteydi.

Hınçak Partisinin ilk eylemi 1890 yılında İstanbul-Kumkapı’da Sultan Abdülhamit’i protesto gösterisidir. Patrikhane’yi işgal eden eylemcilere polis müdahale etmiş, çok sayıda Ermeni öldürülmüştür. Bu eylem, Osmanlı’nın başkentinde Hıristiyanların düzenlediği ilk eylem olarak tarihe geçti. Hınçaklar, Babı Ali gösterisi olarak bilinen benzer bir eylemi Eylül 1895’te de düzenledi. 1894 yılı Eylül ayında ortaya çıkan Sason isyanında yaşanan katliamı kınamak için yapılan eyleme hem polis saldırdı, hem de İstanbul’un çeşitli mahallelerinde Ermenilere yönelik saldırılar oldu, özellikle Trabzon’da tam bir pogrom, katliam yaşandı. Hınçak Partisi 12 Ekim 1895 tarihinde bu defa Zeytun bölgesinde başlayan isyana deysek oldu, isyan Şubat 1896 tarihine kadar sürdü. Bu isyan batılı devletlerin diplomatik çabaları ile sonlandırıldı ve Sultan Abdülhamit 17 Ekim 1895 tarihinde reform yapmak için bir ıslahat programı yayınladı, ama sonrasında hiçbir gelişme yaşanmadı. Hınçak Partisi bütün bu ayaklanmaların bir sonuç vermemesi üzerine gösterilere son verdi.

Daha sosyalist bir programa sahip olan Taşnak Partisi, 1892 yılında Tebriz’de yapılan kongresinde yayınladığı manifestoda ruhban sınıfa, hükümete, kapitalistlere, ağalara karşı emekçi sınıfların mücadelesini vurgulamaktadır. Taşnak Partisi’nin ilk ses getiren eylemi 1896 Ağustosunda İstanbul’da Osmanlı Bankası’nın bombalanması oldu. Bu eylem sonrasında İstanbul’da ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde sivil savunmasız Ermeni vatandaşlara yönelik çok yoğun bir katliam yaşandı. Ayrıca Osmanlı Bankası eylemi, bir şiddet eylemi olarak batılı devletleri de ürküttü.

Sultan Abdülhamit, Ermeni toplumunun her türlü hak talebine karşı çoğunlukla şiddet politikalarına başvurdu. Ermeni partiler üzerinde mutlak bir baskı oluşturdu, militanların faaliyetleri casusluk teşkilatı aracılığı ile izlendi, raporlandı. Ermeni cemaati ve kilise tarihine ilişkin ders kitapları yasaklandı. Sason ayaklanmasının başlamasından sonra, Anadolu’nun çeşitli illerinde Ermenilere karşı saldırılar başladı, Ermeni esnaflar ve mahalleler katliamlara maruz kaldı. Bu katliamlarda devlet görevlileri de yer aldı.

Eylül 1894’te başlayıp Ekim 1896’ya kadar devam eden Ermenilere yönelik katliamların kurban sayısı yaklaşık 250 bindir. 2500 kasaba ve köy terk edilmiş, 645 kilise ve manastır yıkılmıştır. 559 köyde ve şehirde kalan Ermenilere İslamiyet zorla kabul ettirilmiş, 328 kilise camiye dönüştürülmüştür. 508 kilise ve manastır tamamen yağmalanmış yaklaşık 200 din adamı öldürülmüştür.

1894-96 yılları arasında yaşanan katliamlar ve Avrupa’nın Ermeni sorunu karşısında ikircikli tutumu Ermeni ulusal hareketinin zayıflamasına yol açtı. 1898’de ikiye bölünen Hınçak Partisi gösterilere son verdi, daha çok Bakü’deki Ermeni işçilerin örgütlenmesine yöneldi. Taşnak Partisi de sadece siyasi propaganda faaliyetlerine devam etti, 1907 Viyana Kongresinde, Osmanlı genelinde kültürel özerklik, Doğu Anadolu’da yerel özerkliğe dayalı siyasal demokrasi için çalışacağını ilan etti. Kongrede, bir önceki döneme damgasını vuran devrimci eylem ve isyanların binlerce Ermeni’nin hayatını kaybetmesine yol açtığı, bu nedenle artık uygulanmayacağı vurgulanmıştır. Taşnak Partisi, Osmanlı yönetimine karşı mücadele eden, reform isteyen gruplarla (İttihat ve Terakki, Prens Sabahattin vb) birlikte hareket etme kararı aldı. 1908 yılında 2.Meşrutiyetin ilanı ile birlikte başlayan liberalleşme politikaları, Taşnak Partisi için de kendi kararlarını hayata geçirmek için uygun bir ortam oldu.

II. Meşrutiyet’ten I.Dünya Savaşına

23 Aralık 1876’da yayınlanan Kanuni Esasi ile kurulan ve çalışmalarına 31 Mart 1877’de başlayan ilk Osmanlı Meclisi Mebusanı 1878 yılında II. Abdülhamit tarafından kapatılmıştı. 30 yıl süren baskıcı rejim, 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet’in ilanı ile son buldu. Anayasal düzene geri dönüş Osmanlı’daki tüm etnik ve dini gruplar tarafından olumlu karşılandı. Büyük kentlerde düzenlenen kutlama törenlerinde Türk, Arap, Yahudi, Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp gruplar kardeşlik görüntüleri sergilediler. Genel olarak parlamenter rejimin önceki dönemde ortaya çıkan ayrılıkçı eğilimlerin önünü alacağına inanılmaktaydı.

İttihatçıların önderliğinde patlak veren 1908 Devrimi, Ermeniler başta olmak üzere ezilen uluslar, halklar ve onların öncü örgütleri tarafından desteklendi. 1908 Meclisi Türklerin yanı sıra Arap, Arnavut, Rum, Ermeni, Bulgar ve Yahudilerin de bulunduğu çok uluslu bir meclisti. Bu meclis, aynı zamanda İttihatçılar, Türk/Müslüman liberaller Taşnak, Hınçak, Bulgar ulusal devrimcileri, sosyalistleri ve bağımsızlardan oluşan politik çoğulculuğa da sahipti.

Soykırımdan kurtulan Sasunlu Yeğyazar Karapetyan 1908 Devrimi’ni ve hissiyatını şöyle anlatıyor: 1908’de ilan edilen hürriyet, bütün siyasi mahkûmları özgürlüklerine kavuşturdu, artık Ermeni, Kürt, Türk hepsi eşit haklara sahip olacaklardı. İttihat ve Terakki Partisi ve Taşnak Partisi’nin imzaladığı Kardeşlik Paktı’na göre, Ermeni kurtuluş mücadelesine son verilecekti ve Osmanlı ülkesinde yaşayan bütün milletler güçlerini birleştirip vatanseverlik ruhuyla Osmanlı İmparatorluğu’nun kabul ettiği anayasayı ve onun ilerici kanunlar koyan yeni hükümetini sadık bir şekilde koruyacaklardı.

Osmanlı Ermenileri arasında izlenecek yol konusunda farklı düşünceler olsa da, anayasal düzen içinde sorunların çözüleceğine, ellerinden alınan malların iade edileceğine, yaşamlarının düzeleceğine inanılıyordu. 1908 sonrası Talat ve Enver İstanbul’da Ermeni mezarlığını ziyaret etmiş, fedailerin mezarlarına çiçek bırakmışlardı. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin giderek Türkçü bir siyasete yönelmesi bütün umutları yok etti.

İttihatçılar 1908 devrimi sonrasında bazı azınlık devrimci gruplarından (Rum, Ermeni, Bulgar) örgütlerini feshetmelerini ve kendilerine katılmalarını istemişlerdi. Bu talep hiçbir örgüt tarafından kabul edilmedi. Ama Taşnak Partisi 1908-1914 yılları arasında İttihatçılarla olan işbirliğini sürdürdü. Hınçak Partisi ise Prens Sabahattin (Ahrar Partisi) ve Jön Türklerin liberal kanadı ile ilişki kurdu. Armenekan Parti üyelerinin de yer aldığı yeni kurulan Ramgavar (Anayasal) Partisi 1860 Ermeni Anayasasının uygulanması için çalışıyordu. Patrikhane de Ramgavar Partisi ile yakınlaştı.

Bu yasallaşma süreçleri devam ederken Nisan 1909’da Adana’da büyük bir Ermeni katliamı yaşandı. Aynı anda İstanbul’da 31 Mart Vakası denen olaylar yaşanmaktaydı. Selanik’ten gelen Hareket Ordusu İstanbul’daki ayaklanmaları bastırdıktan sonra Adana’ya gönderildi, ancak gönderilen askerler de Ermeni katliamına katıldı. Bu katliam 1915 soykırımının provası niteliğindedir. Tamamen söylentilerle başlayan katliamda 30 bin Ermeni öldürüldü.

Adana’daki Ermeni katliamı, 1908 devrimi sonrası oluşan olumlu havanın sona ermesine yol açsa da, Taşnak Partisi birkaç ay sonra Varna’da yaptığı kongresinde İttihatçılarla olan işbirliğine devam kararı aldı. İttihat-Taşnak ittifakı devam etti ve bu ittifak "gerici"lere karşı mücadelede işbirliği temelinde açıklandı. İki parti arasında vatanın hürriyeti, ülkenin birliği ve bütünlüğü, Osmanlı halkları arasında iyi ilişkilerin kurulması için dayanışmaya devam edileceği ifade ediliyordu. Hınçakların eleştirdiği, Patrikliğin şüpheyle baktığı bu işbirliği 1914’e kadar devam etti. Hınçaklar ise 1911 yılında muhalif Hürriyet ve İtilaf Partisi ile anlaştı.

1912-13 Balkan Savaşları, birçok açıdan Meşrutiyet döneminin sağladığı, ama 1909 Adana katliamı ile sarsılan olumlu siyasal ortamın tamamen sona ermesine neden oldu. Balkanlardaki Osmanlı topraklarının kaybedilmesi, Müslüman-Türk nüfusun Anadolu’ya göçü, göç sırasında yaşanan kıyımlar, Rusya’nın Ermeniler lehine Osmanlı üzerinde diplomatik girişimlere başlaması İttihatçıların Anadolu’yu Türkleştirme politikalarının koşullarını olgulaştırıyordu.

İttihatçılar, 1911 yılındaki Selanik Kongresinde Osmanlıcı politikalardan uzaklaşarak, Türkçü politikalara yönelmişlerdi. Kongrede kabul edilen programla, Ziya Gökalp’in önderliğinde gelişen Türkçülük akımı benimsendi. İttihatçıların Ocak 1913’te Babıali darbesi ile iktidarı ele geçirmesinden sonra Türkçü ideoloji resmileşti, devletin ideolojisi oldu.

1913 Nisan ayında Hınçak, Taşnak ve Ramgavar Partilerinin Van şubeleri, sadrazama ortak bir mektup göndererek reformların biran önce yapılmasını talep ettiler. Rusya birkaç ay sonra Osmanlı devletine bir reform planı sundu. Şubat 1914’te üçlü İtilaf (İngiltere, Fransa, Rusya) ve üçlü İttifak (Almanya, Avusturya, İtalya) devletlerinin büyükelçilerinin katılımı ile Ermeni reformları konusunda Osmanlı Devleti ile bir antlaşma imzalandı. Antlaşma maddelerine göre;

- Ermenilerin en yoğun yaşadığı altı vilayet (Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir, Elaziz, Sivas) iki ayrı bölgeye ayrılacaktır. İki bölgenin de başına birer (Norveçli ve Hollandalı) genel müfettiş getirilecektir.

- Bölgede resmi dairelerde Türkçenin yanı sıra Ermenice ve diğer yerel diller de kullanılacaktır.

- Yerel idare encümenlerinde nispi temsil oranı uygulanacaktır. Ermeni nüfusun vilayet merkezlerinde çoğunlukta olduğu Van ve Bitlis’te bu oran yapılacak sayıma kadar yarı yarıya olacaktır. Memuriyetler de imkânlar dahilinde yarı yarıya dağıtılacaktır.

- Genel müfettişlerin kontrolü altında, toprak meselesine çözüm bulunacaktır.

- Ermeni okulları eğitimle ilgili vergilerden Ermenilerin ödediği vergi kadar pay alacaktır.

- Hamidiye Alayları ordu bünyesine alınarak kademeli olarak lağvedilecektir.

İttihatçılarla Taşnaklar arasındaki Reform müzakereleri, 1908’den sonra iki parti arasında yürüyen ilişkileri kopma noktasına getirmiştir. İttihatçılar adına müzakereleri yürüten Talat, Cemal, Mithat Şükrü ve Halil’in, bu görüşmelerde Ermenilere yönelik kullandıkları tehditkâr üslup dikkat çekicidir. 1.Dünya Savaşının başlaması ile birlikte zaten İttihatçıların tamamen göstermelik olarak, gönülsüzce başladıkları reform uygulamaları sona erdirildi, müfettişlik uygulaması Aralık 1914’te kaldırıldı. Artık Nisan 1915’te başlayacak olan Ermeni tehciri ve soykırımı adım adım yaklaşmaktadır.

Faruk Sevim

(Küresel BAK'ın Ermeni Soykırımı broşüründen alınmıştır)

Marksist.org'un 24 Nisan dosyası: Soykırım tanınsın, özür dilensin!​

Bültene kayıt ol