Toplum sağlığı mı şirketlerin kârları mı?

11.01.2021 - 12:54
Haberi paylaş

​Yeni bir pandemi krizinin ikinci dalgasındayız. Bu süreçte tek umudumuz vardı; aşılar. Aşılar nihayet hazır. Fakat büyük sermayenin ellerinde. Ve işin içine kâra yönelik pazar arayışı ya da fikri mülkiyet yasaları girince her şeyin rengi değişiyor.

Fikri mülkiyet, bir ilaç üzerindeki tüm hakkı, belirli bir süre için üretici şirkete verir. Süreç, şirketin bu süre zarfında kârını maksimize edeceği şekilde yürütülüyor. Beklenebileceği üzere, bu da fahiş fiyatlandırmalara yol açıyor. Örneğin, HIV/AIDS tedavisinde kullanılan Truvada adlı ilacın yıllık dozu 60 dolara mal olurken 20 bin dolara satılmakta. Bu ilaç, hastalığı sadece bir nesilde sona erdirebilecek güçte. Bir pandemi olan HIV/AIDS’in halen sonlandırılamamış olmasının tek sebebi, patenti elinde bulunduran Gilead’ın belirlediği fahiş fiyat.

Kapitalizmin fikri mülkiyet yasaları sayesinde bilimsel bir devrim yaratacağı iddia ediliyordu ama esasen halihazırdaki bilimsel bilginin kullanılmasını engelliyorlar. İlaçlar kâr güdüsüyle pazarlanmaya devam ettiği sürece toplum sağlığı düşünülmüş olmuyor. Aşılar ve ilaçlar, tıpkı diğer bilimsel gelişmeler gibi tüm insanlığın kolektif bilgisidir. Bunların tamamı toplumlar tarafından, kuşaklar boyunca süregelen bir çabayla üretilmiştir. Hakkımız olan bilginin ve bilimsel gelişimin özel mülkiyete dönüştürülmesiyle sosyal emeğin ürünlerine el konulup, ortak payımızı geliştirmek için bilimsel anlayışı kullanmamıza engel olunuyor. 

Bilimin en iyileri arasında iş birliği kurulması, uygarlığın gelişiminin hızlandırılması ve bunun insanlığın refah düzeyini artıracak şekilde yapılması mümkün halbuki. 

Aşı gündemine eklemlenen SMA skandalı

Aşı geliştiriciler şu ana dek topladıkları uluslararası destekler ve halihazırdaki satışlarıyla, ellerindeki aşının üretim maliyetini neredeyse karşıladılar. Buna rağmen patentten vazgeçmiyor, çok daha fazlasını elde etmek istiyorlar. Örneğin Pfizer bu sayede, 2019’daki net gelirini 2021’de ikiye katlama fırsatı yakaladı. Bu sırada, kısa zamanda yeterli doz üretemediği ve patenti paylaşıp üretimi dünya genelindeki laboratuvarlara yaymaya razı olmadığı için, ABD ve İngiltere’de ikinci doz skandalı yaşandı. Ellerindeki stok yeterli olmayınca ikinci dozun üç ay ertelenmesine karar verdiler ve bu durum aşılamanın etkisini azaltacak. 

Patentin hemen kaldırılıp aşının kamulaştırılması, üretimin hızlandırılması gerekiyor. Peki bu Pfizer’ın umurunda mı?

Geçenlerde gündeme düşen SMA tartışması da bize aynı şeyi söylüyor. Satılmayan bilete isabet eden büyük ikramiyenin Varlık Fonu’na değil SMA hastası çocukların tedavisine ayrılması talep edilince, Sağlık Bakanı Koca bu talebi “kirli kampanya” olarak nitelendirdi, çocukların “kobay olarak kullanılmasına” izin vermeyeceklerini söyledi. Oysa gerçek hiç de öyle değil. 

SMA, Novartis’in ürettiği Zolgensma isimli, tek dozu 2,1 milyon dolar olan ilaçla tedavi edilebilen genetik bir hastalık. Bakan Koca, bu gen tedavisinin şaibeli olduğu vurgusu yaptı ama sorun tedavide değil, ilacın fiyatında. Henüz Faz-3 sonucu açıklanmamış Sinovac aşısından sipariş eden Sağlık Bakanı bu ilacı nedense güvenilir bulmuyormuş.

Tüm bunların çözümü oldukça basit: İnsan sağlığı kâr aracı değildir, ilaç sektörü ve hatta sağlık sektörünün tamamı kamulaştırılmalıdır ki en temel hakkımız olan sağlıklı yaşama hakkı için mücadele etmek zorunda kalmayalım.

Tuna Emren

(Sosyalist İşçi) 

Bültene kayıt ol